Tağut'u İnkâra Davet Edenlerin Tağut'u “Facebook”






Vahyin nuruyla insanları cehaletin karanlıklarından ilmin aydınlığına çıkaran âlemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun. Salât ve selam Allah'tan aldığı vahyi insanlara tebliğ ederek risalet görevini hakkıyla yerine getiren, ümmetine Allah'ın ayetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti öğreten ve onları cehalet bataklığından kurtaran Rasulullah'ın, O'nun ashabının ve kıyamet gününe kadar ilmin nuruyla sözü dinleyip onun en güzeline uyan tüm Müslümanların üzerine olsun.

Hiç şüphesiz ki ilim bir nurdur. Allah için ilim tahsil etmek ibadettir. İlmi aramak Cihad’dır. Bilmeyene öğretmek sadakadır. İlmi müzakere etmek tesbihtir. Allah ancak ilimle bilinir ve Allah'a ancak ilimle ibadet edilir. Allah, kavimleri ilimle yüceltir ve diğer insanlara üstün kılar. Milletler ancak ilimle doğru yola erişebilir. Allah indinde konumu en yüksek olanlar, Allah ile kulları arasında yer alan kimselerdir ki, bunlar da nebiler ve âlimlerdir. İblis'e fakihin ölümünden daha çok sevimli gelen hiçbir şey yoktur. İnsanların helakinin alameti ise hiç şüphesiz fâkihlerin ölmesidir. Amr b. As (rah)'ın rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah ilmi insanların kalbinden zorla söküp almaz. Ancak ilmi âlimleri kabzetmek suretiyle alır. Âlimler ölür ve (yeryüzünde) tek bir alim dahi kalmaz. Halk da cahilleri kendilerine lider edinir. Bunlara meseleler sorulur da onlar da ilimsizce fetva verirler. Böylece hem kendilerini saptırırlar hem de başkalarını…"
(Buhari, İlim:34, İ'tisam, 7; Müslim, İlim, 13; Tirmizi, İlim, 5).

Kendilerinin ilim sahibi olduklarını iddiâ eden bazı kimseler hakimiyet mefhumunu baz alarak insanları Tağut'u reddetmeye davet ediyorlar. Sürekli olarak tartışalan mevzu budur. Hakikaten günümüz de Hakimiyet meselesi islam şiârı konumundadır muassır alimlerin içtihadı bu yöndedir. Elbette ki bir toplum da yaygın olan küfrün hilafını izhâr eden kimseler ilk etapta islâm üzere görülürler. Ancak ne varki, buna dâvet eden davetçiler ve davet edilen kimselerin durumu çok farklıdır.

Şöyle ki; davetçi teorik olarak tağut konumuna getirdiği -Millet meclisi ve partileri- reddetme ye davet ediyor. Davet ettiği kimseden beklentisi teorik olarak bu tağut diye isimlendirilen meclis ve üyelerini reddetmektir. Bunlar hâktır ve doğdur, ancak garip olan mesele şudur, “teorik” olarak buna davet etmek ve teorik olarak reddedene -müslüman- demek. Aslında çok ince bir ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum herkesten bunu anlamasını beklemiyorum.

Öncelikle tağut kavramını ele almak istiyorum çoğumuzun bildiği gibi, tağut “teğâ” kökünden türemiştir -haddi, sınırı aştı- manasına gelmektedir. Bakara suresin 190'nıncı ve maide suresinin 87'inci ayetlerinde تَعْ haddi aşmayın lafzı buna delildir.

Şer'i manası ise, Allah (a.c)'a giden yoldan alı koyan, Allah (a.c)'a ibâdetten alı koyan, din konusunda Allah (a.c)'ın şeriatına muhalif konuda kendisine itaat edilen şeytân suretinde ki insan veya başka bir hobi, fobi, eş, dost, iş, para, makam, rızık, bilgisayar, bir ortam, kitap, beşeri endişe, hevâ ve heves vb. herşey olabilir.

