Selef Kurtuldu




İnsanlara ağır yük yüklemeyen Allah'a Hâmd olsun. O ki, Settar'dır bütün yarattıklatının ayıplarını görür ve gizler. O ki, Tevvab'dır bütün kullarının tevbelerini çokça kabul edendir. Hz adem (a.s) Şeytan ve Nefis gibi iki düşmanı tanıdığında Allah (t.t.)'a nidâ ederek; “Yarab evlatlarıma çok güçlü iki tane düşman verdin, peki benim evlatlarıma ne silah verdin.?” diyince Allah (t.t.) “Ey adem ben senin evlatlarına Tevbe silahı verdim” buyurdu, Yine adem “peki başka ne verdin yarabbi.” diyince Allah (t.t.) “Bir tevbeden sonra başka bir tevbe daha verdim” buyurmuştur. O ki, Gaffardır müslümanların günahları denizlerin köpüğü kadar olsa yine bağışlayandır. O ki, gören, gözeten, yardım edendir. O ki, Rezzak'dır yarattığı her mahlukatın rızkının emin bir kefilidir. O ki, eşi, benzeri, dengi, ortağı yoktur. Mahlukata kaldıramayacağı yükü yüklememiş, altından kalkamayacağı musibet vermemiştir.


Sonsuz salat ve selam Sultanu'l Enbiya Ebu'l Kasım Muhammed (asv)'in ehl-i beytine, ashabına ve onlara ihsan ilkesi üzere tabi olan müslümanlara olsun. Onlar ki, Allah (t.t.)'ın dinini yeryüzüne hakim kıldılar, insanlara ağır yük, yüklemediler, davet ve cihad ile Tevhidi haykırdılar.

Bu ümmette İbadet, itaat ve hüküm babında sonradan çıkarılan herşey bid'attır, her bid'ât sapıklık ve her sapıklık cehennem narındadır.

1- İbadet'te Bid'ât; Peygamberin ve sahabesinin ibadet olarak yapmadığı ve sonradan yapılan her fiil merduttur. Bu iki kısımdır, Hakiki ve izafi.
a- Hakiki; Hiçbir şekilde selefin uygulamasında benzeri dahi olmayan ibadetler..


b- İzafi; Selefin uygulamasında benzeri olan ancak yapılış zaman, mekan ve keyfiyet itibari ile merdut olan bid'âttır.
2- İtaat'te Bid'ât; Müslümanlara emir olan bir zat'a noksanlık isnad ederek ona itaat etmemek.
3- Hükümde Bid'ât; Selefin hüküm çıkarma konusunda, onlara muhalif bir metodla hüküm istinbat etmektir. Selef'in metodu dışında bir metod ile hüküm vermek merduttur. Selef'in metodu, kur'ân ile hüküm vermek, Sünnet ile hüküm vermek, sahabe kavli ile hüküm vermek, bunlara erişemez ise vakıâ'ya uygun ayetlerin siyak sibak ve nuzulünde oluşan meseleler le hüküm vermektir.


Bu konuda kendilerini selefe nispet eden ancak bid'ât ehli olan bir çok taife mevcuttur. Aklı naklin önüne alıp, aklına göre bir nakil uydurup hüküm vermektedirler..

Şöyle bir düşündüm, İbn Teymiyye, İbn Kayyım, İmam Taberi, İmam Zuhri, İmam Şafîî, bunları geçtim ya sahabe ve tabiûn, muassır alimlerimizden olsaydı günümüz bid'ât taifelerinin tekfirin den kurtula bilirmiydi?



İmam İbn Teymiyye'yi ele alalım; Şayet bugün yaşasaydı, isim ve sıfat tevhidinde cehaletle birini iptal eden kişinin cehaletinin muteber olduğunu söyleseydi ve buna kül hadisini delil olarak sunsaydı Muassır Ehli bidatın tavrı ne olurdu.?

Öncelikle İbn Teymiyye; Cehaleti mazeret görüyor bid'âtçı diye itham edilir ve bu bid'ât'ı onu küfre düşürdü diye tekfir edilirdi. Daha sonra tağutları müdafaa ediyor onların durumunu hafifletiyor diye iftira atılırdı. Daha sonra şeriatın hükümlerini saptırıyor bel'âm diye isimlendirilirdi. Değil mi? 

