Nasruddin ElBaniye Reddiye

Şüphesiz Hamd Allah (svt)'a dır.O'na hamd eder, O'ndan yardım ister, O'ndan bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şer'iden amellerimizin kötülüklerinden O'na (svt) sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu saptıracak yoktur, kimide saptırırsa onuda doğruya ulaştıracak yoktur. Allah (svt)'dan başka ilah olmadığına, O'nun eşi ve benzeri bulunmadığına, Muhammed (sas) O'nun (svt) kulu ve Rasulu olduğuna şehadet ederim.

Bugün burada bahedeceğimiz konu, Muhammed Nasruddin elbani'nin kendisine işaret edilen " internet ortamında dolaşan" (Tekfir fitnesi) adlı banda reddiyedir.

Bu band'ta elbani cezairde ve mısırda meydana gelen olayları anlatıyor, bugün müslümanların yöneticisi olan kimselere karşı çıkısı reddediyor ve bu konu ile ilgili bazı olaylar hakkında (Batıl) Fetva veriyor.

Bu reddiye Elbaninin bu band'ta reddettiği iki konu önemli konuyu içermektedir;

Birinci konu; Kafir yöneticiye karışı çıkma konusudur, çünkü elbani küfürleri kesin olsa dahi, şuan yöneticilere karşı çıkmanın caiz olmadığı görüşünü savunuyor.

İkinci konu; Allah (svt)'ın dışında insanlar için kanun koyan, insanlara sonradan konan bu kanunlara, uymaları için zorlayan yöneticinin tekfir edilmesiyle ilgilidir.Çünkü Elbani bu yöneticinin, İbn Abbas (ra) "Kufru döne kufr" uygun olduğu görüşündedir. Bu reddiyede bu iki olayın ilmi tartışmasını ve bunların gerçek yönlerinin açıklanması olacaktır.

Günümüzde görüyoruzki, Elbaninin tutmuş olduğu bu yönteme gençlerin çoğunun tabii olduğunu onun yöntemini izlediklerini ve Allah (svt)'ın şeriatini değiştiren bu yöneticilere dinlemeleri itaat etmeleri gereken, veliyyul emir olarak baktıklarını görüyoruz.


BAND'IN İÇİNDEKİLERE GİRİŞ



Öncelikle üzerinde konuşmak istediğimiz ilk mesele; Kendisine işaret edilen band'ta, Elbaniye cezair'de olan olaylar ve bunların şer'i yeri (Şerri Hükmü) sorulur. Elbani, önce ilim ehlinin " bozuk şey üzerine kurulan şey bozuktur." sözünü hatırlatırız. Temizlik üzerine bina edilmeyen namaz'ın namaz olmadığı öreneğini veriyor.Sonra elbani devamen, "bize daima ve sürekli olarak, küfürleri kesin olsa dahi yöneticilere karşı çıkmanın kesillikle meşru olmadığı söylendi eğer bu karşı çıkış gerekliyse, bu ayaklanmanın yukarıda söylemiş olduğumuz -Namaz- gibi Şeriat üzere  ikame edilmesi gerekir. -Namaz-ın temizlik üzere ikame edilmesi gerekirki, buda abdesttir. biz bu konuda Allah (svt)'ın şu sözünün benzeriyle delil getiriyoruz." Sizin için Rasulullah (sas)'da güzel örnek vardır.(Ahzab 21)" Bugün müslümanların, bazı yöneticilerinin tahakkummden geçtiği dönemde onların küfrünü açık ve tamamen müşriklerin küfrü gibi belirgin olduğu kabul ediliyor. Bu olayı kabul ettiğimizde derizki; Müslümanların bu yöneticiler dolayısıyla yaşadığı durum, söz olaraktır, mana olarak değil.

Çünkü bu konuda bilinen bir ayrıntı vardır. Derizki; Bugün müslümanların yaşadığı hayat, bu yöneticilerin hayatıdır, ilim ehlinin mekke dönemi diye isimlendirdikleri, Rasulullah (sas) ve onun ashabının yaşadığı hayattan çıkmamıştır. Rasulullah (sas) bu kafir "tağutların" hükmü altında yaşadı onlar için bir şekilde Rasulullah (sas)'ın davetinden ve hak kelimeyi (La İlahe İllallah)'ı söylemekten kaçındırlar.Hatta amcası ebu talib hayatının son anlarında Rasulullah (sas)'a dediki; "Eğer kavmimin beni ayıplamayacağını bilseydim dediklerini onaylardım (kabulederdim)" Onlar, küfür leri açık olan kimselerdi, Peygamberin (sas)'in davetine karşı inatçı bir tutum içindeydiler. Rasulullah (sas) Onlar'ın hükmü, sistemi altında yaşıyordu, ortağı olmayan, tek olan Allah (svt)' ibadet etmeleri dışında onlarla birşey konuşmuyordu sonra medine dönemi geldi Şerri hükümler birbirini izledi Peygamber (sas)'in hayatında bilindiği gibi müslümanlar ve müşrikler arasında savaş başladı. Ancak birinci dönemde (mekke döneminde) bugün islami olmayan ülkelerdeki, müslümanlardan çoğunun yaptığı gibi bir ayaklanma yoktu bu ayaklanma özellikle ayette (Ahzab 21) uyulması emrediler Rasulullah (sas) yolu üzere değillerdi. 

Elbaninin sözlerine bu bölümde; Şerri nasslara Allah (svt)'ın kitabına Rasulunun (sas) sünnetine ve bu ümmetin selefinden ilim ehlinin icmasına karşı muhalefet vardır. 

İşte bunların açıklaması ; 


BU SÖZLERİN ŞERRİ NASSLARA KARŞI OLUŞU


A-) Allah (svt) yüce kitabının birçok yerinde, kafirlerle savaşılmasını emretmiştir;
Bu ayetlerden bazıları şunlardır; "Fitne ortadan kalkıncaya ve din yanlız Allah (svt) oluncaya kadar onlarla savaşın ( Enfal 39)

" Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün (tevbe 5)"

"Küfürn önderlerine karşı savaşın, çünkü onlar yeminleri olmayan adamlardır. (Tevbe 12)"

Bu ve diğer ayetler ; Kafirlerle, kafir yöneticilerle savaşılmasını emretmektedir. Nasıl olurda onlara karşı isyan etmek ve onlarla savaşmak, Elbaninin durumuna göre kesinlikle meşru olmaz. (şaşılacak şey doğrusu)? 

B-) Sonra (Muhaddis olduğu söyleenen (!) Elbani kafir yöneticilerle savaşılmasını belirleyen, hangi hadisleri görmezden geliyor;

Ubade b. Essamit'in hadisi gibi ; " Rasulullah (sas) bizi çağırdı, bizde Allah (svt) ve Rasulunun (sas) emirlerini dinleyip, onlara hem neşeli hem kederli zamanımızda hem zor hem kolay halimizde, itaat etmek ve Amirlerimiz kendi arzularını nefislerimiz üzerine tercih etseler dahi, onlara itaat etmek ve savaş etmemek üzere biat ettik. Ancak Emir'in açık bir küfrünü görseniz o'nun küfrü hakkında yanınızda Allah (svt)'ın kitabından kuvettli bir deliliniz olması hali müstesnadır. (Buhari Kitabu'l İman )


Ümmü seleme'den rivayet edilen hadiste şöyle buyurmuştur; " Bir takıp emirler gelecek, sizde bilip itiraz edeceksiniz. Şimdi kim bilirse onlardan uzak olur kim inkar ederse kurtulur. Ancak kim rıza gösteripte tabi olursa" Sahabe ; " Onlarla savaşmayalımmı" dediler. Rasulullah (sas) ; Namaz kıldıkları müddetçe - Hayır- buyurdu.( Müslim, Ebu davud, Ahmed b Hanbel)


Bu hadiste küfre düştüklerinde hanif olan şeriat'ın hükmünden çıktıklarında yöneticilere karşı çıkmanın meşruriyeti konusunda kesin deliller değilmidir.? 