Allah (a.c) Nahl suresinde biz her kavme Allah'a ibadet edin, tağuta ibadet etmekten kaçının diye emretmeleri için bir peygamber gönderdik buyurmaktadır.”Tağut'a ibadet etmeyin” lafzının ne demek olduğunu yine değişmez hayat nizamımız Kur'an'ı Kerimin Yasin suresinde “Ben size şeytana ibadet etmeyin” lafzıyla açıklıyor. Düşünecek olursak kendilerini semavi bir dine nispet eden hiç kimse şeytana ibadet etmez bu açık bir (nakli, akli ve tecrûbî) bilgi ile sabittir. O zaman bu her iki ayette ki ibadet lafzı ne manaya gelmektedir. Bunu anlamak için Kur'an'ın evlerinde nazil olduğu “Selef'in Fehmi” ile öğrenecek olursak sahabenin yedi fakihinden olan İbn Abbas (rah)'in talebesi ve tabiinin büyüklerinden olan İmam Mücâhid “Burada kast edilen “ibadet etmeyinin” manası -Allah'a isyan konusunda itaat etmeyin”dir.” demiştir. Bunu zaten yine En'am suresinde müşriklerin kışkırtması sonucu Sahabelerin meyletmemesi için uyarı niteliğinde inen “Onlara itaat ederseniz şüphesiz siz müşriklerden olursunuz” ayetide delil teşkil eder.



Yani tağut'un vasıflarını ayetler ışığında şöyle sıralaya biliriz.

1) Allah (a.c)'a ibadet etmekten alı koyandır.
2) Allah (a.c)'a isyan noktasında itaat edilendir.
3) Vaktinin tamamını kendisine harcandığıdır.
4) Bütün endişenin o olduğudur. Vb..

Bütün peygamberlerin kendisinden alıkoymak ilkesi üzere geldikleri tağut denen illeti hayatımız dan def etmez isek, hiçbir ibadetimizi sağlıklı ve sıhhatli bir şekilde Allah (a.c)'a yapamayız. Buna birkaç yönden bakabiliriz

1) Rıza-i ilahi gözetilmeden yapılanan her ibadet batıldır kişiye bir fayda sağlamaz.
2) Heva ve endişenin bir yerde olduğu vakit yapılan her ibadet batıldır bir fayda sağlamaz.
3) Bir yandan beşeri bir şeyi ilah edilip devamında Allah (a.c)'a sağlıklı bir şekilde ibadet etmek elbette ki batıldır.

Düşünün kişinin hanımı Allah (a.c) yolunda (faz-ı ayn olan) cihada çıkmaktan kişiyi alı koyuyorsa o kimse hanımını tağut edinmiştir. Çünkü Allah (a.c)'a isyan noktasın da hanımına itaat etmiştir.
Yine bir bilgisayar veya sanal ortamda sohbet (velev davet olsun) kişiyi namazdan alıkoyuyorsa, o kimse de kendisine farz olan namazından bilgisayarına yahut vakit ayırdığı şeye daha fazla önem verdiği için kendisine o meşguliyetini tağut edinmiştir. Bunun gibi nice nice durumlar vardır.

Tağut'un güncel tanımı yaptıktan sonra bu hazin mevzuya dikkat çekmek istiyorum. Sayın “muvahhid “ gece gündüz Facebook’ta gezmekte ve herkesi tağut'u reddetmeye davet etmektedir. İşte bu sanal muvahhid daha kendi tağut''unu reddedememiş iken insanları tağut'a “Laلَا ” demeye davet etmektedir. İşte bu gerçekten hazin bir mevzudur. Aynı ortamda bizde yıllarca kaldık Allah (a.c) bizi affetsin, lakin Allah (a.c) bizi ıslah etti ve gerçek anlamda “Laلَا ” demeyi bizlere nasip etti. İşte biz bu hakikati aylar öncesinden anladık ki biz o zaman da Allah (a.c)'a hamd olsun ki vaktimizin tamamını orada geçirmiyorduk. Yine günlük dışarda davetimiz ve dünyalık rızık arayışımız oluyordu. Ancak bizim hatamız ve pişmanlığımız nice lüzumsuz tartışmalara ön ayak ve zincir olmamızdır. Artık o ortamda ki hiç kimse ile bir bağlantımız yoktur. Facebook sayfalarımız “Tewhid we Takwa ile Ebu Hanzala” Sadece reklam niteliğin de ve ilmi yayma aracı olarak kullanılmaktadır. Kesinlikle kimseye hakkı kabul ettirmek gibi bir endişemiz yoktur. “Sözü biz söyleriz tesirini Allah (a.c) yaratır.”

Şimdi sözümüzün başında değindiğimiz akideyi teorik olarak yaşamak bahsine gelecek olursak, milleti İbrahim adlı kısa risalemizden bir bölüm paylaşmak istiyorum inşaAllah.