Pe ki Ya İmam İbn Kayyım'ı ele alalım; Şayet bugün yaşasaydı ve cehennem'in ebedi olup olmayacağı konusunu gündeme getirip, bu konuda varid olmuş görüşleri ortaya koysaydı ve bu görüşlerin birine meyletseydi ne olurdu? Ya Rüyaları şer'ân delil saysaydı.? Ya kitabu ruh eserini bugün telif etseydi ne olurdu bugün müslümanların tavrı acaba?


Öncelikle İbn Kayyım; Fitneci olarak yaftalanır, ümmetin birliğini bozmakla suçlanır, telif ettiği eserde birçok görüşe reddiye yazılır sapıklık ve kafirlikle itham edilirdi.!
Ya İmam Subki, Ya İmam Zuhri, Ya Şeyh Bağdadi, Ya Şeyh Geylani, Ya İmam Suyuti? Bunlar bugün yaşasaydı ne olurdu? Allah (t.t.)'a yemin ederim ki, çoğu sapık, fitneci, şöhretçi, bid'ât'çı diye isimlenirdi.


Ya İmam Taberi; Peygamber için önce güneşe, aya, yıldıza meylettiğini sonra ben batanları ilah edinmem dediğini söylese idi bugün Taberiye muassır müslümanlar ne hüküm verirdi.? Sapık bu adam, fitneci, tağut yaveri, saptırıcı, kafir....” bunları duyar gibiyim...


Peki neden bugün bu alimlerin sözleri veya görüşleri izah edilmek için gayret sarfediliyor.? Çünkü; Bir ibn Teymiyye, İbn Kayyım'a ve daha diğerlerine Bu yakıştırmaları yapmak kolay değil. Bunları yapan cemaatler muhakkak başarısız olur ve yanlarında kimseyi göremezler neden? Çünkü bu insanlar zamanlarının en iyi ve en cok kitap telif eden ve insanlara yol gösteren hayatı ile bu dini ortaya koyan alimleri...

Ya ozaman bugünde onlara her yönü ile benzeyen alimler var onların neden sözlerini izaha gitmek yerine tekfir etmek ve daha nice isimler ile adlandırmak kolay geliyor.?

Çünkü ; Bu alimler muassırdır, onlar ile aynı seviyededir, kibir hakim hani mekkenin soylu müşrikleri bizi ayak takımları ile birmi tutacak bu islam dedikleri için irad etmişlerdi. Bugünde bu düşüncenin benzeri hakim, Bizimde alimlerimiz var bu adam olsa olsa saptırmak için böyle yapıyor. Bizim alimlerimiz bize yeter diyerek bu muassır alimleri dışlamaktalar. Aslında çözüm bellidir. Eğerki bu insanlar ne zaman bu muassır alimleri kendilerinden görüp onları sahiplenirseler işte ozaman bütün ihtilaflar son bulur ve herkes birbirine kendi kendilerini izaha gayret eder ve inşaAllah vahdet, uhuvvet müslümanlar arasında hakim olur.
Bunun çok zor olduğunu biliyorum çünkü bu baştan sona bir değişim, bazen birileri ile görüştüğümüz de alt tarafta kalan yani yürütecin tekerleklerini oluşturan kesim bizi gayet iyi anlıyor ve gözlerinde o sevinç görülüyor. Ancak büyük abilerinden, hocalarından, cemaatlerinden, arkadaşlarının- tavırlarından korktukları için onlar ile karşı karşıya gelmeyi istemiyor. Bazende ben bilmiyorum abiler, hocalar, daya iyi biliyor onlar benden daha çok kitap okuyorlar bende daha çok okuyup kendim daha iyi anlamalıyım aldatmacasıyla zamana bırakıyor. Ben roman yazmıyorum bunlar gerçek olan şeyler.