Elbaninin Yöneticilere karşı çıkmanın kesinlikle meşru olmadığını söylediği bu durum Rasulullah (sas)'ın bizim kendilerine karşı çıkmamızı emrettiği durum değilmidir.(Peki bu Rasulullah [sas]'ın emrine aykırı davranmak, emrini hiçe saymak değilmidir).? 

Bütün bunlardan dolayı, biz Şer'an küfrü ne olursa olsun, bu yöneticinin kötülüğünü ortadan kaldırmakla mükellefiz. Eğer onun kötülüğünü savaşmak ve ona karşı çıkmak dışında mümkün olmuyorsa bu vaciptir. Karafi cihad'ın nedenleri sayarken derki; " Birinci sebeb bu vacip olmasının temelinde geçerlidir, -Küfrün kötülüğünü ortadan kaldırmaktır- çünkü o en büyük kötülüklerdendir. Kim onun kötülük olduğunu bilir ve onu ortadan kaldırmaya güç getirebilirse onu yapmalıdır." ( Ed-dehira)


ELBANİNİN SELEF'İ SALİHİNİN İCMASINA KARŞI MUHALEFETİ

A-) Hafız El feth'de İbnu't-TİN'den şunu nakleder; O - Yani Emir- küfre yada bidat'e çağırırsa ona karşı ayaklanması konusunda icma etmişlerdir. Malları gasp ettiğinde kan döktüğünde ve hükmü çiğnediğinde ona karşı çıkılmasında ihtilaf etmişlerdir. İbn Hacer el Askalani derki; "Halife (Emir) reddolunmuş bir bid'at'e çağırdığında ve bu bid'at açık bir küfre götüren bid'at oldukça - icma - ona karşı kıyam etmektir."

B-) Hafız Yine el Feth'de derki ; Bunun özeti " O'nun (Halifenin) icmayla görevinden azledileceğidir. Her müslüman bu konuda ona karşı -kıyam- etmesi gerekir.Kim buna güç getiriyorsa ona bir seveb vardır, Kimde bunda gevşek davranıyorsa ona bir günah vardır.Kim buna güç getiremiyorsa onun bu topraklardan hicret etmesi gerekir.

C-) Yine El feth'de şöyle der; Bazılarının bir fasık'ın yönetimini onaylamanın caiz olmadığı nakledilmiştir.Doğru olan küfre düşmediği sürece bundan kaçınmaktır.Eğer küfrederse O'na karşı çıkmak vacip olur. (Varın Bugün yönetimini siz düsünün her dakika her saniye küfürleri kusuyorlar ve bu küfürlerini bir kitab haline getirmiş müslümanları buna itaat etmeye zorluyorlar.)

D-)  İmam Nevevi (Rahimahullah);  Kadı İyad'tan şunu nakleder; " Eğer O'nun (Emirin) küfür işlediği Şeriati değiştirdiği, yada bid'at işlediği görülürse O'nun yönetimine karşı çıkılır ona itaat düşer ( itaat edilmez) müslümanların ona (emire) karşı kıyam etmesi onu görevinden indirmeleri ve onun yerine Adil bir imam'ı geçirmeleri vacip olur.Eğer bunu sadece bir topluluk yapabilirse onların kıyam etmesi kafir'i görevinden indirmeleri gerekir.Bid'atçı kimse hakkında O'nu görevinden azledebileceklerini düşünmedikçe bunu yapmaları vacip değildir.(Sahihi müslim'in şerhi)


E-) İmam ibn kesir (Rahimahullah) ; Cengizhanın koymuş olduğu yesaktan bahsederken, " Bu sonraları kendisine uyulan bir kanun oldu, O'nu Allah (svt)'ın kitabı ve Rasulunun (sas) sünnetine tercih ediyorlardı.Onlardan bunu yapan kimseler kafirdirler. Allah (svt)'ın ve Rasulunun (sas) hükmüne dönünceye kadar, onlarla savaşılması gerekir. Ne az nede çok bunun dışında bir hüküm verilmez." (Tefsir Kur'an'il Azim)

F-) İmam şevkani (Rahimahullah) Allah (svt)'ın şeriati dışında Birşeye hüküm için başvuran kimsenin küfrü konusundaki sözlerinden sonra derki; "Onlarla cihad etmek vaciptir.İslam'ın hükümlerini kabul edinceye ona itaat edinceye ve aralarında İslam'ın temiz seriati ile hükmedinceye kadar onlarla savaşmak belirlenmiştir. Şeytan'ın tağutlarından olanların, hepsine karşı çıkılır" (Devau'l-Acil'fi Def'i'l-Aduvi'sSail)

G-) İbn Hacer (Rahimahullah) “Emirinden hoşuna gitmeyen bir şey gören sabretsin, şüphesiz itaatin dışına bir karış çıkan ve ölen kişi cahiliyye ölümü ile ölür”2 hadisinin şerhinde şöyle der. "İbn-i Battal der ki: Hadis, haksız da olsa, emire karşı çıkmamayı belirtir. Alimler, zorbalıkla iktidara gelen yöneticiye itaat etmenin, onunla beraber cihad etmenin ona isyan etmekten daha hayırlı olduğunda icma etmişlerdir. Çünkü bu, kanların akmasını ve
çatışmanın çıkmasını önler. Onların delili bu haber ve onu destekleyen diğer haberlerdir. Bundan sadece emirin açık küfrünü istisna etmişlerdir. Açık bir küfür halinin olması durumunda ise, emire itaat etmek vacip olmayıp gücü yetenlerin bu emire karşı mücedele etmeleri vacip olur. Küfre girmesine sebep olacak bir şey yapmadıkça, yönetimindeki bir takım olumsuzluklar sebebiyle
kimse ona karşı çıkmamalıdır." (Fethu’l-Bari, 13/7-8.)

İbn  Hacer (Rahimahullah) şöyle der; Her Müslümanın, bu yöneticilere karşı çıkması konusunda söyledikleri ise daha açıktır. Şöyle der: “Yöneticinin kafir olması durumunda, yönetimden indirilmesi konusunda icma vardır. Bunu yerine getirmek tüm Müslümanlar üzerine farz-ı ayn hükmündedir. (Fethu'l - Bari 13/123)


İmam İbn Teymiyye (Rahimahullah) şöyle der; "Bir güç arkasına sığınarak, dinin mütevatir vaciplerinden bazılarını yerine getirmekten kaçınan gruba karşı savaşmanın vacip olduğu konusunda Müslüman alimler ittifak etmişlerdir." (Mecmuu’l-Fetava, 28/540.)

İlim ehlinin görüşlerinden olan, bu kesin ifadeler ve icmayı anlatan şeyler küfür işlediğinden yöneticiye karşı çıkılacağına işaret eder. Böylelikle kafir yöneticiye karşı çıkmanın meşru olmadığını söyleyen -Elbaninin- görüşünün batıllığı ortaya çıkmış oldu.

Elbaninin bu yöneticilerin hükmü altında bunun müslümanların durumunu mekke dönemindeki Rasulullah (sas)'ın durumuna benzetmesi, Rasulullah (sas)'ın mekke'de kafirlerle savaşmaması ile delil getirmesine gelince insan buna çok şaşırır.Alim (!) ve Araştırmacı olduğu halde, Elbani nasıl olurda böylesi garip bir delillendirmeye düşebilir.

