Nefis Terbiyesi


Dünya Cenneti
"Gerçek Hamd Allâh’adır. O’na hamdeder ve O’ndan istiânede bulunuruz. Kimi Allah hidayet erdirirse, onu dalalete düşürecek kimse yoktur. Kimi de dalalete düşürürse, onu hidayete erdirecek kimse yoktur.

Şehadet ederim ki; bir Allah’tan başka ilah yoktur, ilah yalnız O’dur; O’nun  ortağı yoktur ve (yine şehadet) ederim ki Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) O’nun kulu ve Rasulü’dür."

Sonsuz kudretiyle âlemleri yoktan var eden Yüce Rabbimize hamd-u senâlar olsun. O'nun yüceliği karşısın da saygıyla eğilir, O'na kul olduğumuzu ikrar, acziyetimizi itiraf ederiz.

Salât ve Selâm, Kainâtın Efendisi, insanlığı en doğru yola ileten rehber,rahmet Peygamberi Efendimize, O'nun hânesine ve ashâbına, Kur'an ve Sünnetin önüne hiç birşey geçirmeyen, selefin metoduyla, fehmiyle ilerleyen müjdelenmiş garip  muvahhidlerin üzerine olsun.

Mu'minin dünya cenneti, nefis tezkiyesi, zühd, takva, ihlas, ahlak ile görülecek, ulaşılacak bir nimettir. Mu'min nafile ibadet, sadakat, samimiyet, bağlılıkla dünya cennetini elde edecektir. Tefrikalardan, ayrılıktan, gıybetten, başkalarının hakkında su-i zan'dan kaçınarak Allah (svt) ile beraber olarak ulaşılacak görülecek o nimeti elde edecektir. Zira mu'min dünya cennetine ulaşmaza ahiret hayatındaki cennete ulaşması daha zor bir hal alacaktır. Çünkü dünya cenneti, ahiret cennetinin habercisidir. Dünyada bu cennet nimetinin tadını almayanların hesabı çetin olacaktır.


Şöyleki; dünya cenneti, ibadetlerin huşu içinde yapılması, her işin Allah (svt) rızasına uygun olması, bütün meseleleri Allah (svt) ve Rasulune (sas) götürmesi, her an Allah (svt)'ın zikriyle meşkul olması, parmağını oynatırken dahi Allah (svt)'ın rızasını araması onunla uyuyup onunla uyanması, istemediği Allah'ın dini konusundan başka bir konu ile muhattab olduğunda bedenen orda bulunması, fakat ruhaniyyette o mekandan ayrılıp onların dünyevi sözlerinden kalbini arındırması, vesilelere sırt çevirip başına her gelen şeyin Allah (svt)'dan geldigini düşünmesi, ona sükredip sıkıntılara sebat göstermesi hasta kalpli insanlardan uzak kalması, Alimlerin nasihatlerini daima aklında tutması, abidlerin yanında sıkça bulunması, onların ib adet ve taatlerini sevmesi ve hayatına geçirmesi vb gibi, tezkiye, zühd, ahlak, ilmine önem veren kimsenin dünya cennetine girmesi kaçınılmaz olacaktır.

Lakin bunlara önem vermeyen mu'min, ancak -tevhid- dini üzere öldüğü müddetçe, dünyayı bomboş yaşamış dünya cennetinin lezzetini tatmadan çetin bir yola girecektir, ve ahiret cennetine girmesi zorlaşacaktır.

İmam ibn Teymiyye (Rahimahullah) şöyle der; " Bu dünyada bir cennet vardır, ona girmeyen ahiretteki cennetede giremez."

İmamımız ibn teymiyye (rahimahullah) ağır bir şekilde bu konuya dikkat çekerek, tehdit içerikli bir söz söylemiştir, bunu ağır bir şekilde dile getirmesinin sebebi AllahuAlem buna çokça önem verilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir.

Selef alimlerinden biri şöyle der; " Bazen öyle anlar yaşıyorumki, eğer cennet halkıda bu hali yaşıyorlarsa, onlar gerçekten çok güzel bir yaşam sürüyorlar diye düşünürüm."

Yine alimlerden biri ; " bu dünyanın yoksul insanları, en güzel nimeti tatmadan dünyadan göçüp giderler" demiştir. Ona; dünyadaki en güzel nimetin ne olduğunu soranlara şu cevabı vermiştir." Allah (svt)'ı sevmek, onunla dost olmak, ona kavuşmayı arzulamak, ona yönelmek, ve ondan aşkasından yüz çevirmek." demişlerdir.


