Hâmd
âlemlerin Rabbi olan Allah (a.c)'a mahsustur. O doğmamış ve
doğurulmamıştır. O'nun öncesi ve sonrası yoktur. Ölüm ve yokluk O'na
arız olmaz.O'nun dengî hiçbirşey yoktur. O'nun kürsüsü herşeyi
kuşatmıştır. İlmi ile geçmiş ve gelecekteki herşeyi bilir. Kullarını
herân görür ve gözetir. O'nun bütün kullarını herân görmesi, isteklerini
duyması, yaptıklarını, kalplerinde olan biteni bilmesi O'na ağır
gelmez. Bütün duâlar O'na yükselir. O herân yaratma halindedir. Bütün
kullarına Râhman yanlızca mü'minlere Râhimdir. En güzel isimler
O'nundur. Kullarının kalbini çekip çeviren O'dur. Ona hiçbir kötülük
dokunmaz, kulun yaptığı hiçbirşey de ona fayda sağlamaz. Hâmd ve senâ,
Medh-u, minnet onadır. O'ndan bağışlanma ve yardım dileriz.
En
güzel ve kıymetli sâlat ve selâm mahlukâtı uyârıp âlemi ervahta
verdikleri sözü hatırlatmak onlara hâk yolu işaret etmek, bâtıl dan
sakındırmak için Rahmet olarak gönderilen, sözü, özü doğrulanmış Önder,
Rehber, Komutan Muhammed (aleyhiselatuveselam)'e ve onun ehl-i beytine,
darlıkta, zorlukta, mutlulukta yanında olan güzide ashabına ve onlar
gibi yaşamaya çalışıp kur'an ve sünnet merkezli yaşam süren, hayatına
ona göre belirleyen, bu mukaddes dini dert edinip, selefinin metod ve
menhecin den ayrılmadan adım adım takip eden, cefa çeken, horlanan, alay
edilen garip muvahhid lere olsun
Allah
(azze ve celle) kime hidayet eder onu karanlıklar dan aydınlığa
çıkarırsa, onu karanlığa sürükleyip saptıracak yoktur. Yine kimi
saptırır karanlıklar da bırakırsa ona hidayet edecekte bulunmaz.
Nefsimizin şerrinden ve kötülüklerinden, amellerimizin azlığından
acziyetimizden Alemlerin Râbbi olan Allah (azze ve celle)'a sığınırız.
Sözlerin
en güzeli muhakkak Allah (azze ve celle)'ın kelâmıdır. Yolların en
güzeli Muhammed (aleyhiselatuveselam) ve ashabının yoludur. Sonradan
uydurulup dine ibâdet babında sokulan herşey bid'at, her bid'at delalet
ve her delalette ateştedir. Zira Allah (azze ve celle) sahih bir hadsi
kudside şöyle buyurur; “Bana her yoldan gelirler ancak senin arkanda olmadıkları sürece onlara kapıyı açmam.”
Muhammed
(aleyhiselatuveselam) tâifte taşlanıp kanı akıtılğı zaman, Allah'a
ibadet ederken mübarek başına hayvan pisliği koyulduğu zaman, üç gün aç
kaldığında yiyecek Bir şey bulamayıp namazı oturarak kılmak zorunda
kaldığında, evinde uyurken yıkık çatısından su damladığında, uhud
savaşında dişleri kırıldığında, kavmi tarafından deli, mecnun, sahtekar,
büyücü, şair diye isimlen dirildiği zaman, hastalanıp ateşli hastalığa
tutulduğu zaman ve sekerat anında Allah (azze ve celle)ı hâmd ile
tespih etti. Hz İbrahim (aleyhiselam) kavmi tarafından deli diye
isimlendirildiği zaman, nemrut denen azılı kafir onu ateşe attırdığı
zaman Allah (azze ve celle)'ı hâmd ile tespih etti. Hz Eyyüb
(aleyhiselam) dayanılmaz acılara maruz kaldığı halde Alemlerin Rabbini
Hâmd ile tespih etti. Hz Musa (aleyhiselam) kavmi tarafından yalnız
bırakıldığı ve umutları tükendiği zaman Allah (azze ve celle)'ı hâmd ile
tespih etti. Hz isâ kavmi tarafından öldürüleceği zaman Allah (azze ve
celle)'ı hâmd ile tespih etti. Hz Nuh (aleyhiselam) gece ve gündüz
Tevhid davetini yaptığında, kavmi tarafından dışlandığında, onu görünce
kulaklarını tıkadıklarında, ailesi ona asi olduğunda Allah (azze ve
celle)'ı hâmd ile tespih etti. Hz Lut (aleyhiselam)'ı kavmi tehdit
ettiğinde, -Ya bu davadan vazgeçeçksin, Ya da seni burdan sürgün
edeceğiz dediğinde- hepsine tek başına kafa tutup Allah (azze ve
celle)'ı hâmd ile tespih etti. Salih (aleyhiselam)'ı kavmi inkar
ettiğinde, verilen nimetlere nankörlük ettiklerinde üzüntü içinde Allah
(azze ve celle)'ı hâmd ile tespih etti. Hz Zekeriya (aleyhiselam) demir
testereyle doğrandığında Allah (azze ve celle)'ı hâmd ile tespih etti.
Hz Yunus (aleyhiselam) balığın midesinde Allah (azze ve celle)'ı hâmd
ile tespih etti. Hz Yakup (aleyhiselam) iki nuru olan gözleri kör
olduğunda Allah (azze ve celle)'ı hâmd ile tespih etti. Hz Yusuf
(aleyhiselam) kardeşleri tarafından Yalnız bırakıldığında, zindana
atıldığında Allah (azze ve celle)'ı hâmd ile tespih etti.
Ashabı uhud ateşten hendeklere atıldığında Allah (azze ve celle)'ı hâmd ile tespih etti. Allah (azze ve celle) buyurdu ki; “Ey insanlar! Sabreder misiniz diye sizi birbirinizle sınarız. Rabbin her şeyi görür." (Furkan 20)“
Müslüman
kavimler demir taraklarla taranıp etleri keminlerinden ayrıldığında
Allah (azze ve celle)'ı hâmd ile tespih etti. Allah (azze ve celle)
şöyle buyurur; “Bütün bunları
Allah, herkesin, dünyada işlediğinin karşılığını vermek için yapar.
Şüphesiz ki Allah’ın, hesaba çekmesi çok süratlidir. (İbrahim 51)”
Uhud'ta,
bedir'de, Hendek'te daha başka gavze ve serriyelerde canını Allah (azze
ve celle)'a satan müslümanlar Allah (azze ve celle)'ı hâmd ile tespih
etti. “İman eden, hicret eden,
Allah yolunda malları ve canlarıyla cihat edenler, Allah katında daha
büyük dereceye sahiptirler, İşte bunlar, kurtuluşa erenlerdir.”