Elbaninin Allah (svt)'ın dininin kemale erdiğini nimetinin tamamlandığı bildiğinden şüphe yoktur. Mekke dönemindeki hükümler medine döneminde neshedilmiştir (hükmü kalkmıştır) onlardan biri olan cihad mekke döneminde yasaktı, sonra medine döneminde farz kılındı.Biz kıyamet gününe kadar Rasulullah (sas)'ın diğer emirleriylede mükellefizki, Din budur. Kimse mekke dönemindeki duruma benzediğimiz, iddiasıyla Rasulullah (sas)'dan sabit olan bir hükmü ortadan kaldıramaz. Zira; Budurumda, zekat vermeyiz, oruç tutmayız çünkü biz mekke dönemindeki duruma benziyoruz.(!) zekat ve oruç medine döneminde farz kılınmıştır diyen kimsede Elbaninin dediğine göre doğru söylemiş olur.

Biz; Anlatılanlara ilave olarak Allah (svt)'ın izin vermediği konularda insanlar için kanunlar koyan, bu yöneticilerin tekfir edilmesi konusunda şüphesi olduğunu görüyoruz. Eğer onlar bu şekilde iseler onlarla savaşmakta bir engel yoktur. Bu onların Allah (svt)'ın hükümlerini uygulamaktan kaçınmaları dolayısıyladır.Açık ve mütevatir İslam hükümlerinden herhangi bir hükmü uygulamaktan kaçınan güç sahibi her toplulukla savaşılması gerektiği üzerinde -icma- vardır.

İmam İbn Teymiyyenin (Rahimahullah) fetvalarının birçok yerinde söylemiş olduğu gibi bu kanunları, itiraz etmeden kabul edinceye kadar onlarla savaşılması gerekir.Bu sözlerinden biri kendisine tatarlarla savaşılması konusunda, soru sorulduğunda İmam İbn Teymiyyenin (Rahimahullah)'ın söylediği şu sözlerdir; " İslam'ın açık hükümlerini, uygulamaktan kaçınan her grub bu topluluktandır. Kelime'i şehadet ve Kelime'i Tevhid'i söylemelerine ve namaz gibi bazı hükümleri yerine getirmelerine rağmen, Ebabekr (ra) ve Ashabının zekat'ı vermekten kaçınanlarla savaştığı gibi, İslam'ın seriatini uygulayıncaya kadar onlarla savaşmak gerekir. Ömer (ra)'in Ebabekirle (ra) aralarında, bir tartışmanın geçmesinden sonra fakihlerle, bunun üzerinde ittifak etmişlerdir. Sahabe İslam'ın haklarından olan, Kitab ve Sünnet'de olan hükümler için savaşılması üzerinde ittifak etmişlerdir.Rasulullah (sas)'da -hariciler- hakkındaki hadislerin, birçok yerinde bunu söylemiş onları enkötü varlıklar ve insanlar olduğunu söylemiştir.

Rasulullah (sas) şöyle buyurur; "Kendi namazlarıyla sizin namazlarınızı, kendi oruçlarıyla sizin oruçlarınızı küçümserler" İslam'a tutulmanın, şeriati uygulamamakla birlikte, savaş'ı düşürmeyeceği bilinir. Bütün din Allah'ın oluncaya ve Fitne kalmayıncaya kadar savaş (Cihad) farzdır.Nezaman din Allah (svt)'dan başkasına aid olursa savaş farzdır.Beş vakit namazdan, oruçtan, haccdan, dökülmesi haram kan ve mal, içki, zina, kumar, haram olan kimselerle nikah, kafirlerle cihad, ehli kitabı cizye vermeye zorlama ve diğer dinin gereklerinden onlan, inkar edilmesi halinde kimsenin özür sahibi olmadığı gerekliliğini, inkar eden kimsenin tekfir edildiği şeylerden kaçınan her grupla onları diliyle onaylamalarına rağmen savaşırlar. Alimlar arasında, onun tartışıldığını bilmiyorum. (Mecmuu'l Feteva 28)

Yine İmam şöyle der; " Din itaat'dir.Eğer bir kısmı Allah (svt)'a bir kısmı Allah (svt)'dan başkasına aid olursa dinin tamamı Allah (svt)'ın oluncaya kadar savaş vacip olur "(Mecmuu'l Feteva)

İbn Kudame (Rahimahullah) derki; " Ezan diğerleri için değil beş vakit namaz için emredilmiştir ve Farz'i kifayedir.Çünkü Cihad gibi İslam'ın açık belirtilerindendir.O'nu terketmek üzerinde anlaşan bir bölgeyle savaşılacağı konusunda ittifak etmişlerdir." (el- kafi )

Allah (svt) şöyle buyurur:"Yoksa onlar cahiliyye hükmünümü istiyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, Allah’tan daha iyi hüküm veren kim vardır?" 
(Maide 50)

Hafız İbn-i Kesir (Rahimahullah) bu ayetin tefsirinde şöyle der: "Bütün hayırları ihtiva eden, bütün kötülükleri yasaklayan, uydurma heva ve arzulara kapılmaktan alıkoyan Allah’ın hükmünden dışarı çıkanları Rabbimiz kınıyor. Kulların kendilerinin koydukları ve Allahu Teala’nın şeriatına dayanmayan cahiliyye hükümlerinin sapıklıklarını ve bilgisizliklerini reddediyor. Bu sapıklıkları; kendi görüş ve keyiflerine göre çıkardıklarını bildiriyor. Cengiz Han tarafından hazırlanan ve Yahudilik, Hristiyanlık, İslam ve diğer dinlerden bazı iktibasların bulunduğu Yesak isimli anayasa bunlardan biridir. Bu iktibasların
tamamı sadece birkaç kimsenin kişisel bakış ve hevasına göre yapılmıştır. Nitekim bir süre sonra Allah’ın Kitabı ve Rasulü’nün (sas) sünnetinin önüne geçirilen, kendisine tabi olunan bir şeriat haline getirildi. Kim böyle yaparsa kafir olup Allah ve Rasulü’nün hükmüne dönünceye ve büyük küçük her
konuda sadece onunla hükmedinceye kadar ona karşı savaşmak vaciptir." (Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, 2/63.)



İbn Huveyzuindad (Rahimahullah) derki; "Eğer bir bölge halkı, faiz'i helal kabul etme yoluna giderse mürted olurlar. Onlar hakkındaki hüküm mürtedlerin hükmü gibidir.Eğer bunu helal kabul etmeden yapıyorlarsa İmam'ın onlarla savaşması caizdir. Allah (svt)'ın buna izin verdiğini görmüyormusun ; " Eğer böyle yapmazsanız, ozaman Allah (svt) ve Rasulu (sas) tarafından size savaş açılmış olduğunu bilin" ( kurtubi el / ahkamil kur'an)

Eğer topluluk, güç sahibi ise savaşılır İslam'ın farzlarından bir farz'ı reddetiklerinde bu topluluk, güç sahibi olasalar savaşılır.Bugünki yöneticiler, İslam'ın birçok farzını terkediyorlar onu halka helalleştiriyorlar.Daha iyi bir durumda onlar inkar etmek sizin bu hükümleri kabul ettiklerini söyleyeceklerdir. Ancak bu kabul, İmam İbn teymiyyenin (Rahimahullah)'ın sözlerindeki gibi onlarla savaşılmaya engel değildir. 

Bunun için Allah (svt)'ın şeriatini inkar etmekle yetinmeyip insaları putprest kanunlarla hükm olunmakla yükümlü tutar. Bu yöneticilere karşı çıkmanın meşruluğu konusunda tartışma olmamasını gerektiğini söylüyoruz.Allah (svt)'a çağıran kimselere tutukluyorlar, askeri mahkeme diye isimlendirdikleri, vaşhi  mezbahalar sayesinden öldürüyorlar, işkence ediyor ve sürgün ediyorlar.Onların hedefi Allah (svt)'ın seriatini ve kitabını, yeryüzünde uygulamaya çağıran bütün çağrıları yok etmektir. 