Evet yukarıda yazdığımız kavillerdende anlaşılıyorki, selefin yolu dünya cennetinden geçer. Bu nimeti dillendirip bu lezzetin farkına varan alimler bunu siddetle önermiş ve asıl dunya hayatının bununla geçirilmesi farkına varılması sıkıcılıktan cıkarılıp herseyi Rahmanın rızasına uygun ve severek yapılmasının yolunun bu olduğunu söylemişlerdir.

İmam ibn kayyım şöyle der; "Kuşkusuz mutluluk, refah, sevinç ve kemal ancak Allah'ı tanımak, onu sevmek, onun zikriyle huzur bulmak ona yakın olmakla sevinmek ve ona kavuşmayı arzu etmekle gerçekleştirir. O'nun dünyadaki cenneti işte budur aynı şekilde ahirette saadet ve bolluk içinde yaşamak ve kurtuluşa ermekte ancak cennette o saadet ve bolluk yurdunda Allah (svt)'ın yakınında bulunmakla mümkün olur. Öyleyse kul için iki cennet vardır, bunlardan birincisine giremeyen ikincisinede giremez."

İmam yine hocası gibi sert dille bunun gerekliliğine dikkat çekmiş ve önem verilmesi gerektiğini asıl saadet ve mutluluğun onda olduğunu dile getirmiştir. Bizler zaten Efendimiz (sas) ve onun ashabının hayatını okuduğumuz zaman bu gibi hadiselerle karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır. Esasen zühd kitablarında bu gibi şeylere dikkat çekilmiştir.
.
Bakınız İmam ahmed'in zühd kitabında şöyle bir hadiseye yer verir. Hz Ömer (rh) dünyayı bir çöplüğe benzetip, -işte sizin dünyanız" der

Yine tabbin'den Abdullah bin mübarek kitabul cihad adlı eserinde dünyayı nasıl yorumlamış ve ilmin getirdiklerine bir cümleyle cevap vermiştir. " Biz ilmi dünya için öğrendik, ilim bize dünyaya önem vermemeyi, onu terkedip sırt çevirmeyi öğretti."

Yukarıda Abdullah bin mübarek'in bahsini ettiği ilim işte budur. Ahlak ilimidir. Ne güzel bir tabir değilmi? İşte Dünya cennetine girenlerim misali !


Yani; Dünya cenneti, Allah (svt) ile beraber olmak, onunla her saniyeni geçirip , bütün işlerinde onun rızasını aramak, fer'i meselelerde bile ona (svt) ve Rasulune (sas) danışmak, müslümanları sevmek, boş şeylerden yüz çevirmek, yemek yerken, içerken, konuşurken, çalışırken, ibadet ederken, sohbet ederken daima  Allah (svt) ile beraber olmak, işte mu'min bunları hayatına geçirirse bedenen uyurken dahi kalbi  Allah (svt) ile meskul olup huzur bulacaktır, temizlenecek kirlerinden arınacaktır.

Efendimiz (sas) şöyle buyuruyor; "Mü'minin işlediği her günah kalbinde siyah bir nokta meydana getirir. Tevbe edip eğer günaha günah eklerse siyah noktalar çoğalıp kalbini kaplar."(Buhari)

Mu'min kul, bu dünya cennetine girmek için çabalayıp bu denli yaşar ve Allah (svt)'ın zikriyle kalbini huzura ulaştırırsa bu kara lekeler silinip Allah (svt)'ın nuruyla donatılacaktır, ve o temiz kalpte Allah (svt)'ın nuru olacaktır.

O (svt) buyururki; "Ben kulumun benim hakkımda yaptığı zannına göreyim. O beni zikretti mi onunla beraberim. Eğer o beni nefsinde zikrederse ben de onu nefsimde zikrederim. Eğer o beni bir cemaat içerisinde zikrederse ben de onu onunkinden daha hayırlı bir cemaat içerisinde zikrederim. O bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zira yaklaşırım, o bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim." (Buhari)

Evet bütün bunlardan sonra, imanın, ilmin, takvanın, huzurun, tadına varacaksın, sonra her işin Rahmanın (svt) rızası doğrultusunda olacaktır. Artık bütün azaların Allah (svt)'ı tesbih edecek, o'nun (svt) zikrinden usanmayacak ve onsuz (svt) bir gün geçirdiğinde  rahatsızlanacak ve huzursuz olacaksın, Ey mu'min bu dünya cennetinin lezzetine vardığında bundan vaz geçemeyecek ve onsuz yapamayacaksın.!

Gayret bizden, muvaffakiyet ve başarı ancak Allah'tandır (svt).
Ve Âhiru Da'vânâ Eni-l Hamdulillâhi Rabbi'l Âlemîn.
Yazan; Tewhid we Takwa






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.