Afganistan'da,
çeçnistan'da, keşmir de, silibrede, türkiyede, somalide, ırakta,
iranda, suriyede dünyanın dört bir yanında Allah'ın davası nı herşeyin
üstüne taşımak için can veren müslümanlar Allah (azze ve celle)'ı hâmd
ile tespih etti. Alemlerin Rabbi Allah (azze ve celle) buyurdu ki; “Şüphesiz
ki Allah, cihad eden müminlerin canlarını ve mallarını cennet
karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar, Allah yolunda savaşırlar
öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allah’ın, Tevrat’ta, İncil’de ve
Kur'an’da olan gerçek vaadidir. Allah’tan daha fazla kim ahdine vefa
gösterir? Öyleyse yaptığınız bu alışverişe sevinin. İşte büyük kurtuluş
budur.” (Tevbe 111)
Hastalıkla
sınanan, malıyla sınanan, evlatlarıyla sınanan, kavminin baskılarıyla
sınanan müslümanlar Allah (azze ve celle)'ı hâmd ile tespih etti. Allah
(azze ve celle) buyurdu ki; “Andolsun
ki sizi, biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve
mahsullerden yana eksiklikle imtihan edeceğiz, sabredenlere müjdele
.(Bakara 155)”
Delilikle,
aşırılıkla, yobazlıkla, geri ve örümcek kafalılıkla itham edilen,
ezilen zülüm gören, zindanlara mahkum edilen, işkence edilen,
namuslarına, ırzlarına tecavüz edilen, küçük düşürülen müslümanlar Allah
(azze ve celle)'ı hâmd ile tespih etti.
Allah (azze ve celle) buyurdu ki; “Ey
Muhammed, kâfirlerin sözleri seni üzmesin. Çünkü bütün izzet ve
galibiyet Allah’a aittir. O, her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi
bilendir.(Yunus 65)”
Allah
(azze ve celle) bütün bunların bir sınavdan ibaret olduğunu her daîm
Allah'ı hamd ile tespih etmemiz gerektiğini, bu sıkıntılara gögüs gerip
Allah (azze ve celle)'a tevekkül etmemiz ve sabretmemiz gerektiğini
bunun neticesinde En hayırlı ve en güzel olan nâim cennetlerinde
konaklayıp sonsuza kadar orada kalacağımızı kurân'da birçok yerde
vurgulamıştır. Bu
dünya hayatı bir oyun, eğlence, eşlesip çiftleşmek ve oylanmaktan
ibarettir. Dünya'ya ve geçici zevklerine önem vermek onun için yaşamak
ahmakların adetidir. Ancak dünyada sadece zaruri ihtiyacını görmek için
çalışıp, Allah'ı her dâim hamd ile tespih etmek dünya'yı ve geçici
zevklerini hiçe sayarak, haram ve haram işleyenlerden, küfür ve küfür
ehlinden uzak durup bütün beşeri sevgi ve korkulardan, bütün beşeri
endişe ve kavgalardan yüz çevirip sadece kendini Allah'a ve onun yüce
davası olan islâm'a adayıp sadece onun için yaşayanlar dünyanın en zeki
insanları dır.
Allah
(azze ve celle) haniflerin imamı olan İbrahim (aleyhiselam)'a uyması
için Rasullullah'a telkinde bulunup Ona tabi ol demiştir. Bütün
müslümanlara örnek olarak gösterilen milleti ibrahim Allah'ın razı
olduğu bir millettir. Allah (azze ve celle) şöyle buyurur; “Kendini bilmez ahmaklardan başka kim ibrahimin milletinden yüz çevirir.” (Bakara 130) Rasulullah önderimiz ve rehberimizdir. En büyük İmam odur, ona uymak onun gibi yaşamak, elbette sıkıntı verecek “Yahu bu devirde böyle olurmu?” “Tamamda sakal ve salvarda neyin nesi daha genceciksin hayatını yaşa.” bu gibi sözler ile Rasulullah'a her haliyle benzemeyi engellemeye kalkışalardır. Üstad Seyyid kutub (Rahimahullah) derki; “Taviz, ancak tavizi doğurur.” Bugün
sakal bırakma diyen, yarın sakallılarla gezme, boşver sanamı kalmış
insanlara dini anlatmak, çok namaz kılma,....” diyeceklerdir.
Oysa Allah (azze ve celle) Kur'ân'da “Kınayıcıların kınamasından korkmayın. Allah'dan korkun”
buyurmuktadır. Müslüman kişilik “Eee neyapalım, bu devirde böyle
yaşamak çok zor.” diyemez. Bunu söyleyen ancak müslüman olduğunu iddia
eden ama müslümanlığı ve Allah'ın davasını anlamamış bir zavallıdır.
Müslümanım diyen ve müslümanca yaşayan herkesin ödemesi gereken bir bedel vardır. Bedelsiz hiçbir şey yoktur.
Takvalı
olmak bedel ister;Ahlakını düzeltmek, harfiyen Rasulullah (aleyselatu
ve selam)'a uymayı gerektirir bunun sonucundan Rasulullah
(aleyselatuveselam)'ın maruz kaldığı bütün itham ve sıkıntılara maruz
kalır. İbâdet ve tâatle Allah (azze ve celle)'a varılır, cennet için
bedel ödenir, Kişi ihsan ilkesi üzerine Rasulullah (aleyselatuveselam)'a
bağlı kalır ve ihlas ile mücadele eder ise, dünyada bir cennet ahirette
bir cennet ile müjdelerlenir. Allah (azze ve celle) şöyle buyurur; “Dünya
hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah'ın sözlerinde asla
değişme yoktur. İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir. (Yunus 64)”
Müslümanım
diyen bir kimse hastalığın vermiş olduğu acıya, ailesinin veya kendinin
başına gelmiş bir musibete, mallarının azlığına veya dünyanın bir çok
zevkinden mahrum kaldığına üzülmemesi gerekir. Rasulullah
(aleyhiselatuveselam) der ki; “Dünya mü'min'in zindanı, kâfirin cennetidir.”
Ömrümün sonlarında ölümcül bir hastalığa yakalanan bir müslüman bu
durumdan dolayı daha çok Hamd etmelidir, bilinmelidir ki Allah (azze ve
celle) bir kulun iyiliğini isterse onu hastalıkla imtihan eder ve sabır
verir tâki onun günahlarına kefâret olsun. Müslüman musibet istememeli
ancak gelen musibetlere sabretmeli Allah (azze ve celle)'dan süreki
yardım isteyip sebat etmelidir. Her musibet bir imtihan her imtahan da
bir nimettir çünkü imtahanı başarıyla geçen kimselere Allah (azze ve
celle) müjdeler vermiştir. Müslüman her musibete imtihan gözüyle bakarsa
bu şuur ona güç verir. Bugün memur olmak için onca yıl sadece bir
imtihan için çalışan kişileri düşününce bu şuurun ancak dünyevi
menfaatlerde olduğu görülüyor. Ancak bu dünyevi mefaatleri uhrevi
menfaate çevirmek için her musibetle bir imtihan gözü ile bakar çok
mücadele edersek ozaman sınavımızın sonucuda büyük olacaktır.