“.......Bu sahih tevhid akidesi teorik olarak yaşanan bir akide değildir. Bizzat fiil ile bunu izhar etmekle gerçekleşir. Kavli, fiili, kalbi olarak duruma göre onlara muhalefet etmek gerekir. Yoksa bu akideyi kağıt üzerinde bilmek, işlemek, ders yapmak, okumak, anlatmak bir fayda sağlamaz, kavil fiil ile çelişirse her zaman fiil ön planda olur ve fiil alınır. Örneğin Rasulullah (sas)'ın bir fiili, ona izafe edilen bir hadisle çelişiyorsa, Rasulullah (sas)'ın fiili sünnetine uyulur. Aynı günümüzde buda böyledir. Bu berrak akide şeriat fakültelerin de serahaten anlatılmasına üzerinde tez çalışması yapılmasına rağmen sahibine bir zarar getirmiyor, ancak Afganistan da bu akideyi fiili olarak izhar eden kimselere hemen isimler takılıp -Harici, aşırıcı, şeytanın askeri, terörist- vb. oluyor. İşte sadece sözünde yaşayanların durumu ve hayatının her alanında yaşayanların durumu zahiren ortadadır...”

Aslın da bu konu üzerine söylenecek çok fazla söz yoktur. İnsanlar gerçekten bu işi o kadar basite alıyorlar ki sanki -bu yolu bilmek ve sözlü olarak zarar getirmeyecek ortamlar da insanlar ile paylaşmak- bu yolda gitmek ile birdir. Hayır vallahi bir yolu bilmek ile o yolda gitmek bir değildir. İmam Buhari (rahimahullah) şöyle der; 1800 (veya üzeri) kişiden hadis naklettim hepsi şunu söylüyordu “İman söz ve ameldir.” (Dil ile ikrar, kalb ile tastik, organlar ile ameldir. (Kitabu-l iman)
İtibar edilen bütün alimler ve selef camiâsı bunun böyle olduğunda icmâ etmişlerdir. Yani şunu söylüyoruz. Birşeyi reddede bilmek için onu çok iyi öğrenmek lazımdır, bu red ise sadece dil ile değil ameller ile gerçekleşir.

Sonuç olarak; Şunu tavsiye ediyoruz, sloganik sözlerle haykırdığımız Tevhid'in bizden istediği düzgün itikâd ve sâlih ameldir. İmam eş-Şafii (rahimahullah) “Siz önce kendinizi düzeltin sonra sizin davetinize icabet edenlerde düzelsinler.” der. Biz gerçekten Allah (a.c)'ın dinini inşaâ etmeye halis bir şekilde niyet edersek, gerçekten kendimizi düzeltir Tevhid'i bir hayat tarzı ile süslenir ve tabiri mümkünse bir Musab bin Umeyr olursak Allah (a.c) bu dini bizim gibilerin elleri ile tekrar inşaâ eder. Biz ne zaman yürüyen Kur'ân ve Sûnnet olmayı başarır ve herkesten önce kendi kusurlarımızı görüp ıslah etmeye çalışırsak işte o zaman bulunduğumuz belde Musab bin Umeyr'in eliyle inşaâ olmuş gibi tekrar inşâ olur ve insanlar o gün nasıl Tevhidi kabul ettiler ise tekrar Tevhide sarılırlar.

Şuna gerçekten inanıyorum sanal kıtâlcıları ve muvahidleri gerçekten bu davaya sadık olsaydılar gerçekten burada dert edindikleri gibi realist olsaydılar; bugün insanlar akın akın islâm'ı kabul ederdiler. Allah (a.c) samimi kardeşlerimizi ıslah etsin, aramızdaki münafıklara hidayet etsin, tefrika ve bozgunculuk çıkaranlara imkan vermesin, samimi islâm'ı dert edinen müslümanlara sabır sebat dünya ve ahiret iyiliği versin.

Allah (a.c) yazdıklarımızı salih kalpler için ibret kılsın. Hakikati görmeyi nasip etsin. Allah (a.c) şeytanın büyük bir tuzağı olan bu oyalanmadan müslümanları korusun bu muassır tağut'â “Laلَا ” demeyi nasip etsin. Allah (a.c) bizlere izzet, düşmanlarımıza zillet ve kalplerine korku versin. Bizlere hased edenleri Allah (a.c) rezil rüsva etsin.

Selam Tevhid'i hayatının her alanında yaşayan müslümanlaradır. Düşmanlık ise zillete bürünmüş kafir, müşrik ve tevhid boyasıyla boyanmış münafıklaradır.

Son sözüm şudur; “Başkalarının hayatlarında ki tağutlardan önce, kendi hayatımızda ki tağutları ayıklayıp “Laلَا ” diyerek ibadetlerimizi sıhhate kavuşturalım.” Yani önce kendi içimizdeki putları kıralım..

Yazan; Tewhid we Takwa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.