Bu konuda Son olarak diyoruzki; Ayaklanma konusunda şerri delilleri gözden geçirmekle birlikte, kötülüğün iyilikle kıyaslanması ve -cihad- konusunda şerri hükümlere tutunmak ve bunun meşruriyeti konusunda, ihtilaf olmaması gerekir.


KANUN KOYMA KÜFRÜ

Bahsi geçen band'ta Elbaniye "Kim Allah (svt)'ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kafirlerdir." Ayetinin tefsirinde geçen, İbn Abbas (ra)'ın sözü soruluyor, soruyu soran kimse diyorki; "Onlar (çağın haricileri diye isimlendirdikleri -mücahidleri- kastediyor. Allah (svt) onlara bu iftira dolasıyısla hidayet etsin.) " Kim Allah (svt)'ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kafirlerdir." Ayetin tefsirindeki İbn abbas (ra)'ın sözünü tev'il ediyorlar.İbn Abbas (ra) bu sözünde Allah (svt)'ın şeriati ve hükümlerine eş, Allah (svt)'ın hükümlerine benzeyen, hükümler getireni kastedmedi, tam tersine bu sözünde, yönetim sistemini -şura ve hilafetin- krallığa ve saltanata ve ....." çeviren ve değiştiren kimseleri kasteddi."

Elbani cevap veriyor; " Bu zayıf tev'iller, onlar için asla herhangi birşey ifade etmez.Çünkü bu onların diğer tev'illeri gibidir, bu yüzden biz onlara bu tev'il konusundaki deliliniz nedir demeyeceğiz.Öncelikle bu cevapla kafa karıştırmayacağız, ikinci olarak; Abdullah bin Abbas (ra)'ın üzrinde konuşmuş olduğu bu kelimler bilinmektedir. "Maide 44" ayetinin tefsir alimleri nasıl açıkladı tartışma başından itibarek tekrar dönüyoruz.Tefsir alimleri küfrün iki bölüm olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. 
a-) İtikadı küfür
b-) Ameli küfür

Bu ayette (Maide 44) bizzat Allah (svt)'ın hükmüyle hükmetmeyen, kimsenin iki durumda olduğunu söylerler; Ya bu hükmü insar ederek yapmıştır, ki ebedi olarak cehennem ehlinden olmasıdır; Yada inanç değil hevasına uymuştur. İslam'a inanmayan kafirlerin yaptığı gibi, inanç küfrüne oranla bunlar hakkında konuşmaya gerek yoktur. Aralarında hırsız, zani, katı nefs, alkolik, vb. olduğu müslümanlar gibi, Bu konuların haramlığı konusundaki şerri hükümlere inandıkları sürece, dinden çıkış anlamında onlara kafir denmez. Ozaman tefsir Alimlerimler bu ayette tev'il edilenin, aksine açıklamada bulundular. dedileri; "Allah (svt)'ın indirdiği hükme inanarak, onunla amel etmezse o kimse kafirdir." Hükmü inanarak yapmaz ancak uygulamasında gevşek davranırsa bu -ameli küfür- olur.Ozaman onlar ilk selefe muhalefet etmediler, hatta onlara tabi olan, müfessirler, fakihler ve muhaddisler ozaman fırkai naciye'ye muhalefet ettiler.Bizim inandığımız ve tuttuğumuz gerçek, bu konuda ibn Abbas (ra)'dan rivayet edilen sözün, Allah (svt)'ın kullarına hükmetmek ve Allah (svt)'ın şeriatine sonradan konulan kanunlarla değiştirmek, insanları buna itaat ettirmek ve onunla hükmetmek için günümüzde Allah (svt)'ın şeriatini talid eden yöneticilerin durumunu kastedmediğidir.O'nun (küfrü döne küfr) sözü, bir olay yada birkaç olaydan Allah (svt)'ın hükmü dışında insanlar arasında, kendi istek ve arzusuna uyan  yönetici veya kadı hakkındadır. 

Biz bunu söylerken, oraya yeni birşey getirmiyoruz, aksine şerri nassların ve ümmetin selefinden ilim ehlinin, görüşlerini bu konuda kesin olarak biliyoruz. Bunun dışında biz Elbaninin bizim cevap veremeyeceğimi söylediği soruya; " bu tev'il konusunda deliliz nedir.?" sorusuna cevap vermeden önce, diyoruzki; bunu kolaylaştırmak için üç bölüm sunacağız.

BU KONUDA İBN ABBAS'DAN RİVAYET EDİLEN SÖZÜ KONTROL


Elbani, sözlerinde maide 44 ayetinin tefsirinde ibn abbas (ra)'dan rivayet edilen söze dayanıyor. İbn Abbas (ra)'ın "küfrün dışında bir küfür vardır." ve "Onları küfre düşüren bir küfür değil" sözlerine.

Diyoruzki; Bu ayetlerde ve ibn abbas (ra)'dan rivayet edilen sözlerin bir kısmında küfür Allah (svt)'ın indirdiğiyle hükmetmemek için kullanılırken, diğer bir kısmında; Ayeti kerimenin tefsirinde bilinen açıklamayı ifade etmektedir.

a-) Veki, şunu tahric etmiştir; Hasan bin Ebir rebi el cürcani bize anlattı ve dediki; Abdurrezek, Ma'mer'den oda ibn tavus'dan oda babasından rivayet ettiki; İbn Abbas (ra)'a -Maide 44) ayeti soruldu; İbn abbas (ra) küfrü ona yeter dedi.

İbn Abbas (ra)'a insad edilen bu söz doğrudur. Rivayet edenler veki'nin şeyh'i Hasan bin ebir rebi el cürcani; - ki o Abdul Caad el abdidir- dışında doğru kimselerdir.İbnu ebi hatim derki; O'ndan ve babamdan doğru olduğunu işittim, ibn hibban onu sikalar arsında doğrudur der. ( Tehzibu't tezhib, hafız,el takrib)

Veki'nin aynı isnadına ibn cerir et taberi şu sözle tahric eder; O'nunla küfre düşmüştür. İbn tavus derki; (O kimse Allah (svt)'ı melekleri ve kitabları inkar eden gibi değildir.) bu açık rivayet İbn Abbas (ra)'ın küfrü ayırmaksızın, Allah (svt)'ın indirdiğiyle hükmetmeyen hakkında söylediğini gösterir. " O kimse Allah (svt)'ı melekleri ve kitabları inkar eden gibi değildir" ilavesine gelince, bu ibn Abbas (ra) sözü değildir. İbn Tavus 'un sözüdür. 

Sonuç olarak; Abdurrezak rivayetinde; Tavus'a muhtac olan bu ilave, süfyani sevri rivayetinde; İbn Abbas (ra)'a muhtacdır. Ancak bu İbn Abbas (ra)'ın sözü değildir. Süfyanin rivayeti olarak eklenmiş gelmiştir.

b-) İbn cerir et taberi; Ali bin ebi Talha'dan oda ibn abbas (ra)'dan rivayet eder;" Kim Allah (svt)'ın indirdiğini inkar ederse küfre düşmüş olur." Kimde onu kabul eder ve onunla hükmetmezse o kimse fasık vede zalimdir" 

Bu söz munkatıdır. Ali bin talha hakkında konuşulduğu gibi, İbn Abbas (ra)'ı işitmemiştir. (Tehzibu't - Tehzib)

Bu konuda son olarak derizki; İbn Abbas (ra)'a nisbet edilen sözlerden sahih olanın ve olmayanın olduğu ortaya çıkmıştır."O kimse Allah (svt)'ı melekleri ve kitabları inkar eden gibi değildir" ilevesi ibn abbas (ra)'a ait degil İbn Tavus'un sözünde sabit olmustur.O'nu yukarıda zikredilmiş olan ilavenin kesinliği konusundaki önceki alimlerin görüşlerine eğilim duyarak söylüyoruz. 