Bu
mücadele için Allah (azze ve celle) daha çok sabır ve sebat verecektir,
muhtemeldir bu sabrın karşılında daha çok musibet gelecektir ancak bu
gelen musibetlere dediğimiz gibi, imtihan ve nimet sonucunda günahlara
kefaret,daha cok sevap!Gözüyle bakarsak ozaman ziyanı kâr'a çevirmiş
olacağız.
Bu
durumda üzülmek/hüzünlenmek kişiyi sabırdan alı koyar, çünkü hüzün
insana yorgunluk, sıkkınlık, hiçbir seyden zevk alamamak, iradesizlik
gibi duyguları yaşatır ve insan hüzünlü olunca hiçbir ibadetini ihlas
ile yapamaz, İslâm ile ilgilenemez. Bunları yapsa dahi biryerde kopukluk
olur. Bu hüzünü, hüsnü zan'a çevirmek gerekir. Bir müslüman gözünün
gördüğü ve görmediği herşeyi yaratan Allah (azze ve celle)'ı düşünmesi
ona kavuşmayı umması elbetteki bütün dünya zevklerinin üstünde bir
zevktir. Bu durumda günahlarına tevbe etmek ve Allah (azze ve celle)'a
güvenmek ona karşı hüsnü zan beslemek gerekir. Allah (azze ve celle)
buyurdu ki; “De ki; Ey kendi nefsileri aleyhinde haddi aşan
kullarım. Allah'ın rahmetin den ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün
günahlarınızı bağışlar. Şüphesiz o çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.
(Zümer 53)” Müslüman müsibetler sebebi ile oluşan bütün hüznü ve
kederi atması bütün olumsuzlukları artı yöne çekmesi gerekir. Allah
(azze ve celle) buyurur ki; “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. (Ali imran 139)”
Bu
durumda kişi Tevhidi her alanda aktifleştirmelidir. Çünkü cennet ancak
Tevhidi bir hayat ile hayatını sürdüren kimselerin yeridir. Tevhid dini
Allah (azze ve celle)'ın tek istediği, peygamberlerini bu amaç uğruna
gönderdiği bir dindir. Tevhid dünyanın kuruluş gayesi, peygamberlerin
tek amacıdır. Allah (azze ve celle) bütün günahları affedeceğini
söylemiştir, yine cehenneme girenlerin bile birgün oradan çıkacağını
söylemiştir. Ancak hayatta iken tevhidi sağlamış insanlar için
geçerlidir.
Tevhid
-La İlahe İllAllah-'ın kendisidir. Allah (azze ve celle) âlemi êrvahta
bütün ruhları yarattığı zaman herkesi kâlu belada toplayıp ruhlara
seslenmiş “Ben sizin Rabbiniz Değilmiyim?” demiştir. Bütün ruhlar “Evet sen bizim Rabbimizsin” diye cevap vermişler.
Allah (azze ve celle) insanlığın annesi ve babası Adem ile Havvayı dünyaya gönderdiği zaman onların neslinden, “Evet sen bizim rabbimizsin” diyen
ruhlar, çeşitli vesileler ile dünyaya gelmişlerdir. Her dünyaya gelen
(Allah'ın rahmet ettikleri hariç) Allah'a verdikleri bu sözü unutmuşlar,
Hiçbir gaye ve amaç olmadan hayvanlar gibi yaşamışlar.
Allah
(azze ve celle) kullarına olan rahmetin den, her kavime bir peygamber
göndermiş ve daha önce verdikleri sözü hatırlatmışlardır. İnsanların
bazıları hevasını ilah edinmiş, kimisi karısını, kimisi babasını, kimisi
atasını, kimisi ırkını, kimisi kavmini, kimisi kendi elleriyle yaptığı
putulu, kimisi ayı, kimisi güneşi, kimisi yıldızları, kimisi bulutları,
kimisi yagmuru, kimisi toprağı, kimisi taşları....” Her gelen peygamber
kişilerin hayatlarında olan bu gibi ilahları reddetmelerini, ibadeti
sadece Allah'a yapmalarını ilah olarak sadece onu kabul etmelerini
söylemişlerdir. Allah (azze ve celle) buyurdu ki; “Biz her kavme Allah'a ibadet edin, Tağuta kulluk etmekten kaçının diye emretmeleri için bir peygamber gönderdik.(Nahl 36)”
Allah
(azze ve celle) ayeti kerime de, bütün müşriklerin taptıkları ilahları
tek bir isim ile isimlendirmiş ve hepsine -Tağut- demiştir. Tağut demek,
Allah'a isyan noktasında kendisine itaat edilen, Allah'a ibadetten alı
koyan, Allah'ın dışında ibadet edilen herşeydir. Allah her insana
hayatında ne tağutu varsa ona ibadet etmemesini onu inkar edip
uzaklaşmasını emretmiştir. İbadet kavramı çok geniş bir kavramdır.
İbadet;
“Sevilen, korkulan, yardımı beklenen, dua edilen, adak adanan, kurban
kesilen, namaz kılınan, oruç tutulan, rızasını gözetmek razı etmek için
yaptığımız hac, zekat, sadaka,vb. Gibi ameller olduğu gibi aynı zamanda,
hükmüne razı olunan, koyduğu kanun ve getirdiği nizama göre hayatını
belirleyen, çizdiği sınırları aşmadan sadece onu razı etmek için
çalışmak. Sadece onun kanunlarını benimseyip hilafına itiraz edip
reddetmek, sadece onun kanunlarına muhakeme olmak.vb gibi Allah (azze ve
celle)'ın rızasını gözeterek, sevip hoşnut olacağı her hareket
ibadettir. Aynı zamanda her hususta sadece Allah (azze ve celle)'a itaat
etmek, ona isyan noktasında itaat edilen şeylerden beri olmakta
ibadettir.”
Allah (azze ve celle) şöyle buyuyor; “ Ey adem oğulları, ben size şeytana ibadet etmeyin, o size apaçık bir düşmandır diye haber vermedimmi.(Yasin 60)”
Burada
ifade edilen ibadet etmeyin lafzını müferssirler, Allah (azze ve
celle)'a isyan noktasında ona itaat etmeyin diye açıklamışlardır. Zaten
mantıken de kendisini semavi bir dine nispet eden hiç kimse şeytana
ibadet etmez. Bilakis dilinden geldiğince ona lanet okur. Bu ayetten
anlıyoruz ki Allah (azze ve celle)'a kendilerini denk tutan veya Allah
(azze ve celle)'a isyan fiilleri izhar eden kimselere isyan ettikleri
hususta itaat etmemiz ona ibadet etmemizdir. Sonuç olarak ibadet
olabilecek her ameli sadece ve sadece Allah (azze ve celle)'a yapmak
için gönderildik ve bizden beklenen istenende budur.