Bizde bir zaman muassır alimlerden Makdisi diye ünlenmiş bir alimi bu konuda müdafaa etmeye gayret ettik. Bize ulaşan bazı bilgilerde üzücü şeyler okuduk ve ben buna kanaat getirdimki bu insanlar art niyet ile bize gelmiyorlar. Gerçekten basiretlerinde bir körlük ve akıllarında bir kıtlık var. Bizi anlamaktan çok uzaktırlar, çünkü ilim yok, basiret yok ve kendilerine güveni yok.! Hep başkalarının ağzı ile konuşmayı gaye edinmiş kuklalar, hep kendinden daha iyisinden korkan korkaklar. Amaçlarını yitirmiş araçları gaye edinmiş düz mantıklar. İslam'ı dar bir kalıba sokmuş asla bu çizilmiş kalıbın dışına çıkmayan korkaklar. Akıllarını iki üç tane ahmağa teslim etmiş mahluklar. Allah (t.t.) size hidayet versin. Hidayeti hak etmeyenin dilini kessin ve onu harab etsin. İşte bir sorun ve sorunun çözümünü ortaya koymaya çalıştık, müslümanlar birlik beraberlik içinde oldukça Allah (t.t.)'ın izni ile yenilmeyeceklerdir. Ancak bu durumu fark eden munafık ve kuklalar müslümanların arasına fitne sokmak için, bazen bir alim kılığında, bazen bir yönetici, bazen bir yayın evi sahibi olarak fitne saçmaktadır. Allah (t.t.) bunlara lanet etsin. Oyunlarını başlarına geçirsin, himayesi altındaki müslümanlar ile onlara azap etsin. Allahumma Amin.


İşte bir soru; “Eşinden boşanmış müslüman bir bayan var ve çalıştığı yerde oruç tutmayan kızlara yemek verecek ne yapması gerekir?

Ve ilim ehli olduğu zannedilen kişinin vermiş olduğu cevabı; Ramazanda oruç tutmayıp açıktan yiyen kimselere yemek veren kişi kafir olur. Bu kişi bu ameliyle, Allah-u Teâlâ'nın oruç emrini yok sayan, Ramazan ayına hürmetsizlik gösteren kimsenin bu fiiline yardım etmiştir. Bu kişi ya Ramazan ayı boyunca oruç vakitleri içerisinde yemek verme işinde bulunmayacak ya da o işi bırakacaktır.”

İlk okuduğumda çok garibime gitti,evet elbette islâm'ın hükümlerini, alaya ve hafife almak kişiyi küfre sokar. Peki buradaki bu hareketi dinin hükümlerini hafife almakla bağdaştırmak mümkünmüdür. Eğer biz bu mantık ve bu metodla hüküm verme işine kalkarsak bizim haricilerden ne farkımız kalır.?

Allah (t.t.) Kur'ân'da faiz yemeyin buyurmuştur. Bu metod ile hüküm çıkarma yolunu tutarsak, bugün faiz yiyen birine sen Allah (t.t.)'ın hükmünü hafife aldın kâfir oldun dememiz gerekir. O Mantık şunu söyletir; Hafife almasaydın fâîz yemezdin...

Yine Allah (t.t.) Kur'ân'da zinayı nehy siğası ile haram kılmıştır. Bu metod ile hareket edersek zina yapan herkesi bu sebepten dolayı tekfir etmemiz gerekir. Bunları bütün emir, nehy, taleblerde uygulaya biliriz. Bunun ne kadar acıklı bir masal olduğu gözler önüne çıkar. Peki soruyu soran kişi bunu alıp uyguladığında, oruç tutmayan, zina yapan, faiz yiyen, içki içen, başını örtmeyen, sakal bırakmayan vb bütün meselelerde ifrada kaçar ve hepsine kafir hükmü verip harici olmazmı?

İşte kardeşler öyle bir acıklı hal almış ki bu durum bir işi ehil olan, olmayan azıcık bilgisi olan her hususta konuşmaya başlamış ve her yer bid'ât ehli insanlar ile dolup taşmıştır. Hüküm verirken bid'ât, ibadet ederken bid'ât, şeriatın hükümleri tatbik ederken bid'ât, itaat ederken bid'ât, birbirini severken bile bid'ât..