Konu hakkındaki tek söz İbn Abbas (ra)'dan rivayet değildir. Elbani İbn abbas (ra)'dan rivayet edilen sözü selef'in ve müfessirlerin hatta bu konuda bütün fırkai naciyenin, görüşü olduğunu kabul eder. Ancak geröek bunun tersidir. Selef ( Allah onlardan razı olsun) konuda ihtilaf etmişlerdir. Onlardan bazıları, Ayette geçen küfrü ayırmaksızın büyük küfür olarak yorumlamışlardır.

ibn cerir et Taberi tefsirinde şu hadis'i tahric etmiştir; "Bazı sahabeler ibn mes'ud'da rüşveti sordular İbn mes'ud yasaktır dedi. Dedilerki; şerri hükümde hükmü nedir İbn Mes'ud ozaman küfürdür dedi ve sonra bu ayeti okudu (Maide 44) Bu sözün ibn Mes'ud'a insandı sahihdir, rivayet edenler şikadır.( yine aynı kıssa İbn Yala'nın müsnedindede geçmektedir. Tehzibu't tehzid / Beyhaki , İbn hacer, tebarani rivayet etmişlerdir.)

Biz derizki; İbn Mes'ud'dan rivayet edilen bu sözler; Bütün insanlar arasındaki rüşvetle yöneticiler ve özellikle kadılar için olan rüşvet arasındaki fark gözükmektedir. Birincisi yasaktır. ikincisi ise ; küfürdür. Onun burada küfürden, büyük küfrü kasteddiği konusunda şüphe yoktur.Bu iki nedenledir;

1-) Herhangi bir sınırlama yapmadan bu hükmü vermiştir. birşeye küfür hükmü verildiğinde bilindiği gibi en büyüğüne verilir.

2-) Onu yasak olan şeyin küçük küfrün karşısına koymuştur. O'nun karşısına koyduğuda büyük küfürdür. Cassas Ahkamıl kur'anda derki; " İbn mes'ud ve mesruk sultana aracılık konusunda, hediye verilmesinde yasak olarak tev'il etmişler ve hükümler konusunda rüşvet almak küfürdür demişlerdir.

Bu konudaki ihtilafı İmam İbn Kayyim medaricus salikinde ele almış uzunca bahsetmiştir.Oradaki açıklamalarda anlaşılmaktadırki; İbn Abbas (ra)'ın görüşü meseledeki tek görüş değildir.Aksine Selef bunda ihtilaf etmiştir.

Bu nedenle eğer bir kimse, Allah (svt)'ın indirdiğiyle hükmetmeyen herkesin kafir olduğunu dinden çıktığını söylerse bu konuda daha önce sahib olunan bütün görüşleri bilmesi gerekir.Aksi halde iki ayrı uçtan birine sapar. (akibeti ya harici yada murciedir) Allah (svt) en iyisini bilir.

Bu konudaki bizim görüşümüz odurki; Bu bir olayda, veya birkaç olayda hakim olan islam şeriatının varlığına rağmen, Allah (svt)'ın şeriati dışında birşeye hüküm verme durumudur. Allah (svt) dışında bir takım konularda hüküm koyan ve insanları bu kanunlarla yönetenlere gelince Allah (svt)'ın hakkında herhangi bir delil indirmedği konuda hüküm koyuyorlar.Onların bu fiili kişiyi dinden çıkaran kafir, müşrik yapan büyük küfürdür.Bu reddiyenin ileride gelecek ve üzerinde ayrıntılı konuşacağımız konudur.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM;

O'nun tev'il olduğunu söylemiyoruz, diyoruzki; Biz bir olayda veya birkaç olayda; Allah (svt)'ın şeriati dışında birşeyle hükmetme ile Allah (svt) dışında kanun koyma arasındaki farkı ayırırken, İbn Abbas (ra)'ın sözünü kanun koyma durumuna değil yargı durumuna hamlediyoruz.Bizim temel olarak aldığımız görüş Elbaninin söylediği gibi tev'il değildir, Asıl tev'il onun yaptığıdır. Aksine sözün dildeki asıl anlamına döndürülmesidir.  Bu dilde hükmetme anlamını yargı anlamında olmasıdır. Bu yine Allah (svt)'ın kitabında, yargı olarak geçmektedir." Aralarında Allah (svt)'ın indirdiğiyle hükmet " (maide 49) "Birde aranızda, mallarınızı farklı sebeblerle yemeyin insanların mallarından bir kısmını bile bile günah ile yemek için o malları hakimlere rüşvet olarak vermeyin." (bakara 188) 

Hüküm kur'an'da takdir etme anlamına gelirki; Alimler bunu takdiri varlık hükmü olarak isimlendirirler. " Babam bana izin verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayılmayacağım o hükmedenlerin en hayırlısıdır" (yusuf 80) 

Yine kanun koyma anlamına gelmektedirki alimler bunu şerri hüküm olara isimlendirirler; " Şüphesiz Allah dilediği hükmü verir" (Maide 1) 

İbn abbas (ra)'ın sözü; -Maide 44- ayetinde geçmektedir. Biz burada ibn Abbas (ra)'ın kanun koyma anlamında değil yargı anlamında hükümden bahsettiğini söylüyoruz. Bunedenle Tev'ilde bulunmuyoruz. Çünkü burada kastedilen tev'il sözü zahiriye anlamından başka birşeye çevirmektir. Biz hüküm sözünü açık olan anlamından, başka bir şeye yada yargı olan anlamı dışında birşeyemi çevirdikki ?...

Şimdi Allah (svt)'ın yardımıyla; elbaninin yöneltmiş olduğu soruya bizim onun durumuna ilişkin, bir cevap veremeyeceğim konusundaki yargısına cevap verecez. 

ALLAH (SVT)'IN DIŞINDA KANUN KOYMANIN BÜYÜK KÜFÜR OLDUĞUNA DELİLLER.

Şerri nasslar Allah (svt)'ın seriati dısında insanlar için kanun koyan, ve insanları buna başvurmak için zorlayan, kimsenin kişiyi dinden çıkaran büyük küfür işlediğine delalet etmektedir.

1-) Ey iman edenler; Allah'a itaat edin. Rasule ve sizden olan emir sahiblerine itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz; Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız onun hallini Allah'a ve Rasulüne bırakın. Bu; hem hayırlı hem de netice itibariyle daha güzeldir.(Nisa 59)
Bu ayeti kerimede müslümanlara çekiştiği durumda işlerini Allah ve rasulune götürmeleri emredilmektedir.Bunu yapmadıkları sürece kıyamet gününe kadar Allah'a inanmadıklarını açıklamak durumundadırlar. İmam İbn Kayyim'inde dediği gibi ; Cevabı meselyi Allah (svt)'a götürmenin imanın gereklerinden ve zorunluluklarından olduğunu göstermektedir.Bu götürme işlemi yok olduğunda imanda yok olur. Gerekli olan şeyin gerekliliği, gereken şeyin varlığının yok olmasıyla ortadan kalkar. Özellikle bu iki şeyin arasındaki gerekli olan şeyler yok olduğunda bunlardan herbiri diğerini yok eder. ( İ'lamul - muvakkiin)

İbn Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle demiştir; Yani düşmanlıkları ve bilgisizlikleri Allah (svt)'ın kitabına ve Rasulunun (sas) sünnetine götürün. Aranızdaki anlaşmazlıklarda onlarla hükmedin. "Allah (svt)'a ve Ahirete gerçekten inanıyorsanız". Bu tartışma durumda meseleyi kitaba ve sünnete götürmeyenin onlara başvurmayanın Allah'a ve kıyamet gününe iman etmediğine işaret eder.(İbn Kesir tefsiri)

Şeyh Muhammed bin  İbrahim  : "Ayette ki şeyi düşün ! Şartın başlangıcında belirsizliğin nasıl zikredildiğini düşün ! 'Anlaşmazlığa düşerseniz' geneli ifade etmektedir. Sonra bunun Allah'a [c.c] we Kıyamet gününe iman etmede nasıl şart olduğunu düşün : 'Allah'a we Ahiret'e gerçekten inanıyorsanız..' " [Tahkimu'l Kawaneyn]

Diyoruzki; Anlaşmalızlıklarını ve ihtilaflarını Allah (svt)'ın kitabı ve Raslunun (sas) sünneti dışında birşeye yönelten sonradan konulan kanunlara uyan kimselere, ne olur? 