Allah (a.c) şöyle buyuruyor; “Dinde zorlama yoktur, hak ve batıl birbirin den apayrıdır. Kim tağutu inkar eder, Allah'a da iman ederse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutulur. Allah işiten ve bilendir. (Bakara 256)
Allah
(azze ve celle) ayette, kendisine ibadet ve itaatten alı koyan herşeyi
reddetmemizi, inkar etmemizi, ondan uzaklaşmamızı emretmiştir. Çünkü biz
onlardan uzaklaşmaz isek, Allah (azze ve celle)'a tam anlamıyla kulluk
etmemiz, ibadetlerimizi sadece ona yapmamız mümkün olmaz. Öncelik li
olarak Allah (azze ve celle) bizim onlardan uzaklaşmamızı bundan dolayı
istemiştir. Taki bütün ibadetleri sıhhatlı bir şekilde Allah (azze ve
celle)'a yapalım.
Allah (a.c) şöyle buyurmuştur; “Andolsun
ki nuhu elçi olarak kavmine gönderdik. Dediki; Ey kavmim, Allah'a
ibadet edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur.” (A'raf 59)
Allah (a.c) şöyle buyurmuştur; “Ad kavmine kardeşleri hudu gönderdik, Dediki; Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur.” (A'raf 65)
Allah (a.c) şöyle buyurmuştur; “Semud
kavmine kardeşleri salihi gönderdik, Dediki; Ey kavmim, Allah'a ibadet
edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur.” (A'raf 73)
Allah (a.c) şöyle buyurmuştur; “Medyene kardeşleri şuaybı gönderdik. Dediki; Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur.” (A'raf 85)
Görüldüğü
üzere hiçbir peygamber kavimine Allah (azze ve celle)'ın varlığını
ispatlama yoluna gitmemiş sadece ibadetlerin de ortak koştukları için
onları uyarmış, hayatarındaki tağutlar dan beri olup, ibadeti sıhhatlı
bir şekilde sadece Allah (azze ve celle)'a yapmalarını tebliğ
etmişlerdir. Zaten kur'an'ı kerime bakıldığı zaman, Allah (azze ve
celle)'ın kendi varlığını ispat etmek için birşeyler indirdiği
görülmemiştir. Zira her ayet Allah (azze ve celle)'ı ibadette birlemeye
davet etmiştir. İlginçtir dün müşrikler tarafından peygamberin
(aleyhiselatuveselam) yeni bir din ile geldiği iddia edilmişti, ibrahim
(aleyhiselam)in dininin dışında bir din getirdiği söylenmiştir. Bugün
ise bizim yeni bir din getirdiğimiz iddia ediliyor, peygamberin
(aleyhiselatuveselam)'in dininin dışında yeni bir din.
Bilmeliyizki,
rivayetlere göre 124 bin peygamber dünyaya “Hayatlarınızda ki her
tağuttan sakının, Sadece Allah'a ibadet edin” ilkesi üzere gelmişlerdir.
Kainatta iki tane sadece iki tane din mevcuttur. Biri Tevhid dinidir.
Diğeri ise şirk dini, bugün kendilerini çok akıllı sanan ahmak
ateistlerin dini bile vardır. Onlarda şirk dinine mensup mahluklardır.
Dolayısıyla bir kimse ya müslümandır. Ya da kafir. Bunun orta yolu
yoktur.
Allah
(a.c)'ın bize haber verdiği sapasağlam kulpa yapışmamız için öncelikle
Allah (a.c)'ın dışında ibadet edilen her merciyi inkar etmemiz lazımdır.
Sapa sağlam kulp “La İlahe İllAllah”dır. Bu sağlam kulpikikısmaayrılır.
1)Nefy-İnkar
2)İspat-Kabul
La İlahe lafzı nefyi içerir ve bu kelime; Allah (azze ve celle)'a hakimiyet te denk tutulan parlementoları, millet meclislerini, beşeri kanun ile hükmeden bütün otorite ve mahkemleri, beşeri ürünü bütün ideolojileri, kendisine dünyevi ve uhrevi yardım edeceğini iddia eden sahte şeyhleri, beşeri teşrileri korumak için açılan bütün askeri güçleri, tağutları korumak için görevli din kisvesi altına girmiş -Atatürkün ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağına yemin eden- bütün bel'am imamları, putlaşan hükümleri, kanun, nizam, yaşantı, insan, vb bütün Allah'a isyana kalkışan, ilahlık moduna geçmiş kimseleri, ilah konumuna getirelen her cismi, mahluku reddetmeyi gerektirir.
1)Nefy-İnkar
2)İspat-Kabul
La İlahe lafzı nefyi içerir ve bu kelime; Allah (azze ve celle)'a hakimiyet te denk tutulan parlementoları, millet meclislerini, beşeri kanun ile hükmeden bütün otorite ve mahkemleri, beşeri ürünü bütün ideolojileri, kendisine dünyevi ve uhrevi yardım edeceğini iddia eden sahte şeyhleri, beşeri teşrileri korumak için açılan bütün askeri güçleri, tağutları korumak için görevli din kisvesi altına girmiş -Atatürkün ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağına yemin eden- bütün bel'am imamları, putlaşan hükümleri, kanun, nizam, yaşantı, insan, vb bütün Allah'a isyana kalkışan, ilahlık moduna geçmiş kimseleri, ilah konumuna getirelen her cismi, mahluku reddetmeyi gerektirir.
İllAllah kısmı ispatı içerir, bu kelime; Allah'ın kanunlarını, emir ve yasaklarını, hayat nizamanın daki metodunu, yaşatanın, öldürenin, rızık verenin, doğa işlerini düzenleyenin, kendisi olduğunu asla ortağı olmadığını kabul etmeyi gerektirir. Ve yine ancak o tek sevilir, güvenilir, yardımı beklenilir, yanlızca mahluk ona muhtac olur, her işin çözümü onun elindedir, yanlızca ondan korkulur. Bu gibi bütün ibadetleride ona has kılmak ispat ettiğinin işaretidir.
Kısaca -tevhid- bütün ilahlık iddiasında bulunani, ilah konumuna getirilen herşeyi zatında ve sıffatlarında Allah'ı birlemektir
Buna ilişkin Muhammed (aleyhiselatveselam) şöyle buyurmuştur; “Kim “La ilahe illallah” derse ve Allah (azze ve celle)'dan başka tapılanları reddederse malı ve kanı haram olur. Onun hesabı Allah’a aittir.”(Müslim İman )
İşte
Allah'ın bizim öğrenmemizi ve üzerinde sebat etmemizi emrettiği Tevhid
budur.Bu tevhidi öğrenip onunla amel etmeden, ne cennet vardır, nede
rahatlık, Tevhidi bilmeyen hem dünyada sefalet içinde hemde ahirette
rezil ve rüsvaylık içinde olacaktır. Her nekadar müslüman olduğunu iddia
etsede Allah'ın istediği gibi imân etmez ise o kimse cenneti hak
etmediği gibi cehennemden de çıkmaz.