Bencilik, bizcilik, cemaatcilik, mealcilik, akılcılık, kelamcılık taifeleri ehli sünnet elbisesi giyip hakkı batılı birbirine karıştırmış ve insanları kendi hak bildiği şeye davet etmiştir. Bu öyle bir fitnedir ki, aynı sahabe döneminde sıffin olayında vuku bulan fitne kadar büyüktür. Bu fitneden kurtuluş ancak Kur'ân ve Sahih sünnet ile mümkündür. Bir Ayet bize Ali kafirdir demiş ise bizim veliyi tekfir etme hakkımız yoktur. Bir sünnet bize ali ve veli kafirdir demiş ise bizim ali, veli, mehmet kafirdir deme hakkımız yoktur. Eğerki biri aklını naklin önüne alarak Allah (t.t.) aliye kafir demiştir, velide ona sanki benziyor diyerek tekfir ediyor ise bu kişi akılcı ve kelamcıdır. Bugünki çoğu taife bu hastalığa yakalanmış ve kelam fitnesine duçar olmuştur. Bazısı akıl yürüterecek hüküm vermeye başlamıştır.

Bu insanlar neden böyle yapıyorlar.? Çünkü bu insanlar ilmi öğrenmek için çaba harcamıyor, Kur'an'ı bilmiyor, sünneti bilmiyor, selefin menhecinden metodundan bihaber.! Aklı ile doğruyu bulacağını zannediyor.!

Biz selefe baktığımızda bu akılcılık ve kelamcılık dalınca zirve yapan adamların en sonunda hayatlarının dedikodu ile geçtiğini anlıyor ve “Keşke yaşlı kadınların dini üzere olsaydım” diyorlar. Bu işin zirvesinde olan kişilerin durumu bu haldir, ancak günümüz gerzeklerinin bunu anlamaya güçleri yoktur. Zira onlar akılcılığı, kelamcılığı zaten yeriyor ve kabul etmiyor ehlini tekfir ediyorlar. Kendilerininde bu akıma kapıldığının farkına bile varmıyorlar tıpkı benim birzamanki halim gibi.. Hatalarımı anladım ve bu metodla yazdığım bütün yazılarımı karaladım..

Bu insanların bu akıma duçar olma sebebi öz güvenlerinin fazla olmasıdır. Bunlara uyan kişilerin kafa yapısı ise “onlar yazmışsa doğrudur” havasını taşıyorlar. Zira onlar okuduklarını anlamıyorlar ki! Ben uyardım, ben davet yaptım, ben size hücceti ikame ettim, sizi kendi hayatlarınıza selefin gözlüğü ile bakmaya teşvik ediyorum. Yaşantınızdaki eğri çizgileri düzeltip Tevbe edin, islam'ı okyanus gibi derin ve geniş görmeye davet ediyorum vallahi yoksa bırakın ümmeti, kendinizin bile bu yolda yürümesi dahada zorlaşacaktır.


Ümmetin derdini dert edinen(!) ve bizi sapıklıkla itham eden kişilere diyorum ki, Haydi siz müslümanlar olarak öncülük yapın ve müslümanların muhakeme olacakları bir mahkeme olanağı sağlayın ve bütün türkiyeye bunu duyurun. Siz bunu yapın, müslümanların derdine derman olun, bizde bundan sonra sizin mahkemenize gelmeyen herkesi tekfir edelim.! Sizin safınızda yer alalım. Sizleri kendimize öncü kabul edelim ve sizin çizginizden ayrılmayalım? (Muhakeme meselesinde yetince konuştuk “Ebu Muhammed Makdisinin müdafasını okuyunuz.)


Ama bizde bir söz vardır “Bekara Karı Boşamak Kolaydır” Adamların alim koltuğuna oturttuğu şahıslar bile güneş görmüyor, tabilerinin meydanlara çıkması beklenemez. Gizli davet bahanesi ile 30 yıldır saklanıyorlar, kitab yazarak! Tevhidi hakim kılacağını zannediyorlar... Varsın buyursunlar bizlerin sırtına basarak şeriati hakim kılsınlar..