2-) Sana indirilen Kuran'a ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Putlarının önünde muhakeme olunmalarını isterler. Oysa, onları tanımamakla emr olunmuşlardı. Şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak ister.(Nisa 60)

Bu ayette Allah (svt)'ın şeriati dışında, birşeye hüküm için başvurmakla birlikte iman iddiasında bulunan kimsenin yalancılığına dair delil vardır. İmam İbn kayyim (Rahimahullah) derki; " Sonra Allah  rasulun getirdiği şey dışında, Allah (svt)'ın şeriati dışında birseye başvuran kimsenin tağut'a başvurduğunu ve onun hükmünü istedigini bildirmektedir.Tağut mabud tabi olunan yada itaat edilen olarak sınırı aşan her kuldur. Her topluluğun Tağut'u Allah (svt) rasulu (sas) dışında başvurdukları Allah (svt)'a itaat olduğunu bilmedikleri, Allah (svt) dışında ibadet ettikleri, Allah (svt)'dan bir delil olmaksızın tabii oldukları yada itaat ettikleri herşey (herkez)'dir. (İlamul muvvakkiin)

İbn kesir bu ayetin tefsirinde derki; Bu Allah'ın peygamberine ve önceki peygambelerine indirdiğine iman iddiasından bulunan onunla birlikte düşmanlıklar konusunda Allah (svt)'ın kitabı ve Rasulunun (sas) dışında birşeye hükmeden kimseye Allah (svt)'ın cevabıdır.Bu ayetin sebebi nuzullunda belirtildiği gibi bu düşmanlık, ensarda bir adam ve yahudi hakkında bir adamdan nazil olmuştur. (şöyleki ; Rivayete göre bir Yahudi ile bir münafığın arasında sorun çıkar. Yahudi sorunun çözümü için Rasulullah (sas)’in hakemliğine başvurmak ister. Ancak münafık Rasulullah’ın adaletle hükmedeceğini bildiği için, Kab b. Eşref denilen bir adamın hakemliğine başvurmak ister. Kab b. Eşref günümüz hakimleri gibi Allah’ın şeriatı ile değil de kendi koyduğu kurallarla hükmeden birisidir. Sonuçta Rasulullah’ın hakemliğine başvururlar. Daha sonra Ebu Bekir (ra)’ın hakemliğine başvururlar. Ancak münafık bir türlü razı olmamaktadır. Daha sonra Ömer’in hakemliğine başvururlar. Ömer meseleyi dinler içeri girer ve “Rasulullah’ın verdiği hükmü terk edenin hükmü ölümdür” diyerek münafığın kafasını kılıcıyla keser. İşte Faruk olan, hak ile batılı birbirinden en güzel şekilde ayırmayı bilen Ömer (ra)’ın tavrı budur. Allah’ın ve Rasulünün hükmü varken başka hükümlere gitmeyi isteyen, o hükümlerle muhakeme olmayı dileyen kimsenin cezası budur işte.). İslam'a inandıklarını söyleyen bir grub, cahiliye hükmüyle hükmolunmak istediler ayet bütün bunlardan daha kapsayıcıdır.Kitab ve Sünnetten yüzçeviren ve bu ikisi dışında birşeye başvuran kimseyi içermektedirki; orada bundan kastedilen -Tağut-tur. (İbn kesir tefsiri) 

Şeyh Süleyman bin Abdullah (Rahimahullah) el necdi; Teysirul azizu'l hamid'de derki; Kim Allah (svt)'dan başka ilah olmadığına şehadet eder, sonra tartışma anlarında rasulun hükmü dışında, birşeye yönelirse şehadetinde yalan söylemil olur.

3-) "Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe iman etmiş olmazlar. Sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar." (Nisa: 65)

Allah (svt) bu ayette Şeyh muhammed bin ibrahimin dediği gibi; " İmanı olumsuzlamaktadır. Anlaşmazlığa düştükleri konularda Nebi (sas)'nin hükmüyle hükmetmeyenleri, olumsuzluk ve yemin edatıyla tekrarlamaktadır. (Risaletu Tahkımul Kavanın)

İmam ibn kesir derki; Allah (svt) bütün işlerinde rasulun hükmüyle hükmetmeye kimsenin iman etmediğini, yüce ve mukaddes nefsine yemin ederek açıklıyor; bu gizli yada açık olarak tutulması gereken gerçektir. (İbn Kesir Tefsiri)

İmam İbn Kayyim ;(Rahimahullah) derki; "İnce önemli aralarında tartıştıkları bütün şeylerde Rasulunu (sas) hakem olarak seçmedikçe, kulların imanının olmayacağına Allah (svt) nefsi üzerine yemin ediyor. Gögüslerinde zorluk hükmüne ve kararına karşı darlık olmadıkça, sadece bu hüküm onların imanı için yeterli değildir.Yine tam bir şekilde teslim olup izlemedikleri sürecede, bu onlar için yeterli değildir. (İlamuu'l muvvakiin) 

Yine İmam İbn Kayyim (Rahimahullah) derki; Allah (cc) kendi zatının yüceliğine yemin ederek insanlar arasında meydana gelen bütün anlaşmazlıklarda, Rasulullah (sas)'ı hakem kılmadıkça asla mükembel bir imana kavuşamayacağımızı ifade buyuruyor. Bunu yaparkende kalplerimizin ve göğüslerimizin son derece rahat içinde olmasını şart koşup hiçbir sıkıntı duymayacak şekilde rahat olmamızı ve verilecek kararlara tamamen teslim olmamızı istemektedir. Rasulullah (sas)'ın bu hakemliği karşısında asla hiçbir şekilde ne fiili bir davranış, ne bir karşı görüş nede farklı bir arzu ile ona karşı cıkmadan ve ona muhalefet etmeden teslim olmamızı emreder. (Bedai'ut Tefsir - c:1, sf: 552)


4-) Yoksa cahiliye devrinin hükmünü mü arıyorlar? Gerçeği görebilen bir toplum için, Allah'tan daha güzel hüküm veren kim vardır.? (Maide 50)

Allah (svt) cahiliye hükmünü kendi hükmü ve yöntemi karşında zikrediyor, Allah (svt)'ın şeriati kitabında ve Rasulunun (sas) sünnetinde geçen şeyler, olduğuna göre cahiliye hükmü Allah (svt)'ın kitabı ve Rasulunun (sas) sünnetine karşı olan kanunlar sistem değilmidir.