Günümüzüm
en büyük tağutu Allah'ın sistemini, kanunlarını, kurallarını,
emirlerini, yasaklarını ortadan kaldırıp kendi hükümlerini kanunlaştırıp
yasa haline getirip insanlara uygulayan demokrasi havariliğini yapan
kafir sistemdir. Bunu düzenleyen millet vekilleri ve onlara bağlı olan
müseseleri Allah'ın değil kendi kanunlarıni icra ediyorlar. Dolayısıyla
Allah'ı hakim (hükmeden) sıffatını iptal edip. Hakim (Hükmeden) sıfatını
kendi meclislerine veriyorlar. Böylece Allah'a isyan edip, kafirlerden
oluyorlar. Allah (azze ve celle) şöyle buyrur; “Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmez kafir olur. (Maide44)” Yine şöyle der; “Allah Hüküm koymadan kendisine ortak kabul etmez. (Kehf 26)” Yine şöyle der; “Hüküm ancak Allahındır. (Yusuf 40)”
Üstad Seyyid kutub bu ayet hakkında şöyle diyor;
İster beşer türünden olsun, isterse beşer dışındaki ruhlar, şeytanlar,
melekler, Allah'ın hakimi bulunduğu evrensel güçler türünden olsun,
sözkonusu "sahte" rabblerin tamamı, rabblik noktasında bir hiçtir,
rabblik gerçeğinin en ufak bir niteliğine bile haiz değildir. Rabblik
sadece ve sadece, her şeyden üstün ve tek olan, kulların yaratıcısı ve
onların tümünden üstün bir konumda bulunan Allah'a aittir.
Gelgelelim
çeşitli cahili sistemlere ve ortamlara mensup kimi insanlar, sözkonusu
sahte rabblere, kendi kafalarından bazı isimler yamamakta, bazı sıfatlar
takmakta ve de kimi özellikler yakıştırmaktadır. Bunların başında da bu
tür sahte rabblere tanınan, hüküm koyma ve otorite yetkisi
gelmektedir... Oysa Allah onlara ne böylesi bir otorite tanımış, ne da
onların doğru olduklarına ilişkin bir delil indirmiştir.( Fizilal kur'an
Tefsiri)
Allah'ın
haram dediği birşeyi bu hükümet helal sayıp insanlara uygulayıp Allah'a
isyan etmişlerdir. Allah (azze ve celle) şöyle buyurur; “Allah'ın izin vermediği şeyleri kendilerine yasalar yapan ortaklamı vardır.?Eğer azabı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimler için can yakıcı bir azap vardır.” (Şura 21)” Yine şöyle der; “Onlar hahamlarını (Rahiblerini) meryem oğlu isayı Allah'dan başka Rabler edendiler.(Tevbe 31) "Tevbe
31" ayetinin tefsirine bakıldığında, hep aynı ifadelere (hadiseye) yer
verilmiştir. O hadise şöyledir; Adiy bin hatem -Önceden Hiristiyan olan
bir sahabeydi- ve Rasulullah (aleyhiselatuveslam) Onlar Rahiblerini,
bilginlerini (din adamlarını) Allah'dan başka rabler edindiler
buyurduğunda, Adiy bin Hatem, Ya Rasulullah (aleyhiselatuvesselam) biz
onları rabler edinmedikki dediğinde, Rasulullah (aleyhiselatuvesselam)
şöyle buyurmuştur, Peki ya Adiy! Siz onların helal dediklerini helal,
haram dediklerini haram kabul etmediniz mi? Adiy ibn Hatem "evet"
cevabını verince, Rasulullah (aleyhiselatuvesselam) işte bu onları Allah
(azze ve celle)'dan başka rabler edinmektir, buyurdu.
Bir
kimse Allah (azze ve celle)'ın kanunlarını hiçe saymış, kendi koymuş
olduğu kanunları yürülüğe koymuş, Allah (azze ve celle)'ın haram sayıp
kesinlikle meşru saymadığı konularda isyana kalkışmış helal ilan etmiş,
Allah (azze ve celle)'ın helal kıldıklarına aynen isyan ederek haram
saymış yasaklamış kendini Allah (azze ve celle)'dan başka bir rab ilan
etmiş Tağut olduğunu açıkça beyan etmiştir. Bir kimse onların
partilerine üye olur, kanunlarını benimser, ona davet eder, gidip
oylarıyla onları şeçer başa getirir veya başa getiremese bile oy olarak
fiili destek verirse Ayet ve hadislerin hükümleri ile kafir olur. Bu
yapılan fiil “La ilahe İllallah”ı bozan unsurlardan olup kişiyi kafir ve
müşrik yapan bir küfür amelidir.
Yani
şöyle bir iddia'ya kalkışan kimse çok cahil bir kimsedir, “işte biz oy
vermezsek daha kötüleri başa gelir daha kötü kanunları yaparlar
vs.....” İslâm'da ehveni şer diye bir kaide vardır. İki haramdan daha az
haram olanını tercih etmedir. Bu kaide ancak, iki haram arasında
zorlanan kişi için geçerlidir. Mesela biri zoraki, “Ya bu içkiyi
içeceksin, yada ölmüş at eti yiyeceksin” derse, daha az haram olan at
etini seçmek daha ehvendir. Yoksa iki tane parti vardir biri diğerinden
daha iyidir diye ona destek olun maz. Birincisi buna zorlayan kimse
yoktur. İkincisi bu partiler haram değil şirktir. Dolayısı ile iki
haramda seçim olabilir çünkü her haramın günahı aynı değildir. Ama her
şirkin günahı aynıdır.
Allah (azze ve celle) şöyle buyurur; “Allah şirki asla bağışlamaz, bunun dışında günahları dilediği kimse için bağışlar. (Nisa 116)” Dikkat
edilirse ayette, her günahı dilerse bağışlayacağını beyan ediyor. Yani
kişi zani (zinakar), içkici, kumarcı, faizci olabilir Allah (azze ve
celle) dilerse bağışlar. Ancak Şirki asla affetmeyeceğini beyan ediyor.
Allah'ın
isimlerinden biri hakimdir, yani kanun koyan hükmedendir. Allah'ın
dışında hüküm verenlerde Allah'a kendilerini denk tutmuşlardır. Mesela
Allah (azze ve celle) zina edenin yüz sopa ile cezalandırılmasını
emretmiştir, ancak mevcut sistem bunu rızaya bağlamıştır. Dileyen
dilediği kimse ile nikah olmadan zina edebilir buna bir ceza yoktur.
Yine Allah hırsızların ellerinin kesilmesini söylemiştir ama mevcut
sistem 3/5 ay hapiste tutup bırakmayı tercih etmiştir.
Yine
Allah faizi yasaklamış ama mevcut sistem heryerde bankalar açarak faizi
helal saymıştır. Hatta öyle ki Allah (azze ve celle) bir erkek ile bir
kadının evlenmesini nikah akdine bağlamıştır. Ancak mevcut sistemin
imamları resmi nikah olmadan dini nikahı bile yapmaz hale gelmişlerdir.
Resmi nikah olmadan dini nikah yapanı görevden almışlardır.
İşte
bu sistem bu derece Allah'a ve kanunlarına düşmanlık beslemekte ona
kafa tutmaktadır. Her müslümanın bu sistemle ilişkisi olan bütün
müesselerden uzak durması gerekir. Yoksa müslüman kalması imkansızdır.