Netice itibari ile kardeşlerim bu makaleyi yazmamdaki amaç, razaman ayında kendimize çeki düzen vermemiz gerektiğini hatırlatmaktı. Ancak risaleyi biraz gönderme yaparak, hakkı konuşarak, yanlışları ıslah etmeye çalışarak nasihat babından birşeyler karaladık. Razamanın faziletine dair bir çok nas mevcuttur, onları sıralamak gerekmez. Ancak ciddi acıklı bir tabloya dikkat çekmek istedim. Öyle bir inandırmışlar ki, “Dünyada Cihad Eden Hiçbir Taife Yoktur” Taliban, El Kaide Kafirdir” demeye kadar durumlar gitmiştir. Yine“Bu Taifelere Kafir Demeyen Kafirdir” diyerek umumen kendilerinden başka herkesi kafir ilan etmişler. Bunların kanı çok hızlı akıyor olmalı, gözlerine Allah (t.t.) korkusu erişmiyor galiba, bizde bir söz vardır. “Câhil Cesurdur” “dilin kemiği yoktur” “Ağzı olan konuşuyor” tabirlerinin hepsi bunlar için kullanılabilir. Allah (t.t.)'dan korkun.


Seleme bin Nufeyl el-Kindi’den şöyle rivayet edilmiştir: “Ben Rasulullah’ın (asv) yanında oturuyordum. Bir adam; “Ey Allah’ın Rasulü İnsanlar silahları bıraktılar ve: “Artık cihad yok, savaş sona erdi” diyorlar” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (asv) adamın yüzüne baktı ve şöyle buyurdu: “Yalan söylediler, asıl şimdi savaşın zamanı geldi. Ümmetimden bir taife, hak üzere savaşmaya (hiç ara vermeden) devam edecek, Allah da, onlar ile bazı kavimlerin kalplerini saptıracak ve bunlardan (alınanlarla) onların rızkını sağlayacaktır, bu hal kıyamet gününe, Allah'ın va'dinin gelme anına kadar devam edecektir. Kıyamete kadar atın alnında hayır bağlıdır.” (Sahih-u Sünen-i Nesai: 333,Sahih-u Sünen-i Ebi Davud: 2170)


Ebu Basir Et Tartuşî şöyle der; Ey Müslüman kardeşim! Seni, dalalet, heva ve bid’at ehli olan fırkaların ağına düşmen konusunda uyarıyorum. Onlardan, söz veya fiil ile onların sayısını artırmaktan ve onların sancaklarının altında bulunmaktan sakın. Zira bu durumda hem kendini ve hem de ardından gelenleri tehlikeye atmış ve kendin dalalete düştüğün gibi, senin hakkında iyi zanda bulunan kişileri de dalalete düşürmüş olursun.


Tâifetû'l Mânsuranın Başlıca özellikleri


1- Kitap ve sünnet’in nasslarını, selef-i salihin’in anlayışı doğrultusunda değerlendirirler.


2- Allah Yolunda Cihad ederler


3- Allah için dostluk, Allah için düşmanlık


4- Dinin tamamına gereken önemin vermek.


5- Vasat olmak.


6- İlim öğrenmek


7- Sabır ve sebat

Sonuç olarak Kardeşlerim, vasat yolu tutun, selefin menhecinden ayrılmayın. Ailesini dünyasını bu davaya adamış gariplerin hakkına girmeyin. Birşeyde hüküm vereceğiniz zaman nas olmadan hareket etmeyin. Akıl ve kelam ile hüküm verme yolunu tutmayın. Nas varsa aklınız onunla hareket etsin. Nassın durduğu yerde aklınızda dursun. Şeyh Ebu Muhammed derki; “Delil nereye kadar sizi götürürse gidin, nerede durursa sizde durun.” Gayemiz bu olsun. Gözde, Güzide olmaktansa Allah (t.t.)'a layıkı ile kul olmak en kârlı olanıdır.

Evvelinde ve Ennihayetinde Hamd Alemlerin Rabbi Olan Allah'a Mahsustur.


Yazan Tewhid we Takwa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.