Şeyh Muhammed bin ibrahim derki; Bu Ayeti kerimeleri ve hükme yeminin nasıl övgü uyumuna işaret ettiğini düşün Allah (svt)'ın hükmü dışında sadece kanunların cahiliyeden bir grubun elinde olduğu diledikleri zaman yapan yada kaçınan cahiliye hükmü vardır. (Risaletul tahkimul kavaniyn)

İmam ibn kesir bu ayetin tefsirinde derki; "Allah (svt) heva ve görüşlerini ortaya koyan sapıklık ve cehaletle hükmeden, cahiliye insanlarının ve kendileri için yesakı koyan sultanlarından (Cengizhan) aldıkları siyesetler hükmeden tatarların yaptığı gibi bütün iyilikleri kapsayan bütün kötülükleri yasaklayan Allah (svt)'ın şeriatine dayanmayan, adamların ortaya koymuş olduğu bu ıslah heva görüşlerden yüz çevirmeyen muhkem hükmünden çıkan herkezi inkar etmektedir.Yesak yahudilik, hiristiyanlık ve islam dininden, bazı kanunların ihtiva etmiş olduğu hükümlerden oluşan bir kitabtab ibarettir.İçindeki birçok hükümde kişisel bakış ve isteğe göre alınmıştır. sonunda Allah (svt)'ın kitabı ve Rasulunun (sas) sünnetinin önüne geçirilen, kendisine tabii olunan bir şeriat oldu kim bunu yaparsa o kimse kafirdir. Allah (svt)'ın ve Rasulunun (sas) hükmüne dönünceye kadar onunla savaşılması gerekir.Ne az nede çok onun dışında birşeyle hükmedilmez. (İbn kesir tefsiri) 

Biz – bizi önceki selefe we onlara tabi olan müfessir,fakih we muhaddislere muhalefetle itham eden- Elbani'yi we awanwsini Hafız İbn Kesir'in, Tatarların hükmü we onların kendisine hüküm için başwurdukları Yesak'ınitelemesini düşünmkeye çağırıyoruz. Sonra O bize diyor ki; İbn Kesir'in tekfir ettiği we sawaşılmasını wacib saydığı bu toplulukla şimdiki yöneticilerimiz arasında ki fark nedir ? Bu günki yöneticiler, Allah'ın [cc] hakkın da herhangi bir delil indirmediği konu da, batının küfür kanunlarından alıntı yapıp, insanlara onunla hükmetmiyorlar mı ? Aile kanunu Ya da kişisel durumlar kanunu diye iisimlendirdikleri şeyi bunun dışın da tutmuyorlar. Bununla birlikte Allah'ın Kitabı we Rasulunun Sünnetine muhalif olan şeyleri bu kanunlara dahil etmiyorlar mı ?

Bize gelince; biz onlarla bunları ayıran bir fark bulamıyoruz. Hatta çağımız da biraz sonra Allâme Şeyh Ahmed Şakir'in, İbn Kesir'in sözü üzerinde ki yorum da geleceği gibi, Tatarların çağın da olan durumdan daha kötüüsü bulunmaktadır.

  Bunun dışın da bu noktada Tatarların bu Yesak'a hüküm için başwurdukları zaman İslam'a girmiş olduklarına we İslam'a bağlandıklarına dikkat çekmek istiyoruz. Ancak onlar bu kitaplarına hüküm için başwurdukların da we bunu Kuran we Sünnet'e takdim ettiklerin de Alimler onları tekfir ettiler we onlarla sawaşılmasının gerekliliğini açıkladılar. İbn Kesir, El Bidaye we'n Nihaye'de der ki: “Tatarların Kralı Kazan bin Arğun bin Ebğabin, Cebgiz Han'dan yönetimi aldı, müslüman oldu. Yöneticinin elin de İslam açığa çıktı. Tatarlar Ya da tatarların büyük bir kısmı İslam'a girdi. Müslüman oldukları gün, altın, gümüş we inci insanların önderlerine yayıldı we o günü şöyle isimlendirdiler...”

Yine El Bidaye we'n Nihaye de der ki: “ Bu Tatarlarla sawaşılmasının keyfiyeti hakkın da konuşuldu. Bu hangi türdendi ? Onlar Müslüman olduklarını göstermişlerdi. Onlar İmam'a karşı çıkan asiler değildiler, onlar O'nun hükmü altında da değillerdi.” 

  Şeyh Takiyyuddin der ki: " Onlar Ali [ra] we Muawiye'ye karşı ayaklanan we kendilerini gerçek üzere görenHariciler türündendir. Onlar Müslümanlardan daha çok hakkı ikame eetmeye hak sahibi olduklarını iddia ediyorlar, zulm we günaha dalmış olmaları nedeniyle Müslümanları kınıyorlardı. Onlar, Müslümanlardan kat kat zulmle sarılmışlardı insanlara diyorlardıki; Beni butarafta ve başımın üzerinde mushaf görürseniz beni öldürün, (El Bidaye we'n Nihaye we Mecmuul Fetewa)

Bu uyarıyı söylemelerindeki amaç zamanında müslüman olduğunu söyleyen kelimeisehadet ve kelimei tevhidi söyleyen yöneticilerin, Tekfir edilmesinin caiz olmadığını söylemeyi delil olarak sunmanın delil olmadığıdır. Müslüman ülkelerin (!) çoğunda geçerli olan sonradan ortaya konulmuş olan kanunlara benzeyen bu yesak ile hükmetmelerinden dolayı tatarları tekfir etme ve onlarla savaşılmasını yasaklanmamıstır. O'nun için şeyh Ahmed şakir bunu umedut tefsir'de çağdaş yesak olarak isimlendirmiştir. 

5-) Yoksa onların Allah (svt)'ın izin vermediği, bir dini getiren ortaklarımı var (Şura 21) 

Kim Allah (svt)'ın izin vermediği konuda insanlar için, bir sistem ortaya koyarsa kendini Allah (svt)'a ortak koşmuş olur. 

İmam İbn Kesir diyorki; Yani onlar; Allah (svt)'ın dostdoğru olan dinine tabi olmuyorlar aksine kendilerine yasaklanan bahira sahibe vasile ve hamddan cin ve insanlardan oluşan şeytanlarının emrettklerine uyuyorlar. Cahiliyetlerinde ortaya koymuş oldukları haram helal batıl ibadetler, ve bozuk mallarla leşi, kanı, kumarı  diğer sapıklıkları ve batıl cehaleti helal saıyıyorlar. (İbn Kesir tefsiri) 

6-) Onlar Allah'tan ayrı hahamlarını, rahiblerini rabblar edindiler. Meryem Oğlu Mesih'i de. Halbuki tek tanrıdan başkasına ibadet etmemekle emrolunmuşlardır. O'ndan başka ilah yoktur. O; bunların şirk koştukları şeylerden münezzehtir. (Tevbe 31)

Yahudilerin we Hristiyanların papazlarına we hahamlarına İbadetinin onların helal we birşeyi haram, haram birşeyi helal kılarken itaati altında olmak olduğu bilinmektedir. Bu Tirmizi'nin ibn cerir et taberinin beyhakinin ve taberaninin  adiy ibn hatem hadisinde geçmektedir. " Onlar, İbadet etmiyorlardı, birşeyi helal kıldıklarında helal sayıyorlar, bir şeyi haram saydığında haram kabul ediyorlardı."

İmam İbn Teymiyye (Rahimahullah) Hasen kabul etmiş ve gerçektete hasen hadistir. Anlamı doğrudur bunda tartışma olduğunu bilmiyoruz. (mecmuul fetava)

Bu ayet hakkında Şeyh abdurahman bin hasen İmam ibn teymiyyenin söyle dedğini nakleder; " Bununla ayetin Allah (svt) ve Rasulu (sas)'in dışında, birisine itaat eden ve Allah (svt)'ın helal kıldığı birşeyi haram kılmada başkasına itaat edenin Allah (svt)'a isyan konusunda ona itaat eden Allah (svt)'ın izin vermediği konuda ona tabi olan kimsenin, onu Rab mab'ud kabul edip ve Allah (svt)'a şirk koştuğu anlaşılmaktadır. (Fethu'l mecid)

7-) Üzerine Allah’ın adı anılmayanlardan yemeyin. Çünkü bu; bir fısktır. Doğrusu, şeytanlar sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına telkinde bulunurlar. Şayet onlara itaat ederseniz; şüphesiz ki siz de müşrikler olursunuz. (En'am 121)

Bu ayetin sebebi nuzulunde müşriklerin, müslümanlara şöyle dedikleri geçmektedir. Allah (svt)'ın öldürdüğü yemez kendi kestiklerini yiyen nasıl Allah (svt)'ın rızasına tabii olduğunuzu iddia edersiniz.Bunun üzeri Rab Teala bu ayeti indirdi.(İbn Kesir Tefsiri)

Ayrıca -Maide 44- Ayetini İbn abbas (ra)'ın sözü üzerine tefsir edip küçük küfre yoran Elbani ve avanesini yine İbn Abbas (ra)'dan rivayet edilen bu ayetin (En'am 121) tefsirine bakmalarını tavsiye ediyoruz.Sadece bir konuda müşriklerin Allah (svt)'ın haram kıldığını helal sayarak müslümanlara yemelerini söylemeleri üzerine, İbn abbas (ra) bu  hükme tabi olanı onaylayanı kabul edeni tekfir etmiştir. El insaf hangi vicdan sahibi mahluk, günümüzde Allah (svt)'ın şeriatinin tamamiyle değiştirildiği, bu kanunları yapan ve onlara uyanların İbn abbas (ra) tarafından tekfir edilmediğini söyleye bilir.