Bir anne kızını mevcut sistemin okunula başı kapalı gönderdi diye iki
yıl hapse mahkum edilmiştir. Daha geçen gün haberlerde gördük.
Peygamber
(aleyhiselam) bindörtyüz yıl önce dünyaya gelmiştir. Vahiy ile
desteklenmiş ve Allah (azze ve celle) dinini onun aracılığı ile
tamamlamıştır. Allah (azze ve celle) şöyle buyurur; “Bugün
sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve
size din olarak İslam'ı (verip ondan) hoşnud oldum. (Maide 3)” Rasullullah
(aleyhiselam) zamanında bütün hükümler ayrı ayrı sahaberler aracılığı
ile verilmiştir. Dinde eksik hiçbir şey kalmamıştır, Allah'ın
emretmediği Rasulullah'ın yapmadığı hiçbir amel ve ibadet kabul olunmaz.
Rasullullah (aleyhiselam) “Sonradan ortaya çıkan her ibadet batıldır, tarafımızdan reddedilmiştir.” buyurmuştur.
Allah (azze ve celle) aile içinde olan meselelere bile hüküm tahsis
etmiştir, kurân ve Rasulullah'ın siretinde herşey mevcuttur. Dinde hükmü
mevcut olan meselelerde bir kimse ile anlaşamazsak mevcut şer'i
mahkemelere gitmekte fayda vardır. Ancak günümüzde şeriât mahkemeleri
olmamasından dolayı mevcut küfür sisteminin yetkili mahkemelerine
gidilmektedir. Allah (azze ve celle) kendi dışında hüküm veren bütün
mercileri kötülemiş ve her müslümanın bu gibi yerleri inkar edip
onlardan uzak durmasını istemiştir. Aksi halde hükmü kendisinden
başkasına verdiklerinden dolayı onları azap ile müjdelemiştir.
Allah (azze ve celle) şöyle buyurur; “Ey
iman edenler, Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan idarecilere
de itaat edin. Eğer Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsanız, aranızda
herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düştüğünüz zaman onun hükmünü Allah'a
ve Peygambere havale edin. Bu daha hayırlıdır. Ve netice bakımından da
daha güzeldir.Sana indirilen Kur’an’a ve senden sonra indirilen
kitaplara iman ettiklerini iddia edenleri görmüyor musun? Onlar, tağutun
önünde muhakeme olunmak istiyorlar. Halbuki o tağutu inkar etmekle
emrolunmuşlardı. Şeytan onları, derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.
Onlara: "Allah'ın indirdiği Kur'an'a ve Peygambere gelin." denildiğinde,
münafıkların senden şiddetle yüz çevirdiklerini görürsün.Kendi
yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde nice olur
halleri? Sonra da sana gelip: "Biz iyilik etmek ve uzlaştırmaktan başka
bir şey istemedik." diye Allah'a yemin ederler. İşte bunların
kalblerindekini Allah bilir. Onlara aldırma. Onlara nasihat et.
Kendilerine tesir edecek güzel söz söyle. Biz bütün Peygamberleri
Allah'ın izniyle kendilerine ancak itaat edilsin diye gönderdik. Eğer
insanlar kendi nefislerine zulmettikleri vakit, sana gelip de Allah'tan,
günahlarını bağışlamasını dileseydiler, Peygamber de onların
bağışlanmasını isteseydi, muhakkak ki Allah'ı, tevbeleri kabul edici ve
çok merhametli bulacaklardı. Rabbine yemin olsun ki aralarındaki
anlaşmazlıklarda seni hakem seçip sonra da verdiğin hükme, içlerinde bir
sıkıntı duymadan tamamıyla boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar. (Nisa
59-65)”
Ayetlerinde
anlaşılacağı üzere Allah (azze ve celle)'ın ve peygamberin değilde.
Kendi heva hevesini kanun yapan mercilere gidip, anlaşmazlıklarını
onlara sunanların kafir olduklarında işaret vardır. Bir müslüman sadece
Allah'a ve rasülüne muhakeme olmalıdır. Sadece Allah'ın ve rasülünün
kanunlarını kabul etmelidir, bunun dılında kalan vahiyle desteklenmemiş
hiçbir hükmü kabul etmemeli ve onlara anlaşmazlığını sunmamalıdır. İmam
Ebu Hanifenin öğrencisi İmam Muhammed eş şeybani der ki; “Eğer
Müslümanlar ile zımmillere bir kadı tayin edilirse, kadı Müslüman
olmadığı müddetçe müslümanın lehine ve aleyhine hükmetmesi caiz
değildir.” (Siyerül kebir)
İmam Şevkani Nisa 60'ı zikretikten sonra şunları söylüyor; “Rasulullah
(aleyhiselam)’e inen Kur’an’a ve ondan önceki nebilere inen kitaplara
inandıklarını iddia etmelerine rağmen, bunları bozan ve yürürlükten
kaldıran taguta muhakeme olmak isteyenlerin bu iddiasına şaşılır
doğrusu. Allahu Teala’ın şeriati dışındaki her şeriat, taguttur. Oysa
Allahu Teala, gerek Rasulullah (aleyhiselam)’e ve gerekse ondan önceki
bütün rasullere tagutu reddetmelerini emretmiştir.” (Fethul Kadir
Tefsiri c: 1 s: 482)
İmam Kurtubi şöyle diyor: Ebu
Ali dedi ki: “Allah'ın kanunlarından yüzçevirip onların dışında başka
hükümleri isteyen kafir olur.” (Kurtubi Tefsiri s: 2185)
İmam İbn Kesir şöyle demektedir; “Allah-u
Teâlâ tüm işlerde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'i hakem tayin
etmeyenin iman etmiş olmayacağını kendi adına yemin ederek belirtiyor.
Allah'ın rasulü sallallahu aleyhi ve sellem hükmederse o haktır. Zahiren
ve batınen yalnız ona bağlanmak gerekir.” (İbni Kesir Tefsiri c: 1 s:
520)
İmam İbn Kayyım derki; “Allah
we Rasulunun getirdiği şey dışında birşeye başvuran yada hüküm için
başvuran kimsenin, Tağut'a başvurduğunu ve O nun hükmünü istediğini
bildirmektedir. Tağut, Ma'bud, tabi olunan yada itaat edilen olrak
sınırı aşan her kuldur. Her topluluğun Tağut'u, Allah ve Rasul'u dışında
başvurdukları, Allah'a itaat olduğunu bilmedikleri, Allah dısında
İbadet ettikleri, Allah'tan bir delil olmaksızın tabi oldukları yada
itaat ettikleri herkestir." Ve yine şöyle der; "Kim rasulün getirdiğinin
dışında bir hüküm verir veya bu hükme muhakeme olursa işte o, tagutu
hakem tayin etmiş ve taguta muhakeme olmuştur.” (İ'lamu'l Muvakkiin)
Büyük
geçmiş imamların bu konu hakkındaki görüşleri bunlardır. Ayet hadisler
ve alimlerin sözlerin den de anlaşılacağı üzere günümüz mahkemelerine
gitmek, onlardan hüküm taleb etmek, onların önünde secde etmek gibi bir
ibadettir. Allah (azze ve celle) her halukarda kendi hükümlerine
gelinmesini istemiştir. Müslümanın üzerine düşen ikrah olmadan bu
mahkemelere gitmemektir. Ancak ikrah (zorlama) hali müstesna Allah (azze
ve celle) ikrah durumunda küfür ameli işlenmesine cevaz vermiştir.
Ancak bu zorlama ancak, canın tehlikede ise veya senin helak olmana
sebeb olacak büyük bir malın gaspedilmiş ise bu durum senin helakına
neden olacaksa mevcut sistemin mahkemelerine gidebilir. Allah
müslümanları korusun.
Bu
tağutların diğer bir müeseseleri ise mevcut sistemin okullarıdır.
Eskiden firavunlar kendi sistemleri ni ayakta tutmak için sihirbazlar
yetiştirirlerdi ve böylece halkı susturur kendi sistemine karşı
ayaklanmamasını sağlarlardı. Ancak günümüz firavunları halkı
köleleştirmek için mevcut eğitim sistemlerini kullanmaktadır. Daha küçük
yaşta kendi sistemlerini minnacık beyinlere nakşedip meşru Bir şey
kılıfına sokmaktadır. Böylelikle kendi sistemlerine, saltanatlarına bir
zarar ve zeval gelmemek tedir. Çoçuklar hergün mevcut sistemin putunun
önüne geçip, kendi uydurdukları küfür sözlerini tekrar ettirmektedirler.
Daha
dışarıda iken küçüçük çoçukları kendi bayrak ve putlarının önünde
kıyamda durdurup Allah dışında başkalarını karşısında kıyamda
durulabileceğini söylemeye çalışmakta ve kendi putlarını saygıyla
tan'zim etmektediler. Bu durumu bilen sözde müslüman aile kesinlikle
buna müdahale etmemektedir. Başlangıçta mecburi beş yıl olan eğitim sekiz yıla çıkarılmış ve şu sıralarda on bir yıla çıkarma girişimleri söz konusudur.
Acaba
amacı sadece kendi çıkarları olan Tağutlar, halkı çok sevdiklerinden
dolayı mı eğitime bu kadar önem verirler? Asla! Bu Allah’ın değişmez
kanunlarına aykırıdır. “(Ey müminler!) Ehl-i Kitaptan kâfirler ve
putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler.
Hâlbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Bakara 105)
Çünkü
bu eğitim kurumları insanları sisteme köleleştirme tezgâhlarıdır. Bunun
en açık delili de her sabah körpe beyinlere uygulanan putun önünde
saygı, tazim vb. adları altında yapılan törenler yani ibadet
merasimleridir. Bu merasimlere katılmamak bir yana bu merasimlerde çok
basit bir hareket dahi çocuğun uyarı ve okuldan uzaklaştırma cezası
alması için yeterlidir. Bu da yetmezmiş gibi hayat boyunca çocuğun
karşısına çıkacak olan sicil bozukluğu da işin ekstrası olarak
insanların önüne konur. Bu okulların resmi hizmete mahsus, kanuna
yeminli köleleri olan öğretmenler sürekli küfür sözleri nutk ederek daha
hakla batılı ayırt edemeyen çocukların kalbine nifak tohumları ekerler.
Allah (azze ve celle) ayeti kerimede şöyle buyurur: “O (Allah), Kitap’ta size şöyle indirmiştir ki: Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka
bir söze dalıncaya (konuya geçinceye) kadar kâfirlerle beraber
oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları
ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisa 140)
Küfür, şirk sözlerinin konuşulduğu meclislerde inkâr etmeden veya meclisi terk etmeden oturanlara Allah (cc) bu hükmü vermiştir. Sizde onlar gibi olursunuz. Bu
körpe beyinlerin fıtratları işte böyle küfür sözleriyle zehirlenir.
Öyle bir hal alır ki ilerde işiteceği ve söyleyeceği küfür sözlerine de
artık duyarsızlaşır. Var olan neslin sıkıntısı da bu değil midir?
Kendini babadan görme dinle Müslüman zanneden nesil, bu küfür sözlerine
ve fiillerine o kadar alışıktır ki, ondan hiçbir rahatsızlık duymaz.
Ve
hayatının ilerleyen safhalarında da işleyeceği küfür içerikli söz ve
fiillerle de İslam dininden çıkmasına rağmen hala kendisini Müslüman
zanneder. Aynen bugün olduğu gibi, herkes -Elhamdulillah müslümanım-
diyor ancak daha kelime-i tevhidin manasını bile bilmiyor. Müslümanlık
babadan oğula geçen bir din değildir. Müslümana düşen tağut olan bu
mevcut sistemin her kurumundan uzak durmaktır. Yavrularını Rezzak
(Rızkın emin bir kefili olan) Allah'a güvenip onun yolunda yetiştirmesi
gerekir. Allah (azze ve celle) şöyle buyurur; “Ev halkınızı yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz.”
Bir müslüman baba çoçuğunun rızkından endişe etmemelidir. Zira Allah'ın
Rezzak sıfatı vardır, hiçkimseyi rızıksız bırakmaz, heleki bu müslüman
ise. Rasulullah (aleyhiselam) buyurur ki; “Eğer ki siz Allah'a
layıkıyla tevekül etseniz, nasıl ki bir kuş sabah yuvasından uçup
rızkını aramaya gidip aksam evine tok dönüyorsa Aynen sizde öyle
rızıklanırsınız.” O yüzden çoçuklarınızı cehennemden korumak
adına mevcut sistemin eğitim kurumunların dan uzak tutunuz. Zira bu
eğitim sisteminin asıl amacı -haramı mahsumlaştırma, küfrü
meşrulaştırma- dır...
Sonuç olarak; Tüm
anlattıklarımız Allah (azze ve celle)'ın emri, peygamberin metodudur.
Müslüman olduğunu iddiâ eden herkes müslümanca yaşamak zorundadır. Evet
elbette bu yol meşaketlidir. Zor luklarla doludur. Ama Cennet ucuz
değildir, müslümanca yaşamak zor olabilir ama birkaç sayılı gündür. Bu
meşaketin sonucunda ebedi yurd olan firdevs cennetleri vardır. Cennetle
ilgili ayetlerin hangisine bakarsanız bakın bir kuvvet istemiştir. Hz
meryem isa (aleyhiselam)'ı doğuracağı zaman bir ağacın gölgesine
yaslanmıstı ve Rabbine dua etti, açlığını susuzluğunu bildirdi, Rabbi
(azze ve celle) ona ya meryem topugunu toprağa vur ve belinle ağacı
salla dedi ve ağaçtan düşen meyveyi yedi ve topugunu vurduğu yerden su
fışkırdı su içti. Yani Allah (azze ve celle)'a gökten sofra indirmek zor
değildi, ancak bir kuvvet bir bedel istedi. Allah'ın bizlere cenneti
vermesi ona ağır gelmez. Ancak biz onun için bedel ödemeliyiz. Allah'dan
başkası bize yardım edemez. Şeyhlerin, peygamberlerin, sıddıkların,
şehidlerin bize bir faydası olmaz. Yarın mahkeme-i kübrada biz ve
amellerimiz olacak başka hiçbirşey olmayacak. Ne Annemiz, ne babamız, ne
kardeşlerimiz, ne çoçuklarımız bize bir fayda sağlayamayacak. Hepimiz
beşeriz ve birgün öleceğiz, müslüman ölümden korkmaz hatta Rabbini
arzular. Günümüzde, uzak durmamız gereken iki meclis vardır, birincisini
yukarıda uzun uzun anlattık, beşeri sistem ve onu ayakta tutan her
müesese dedik. İkincisi ise, peygamber soyuyuz adı altında, cennetten
vadler edip, sizi cennete kibrit kutusunda götüreceğiz diyen günümüz
sahte şeyhlerdir.