8-) Allah (svt)'ın dışında kanun koymanın ve onun şeriati dışında birşeyle hükmetmenin kişiyi dinden çıkaran (Kafir, müşrik yapan) büyük küfür olduğu üzerinde icmaa edilmiştir.
Bu konuda İmam ibn kesir el bidaye ve nihayede,
İmam ibn teymiyye (Rahimahullah) mecmuu'l fetavada 
İmam Şankity Edvaul beyan'da ve Abdulkadir avde el islam ve evdauna'l kanuniyye de açıklamalar yapmışlardır. 


KENDİLERİYLE SAVAŞA GÜC GETİRİLEMEDİĞİ HALDE YÖNETİCİLERİ TEKFİR ETMENİN FAYDASI NEDİR.

Elbani derki harekete geçin, bu kafirler dinden dönüş küfrünü işlediler onların üzerinde bir yönetici olsa onların küfrünün dinden dönüş küfrürünü,  işlediklerini bilse bu yönetcinin onlara had uygulaması gerekir.Bütün bu yöneticilerin dinden çıkış küfrünü işlediklerini biliyorsanız şimdi Ameli açıdan neden istifade ediyorsunuz ne yapabilirsiniz kafir olduklarını söylediğiniz yöneticilerle birlikte olan sizlere karşı biz neyapabiliriz bu açıyı bıraktınız ve müslüman devletin üzeride yer alacağı, temek kaidei oluşturmayamı başladınız bu Rasulullah (sas)'ın Sahabe'i terbiye etmiş olduğu üzerinede yetiştikleri ve islam devletini kurdukları sünnetine bağlanmakla gerçekleşir" ( Feteva şeyh albani adlı kitab)

Elbani burada, kendilerini ortadan kaldırmaya güç getiremediğimiz kafir yöneticilere karşı saldırıda bulunmama görüşünde olar hakkında sessiz olmamız onları -tekfir- ettiğimizi ilan etmemiz onların yüzüne karşı gerçeği söylemememiz onlarla -cihad- etmek için hazırlık yapmamız gerektiğini savunuyor.  Bunun yerine Elbaninin sürekli açıkladığı şekilde terbiye ve arınma yoluyla islami temellerin oluşturulmasıyla uğraşmamızı istiyor.

Diyoruzki; Elbaninin çağırmış olduğu iman'ı terbiyenin önemli olduğunda şüphe yok. Ancak bu konuda elbaniye karşı çıkıyoruz istenen tek şeyin arınma ve terbiye yolu olması ortadan kaldırmaya güç getiremediğimiz.Sürece kafir yöneticilere karşı herhangi birşey yapmamaya karşı çıkıyoruz. Çünkü; Onların küfrü hakkında, yapılacak tekşey  onlarla savaşmak yada onlara karşı çıkmak değildir.Küfürle hükmeden yöneticilere karşı ister yöneten ister yönetilen olsun, müslümanların yapacakları çokşey vardır.

- Bu kafirden uzak olduğunu onun küfrüne karşı öfke ve düşmanlık duyduğunu açıklamak bunlardan biridir.Allah (svt) buyuruyorki; İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: 'Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Biz sizi reddediyoruz; aramıza, siz Allah'a bir olarak inanıncaya kadar sürecek bir düşmanlık ve nefret girmiştir. (mumtehine 4) 

İbrahimin (as) ve beraberindekilerin, zayıf kavimlerine karşı savaş yapamayacak durumda söylediklerinde şüphe yok, bununla birlikte onlardan uzaklaştılar, onlara karşı düşmanlık ve öfkelerini açığa vurdular. Aynı şekilde peygamberimizin mekkedeki durumuda böyleydi ve onunla birlikte olan mustazaf kişiler, müşriklerin yüzlerine karşı gerçeği haykırıyorlar. Onların Allah (svt)'dan başkasına karşı yaptıkları, ibadetleri küçümsüyor onları dünyanın yanında ahiretteki acıklı azabla tehdit ediyorlardı.

Rasulullah (sas) buyururki; Ey kureyş topluluğu işitiyormusunuz.(!) Nefsim elimde olan Allah (svt)'a yemin ederimki; Sizi boğazlamaya geldim, (ahmed bin hanbel,ibn ishak, taberi, beyhaki,heysemi,)

Beyhaki derki; Bu hadiste Rasulullah (sas)'ın onları boğazlamakla tehtid etmesi, bu tür olaylarda öldürmesidir.Bir süre sonra Allah (svt) onun sözünü doğruladı müşriklerin kökünü kesti, onalrı kötülülüklerini müslümanlardan uzak tuttu.( Ed Delail) 

-Gerçekten müslüman olmayan, islam'a çağrıda bulunan bu kimselere durumunu açıklamakla, ümmete nasihat vermekte bunlardandır. Onların durumunu açıklamadan bırakmak, ümmeti kandırmak ve haykırmakla emrolunduğumuz gerçeği gizlemektir.-

-Yine mürtedlerin kestiğinin yenilmeyeceğini kadınlarıyla evlenilmeyeceğinin bilinmeside bunlardandır. Mürtedlerin durumunu bilen kimsenin onların kestiklerini yememesi kadınlarıyla evlenmemesi ve aynı muamelede bulunmaları için, onların durumunu bilmeyen kimseye bunu bildirmesi gerekir.-

Müslümanların, onlarla savaşmaya güçgetiremediği durumda bu -kafirlerle- savaşmak için hazırlık yapması gerekir. İmam ibn teymiyye (Rahimahullah) derki; " güçsüzlüğe düşüldüğünde, kuvvetlerin hazırlanması atların bağlanmasıyla, -Cihad- için hazırlık yapılması gerekir. Vacibi tamamlayan şeyde vacibtir. (Mecmuu'l fetava)

Usulde açıklanırki; kolay yapılan zor yapılanı ortadan kaldrımaz, Rasulullah (sas) buyururki; "Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin, eğer buna güç getiremezse diliyle bunada güç getiremezse kalbiyle buğz etsin bu imanın en zayıf halkasıdır. (buhari, müslim)

Kötülüğü değiştirmeye çalışan kimsenin, kötülüğün değişmesi yönünü bilmesi şart koşulmaz, kötülüğün bulunduğu durumda kalacağını bilse dahi, müslümanın iyiliği emretmesi kötülüğü yasaklaması gerekir.İmam nevevi derki; "Emretme ve yasaklama, mükellefin düşüncesine göre düşmez aksine onu yapması gerekir.Çünkü hatırlatma mü'minlere fayda sağlar.Müslümanın emretmesi ve yasaklaması gerekir, Allah (svt)'ın buyurduğu gibi kabul ettirmesi değil:" Peygambere düşen yanlız açık bir tebliğdir (Ankebut 18)"

Hazırlayıp Yazan;Tewhid We Takwa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.