Daha
öncede dediğimiz gibi Bu din yedi kat semadan indi ve peygamber bu dini
yaşadı yaşattı. Allah bu dinde eksik hiçbirşey olmadığını söyledi,
Rasulullah (aleyhiselam) bizim yapmadığımız bir işi yapan reddedilmiştir
onun yaptıkları bid'âttır, her bidât sapıklıktır demiştir. Dolayısı ile
günümüz şeyhleri ve tarikatlerinde Rasulullah'ın yapmadığı birçok amel
mevcuttur, Rabıta, Hatme, Vird, Yardım isteme. Bunların hiçbirini ne
Rasulullah nede sahabesi yapmamıştır.
İmam Malik derki; “Bu
ümmetin evveli ne ile ıslah olduysa, sonuda onunla ıslah olur.
Evvelkiler herşeyi yapmıştır, sonradan gelenlere hiçbir söz hakkı
bırakmamıştır. Onların yapmadığı birşeyi yapmaz caiz değildir
reddedilmiş sapıklıktır.” Günümüz
şeyhleri kesesini saltanatını genişletmekten baska Bir şey yapmıyorlar.
O yüzden müslümanların onlardan ve onların yaptığı amellerden uzak
durması gerekir. Yaptıkları amelleri meşrulaştırmak için hadis birle
uydurmuşlar, “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır derler.” Oysaki
sahabenin, sahabenin öğrencilerinin ve onlardan sonraki nesillerin
şeyhi yoktu. Yine bunlar yaptıkları amellere Bid'at'ı hâsene demişler.
Ama Rasullullah'ın dilinden çıkan bütün cümleler onların bu bâtıl
iddialarını iptal etmektedir. Yine bunlar Şeyhe ittiba etmelerinin
sebebi olarak söyle diyorlar. “Biz kimiz ki? Biz sadece, onlar bizi
Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ittiba ediyoruz.” Allah (azze ve
celle) müşriklerinde putlara tapma sebebinin bu olduğunu kur'ânda
vurgulamaktadır. Allah (azze ve celle) şöyle buyurur; “İyi
bil ki; halis din, Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler; onlara,
sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz, derler. Doğrusu
Allah, ihtilafa düştükleri şeylerde, aralarında hüküm verecektir.
Muhakkak ki Allah yalancı ve kafir olan kimseyi hidayete
eriştirmez.(Zümer 3)”
Başka
bir açıdan değerlendirecek olursak, Enes bin Malik (radiallahuanh)
şöyle der; “Ben Rasulullah'ın hayatı boyunca 3 gün üst üste buğday
ekmeği ile doyduğunu görmedim.” Rasulullah (aleyhiselam) ve sahabesi
zaruri ihtiyaçlarını görmek için çalışıp kendine yettiği kadarını alıp
gerisini Allah yolunda infak ediyorlardı. Ama günümüz şeyh!leri altların
son model araba hatta torunlarının bile altlarında Jeepler mevcuttur.
Peki şimdi sormak lazım Allah (azze ve celle) “Mü'minler kardeştir”
buyurmuyor mu? Rasulullah uhuvvet ve vahdet çerçevesinde müslümanların
kardeş olduğunu söylemiyormu? Bugün binlerce müslüman aç ve sokakta
değilmi? Yine binlerce müslüman zindanlarda çürümüyormu Yine binlerce
müslüman zülüm altında değilmi? Allah bunun hesabını sormamızmı?
Yine
bu şeyhler tağut'a asker yetiştiriyorlar. Allah'ın bütün hükümleri
ayaklar altında çiğnensin, Allah göğe hapsedilsin, kanunları yok
sayılsın ve sende bu devlete asker gönder öylemi? Allah bunun hesabını
sormazmı?
Rasulullah
tarafından birbirine kardeş ilan edilen Sa’d bin Rebi (radiallahuanh),
Abdurrahman bin Avf’a (radiallahuanh) “Ben mal cihetiyle Medineli
Müslümanların en zenginiyim, malımın yarısını sana ayırdım, evimin
odalarını ikiye böldüm, istersen hanımlarımdan birini boşayayım onu sana
nikahlayayım” demişti. Büyük Sahabi, cennetle müjdelenen On kişiden biri olan Abdurrahman bin Avf’ın (radiallahuanh)
verdiği cevap yapılan teklif kadar ibretlidir: “Allah sana malını
hayırlı kılsın. Benim onlara ihtiyacım yok. Bana yapacağın en büyük
iyilik, içinde alış-veriş yaptığınız çarşının yolunu göstermendir”
buyurmuştur. Sahabenin izinde olan bu şeyhlermi? Bunlarmı Rasullullah'ın
sünnetine bağlılar.?
Şer'i
çerçevede onlara her konuda cevap verdiğimizden işi akli boytutta
inceledik vallahi nakil ve akıl onların bütün hasletlerini yalanlar.
Vallahi onlardan ahmak yeryüzüne gelmemiştir. Övüne övüne şöyle bir
hadise anlatırlar; “Şeyhimizin arkasında iki rek'ât namaz kılanı cehennem ateşi yakmaz.”
Allah'tan kork be adam Rasulullah (aleyhiselam) kızına kalk kızım fatma
vallahi ben sana Allah'dan gelecek bir azabı geri çeviremem derken
sende kimsin? Hele sen o değersiz işkembeni cehennemden kurtarda daha
sonra müridlerini cehennemden kurtar.. İnsaf...
Sonuç olarak Üstad Seyyid Kutub şöyle der;
“Biz ahiretten gezintiye çıktık ve dünya durağında bekliyoruz, bir gün
bu geziden döneceğiz ve yolumuzu tamamlayacağız. Burdan ne topladığımız
bizim için önemlidir.” Ölüm bir son değil, başlangıçtır, asıl
hayat burdan sonra başlayacak biz burdan göçerken neler topladığımızı
gözden geçirmeli ve ahirete hazırlanmalıyız. Her ne olursa olsun Tevhid
üzere yaşamalıyız. Allah (azze ve celle) bizi müslümanlar olarak yaşatıp
ancak tevhid dini üzere müslümanlar olarak canımızı alsın.
Başında ve sonunda seni Hâmd ile tespih ederiz Yarabbi..
Yazan Tewhid we Takwa
Yazan Tewhid we Takwa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.