Hamd alemleri yoktan var eden, mahlukatı yaratıp insan ve cinlere yanlızca kendine ibadet etmelerini emrettiği, rububiyet, uluhiyyet, isim ve sıffatlarında ortağı bulunmayan Allah (svt)'a mahsustur. Salat ve selam hidayet önderi alemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed bin abdullah (sas)'a aline, ashabına ve onların yolunu izleyip onların fehmiyle islami yaşayan bu yol üzere sebat eden garip muvahhidlerin üzerine olsun.
Allah u teala kimi saptırırsa ona hidayet edecek yoktur, kimide hidayet ederse onu saptıracak yoktur. Yaratıp, yaşatıp öldüren, kanun koyup mahlukatın hayat nizamını belirleyen, her mahlukatın rızkının emin bir kefili olan, yardımı umulan kendisine dayanılan sadece ve sadece Allah (svt)'dır.
“Sen sadece bir uyarıcısın. Biz seni gerçeğin müjdecisi ve uyarıcısı (korkutucusu) olarak gönderdik.Her millete mutlaka bir uyarıcı gönderilmiştir.” (Fatır: 23-24)
"Ey İman edenler! Allah'tan korkun ve sizler kesinlikle (ancak) Müslüman olarak ölün!" (Al-i İmran 102)
"Ey İman edenler! Allah'tan korkun ve sağlam söz söyleyin ki Allah amellerinizi hayra ve barışa yarayışlı kılsın, günahlarınızı affetsin. Allah'a ve O'nun Rasulune itaat eden gerçekten de büyük bir başarıyı elde etmiştir." (Ahzab 70-71)
Bundan sonra; Sözlerin en güzeli Allah (svt)'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed bin Abdullah (sas)'ın yoludur. İşlerin en şerlisi dine sonradan ibadet babında sokulmuş yeniliktir, her yenilik bid'at, her bid'at sapıklık, her sapıklık ateştedir.
Zamanımızda yaygın olan bir meseleye dikkat çekmek için bir kaç şey yazmak istiyoruz. Aslında hiçbir müslüman yoktur ki cemaat'in önemini bilmiş olmasın. Ancak zamanımızda ayrılık ve tefrikanın çoğalması hasabiyle bazıları -akidemiz- uyuşmuyor, ve benzeri gibi cümlelerle herkesi saf dışı edip kendilerinin sadece kur'an ve sünnet'i selefin fehmiyle anladığını iddia ediyorlar. Böylece Ehl-i sünnet ve'l cemaat akidesini yaşayan müslümanlardan uzak durup, kendilerine -özellikle- bir akide belirtip ayrıcalıklıymış gibi bir izlenim yaratmak istiyorlar. Bundan dolayı bizi böyle bir yazı yazmaya sevk eden şey, bu gibi durumların en büyük hastalık olmasından korkmamızdır. Biz uyarıcıyız, sizin bu tuzaktan kurtulmanız için hakka davet ediyoruz.
Allah (svt) peygamberine şöyle buyuruyor; “Biz seni gerçeğin müjdecisi ve uyarıcısı (korkutucusu) olarak gönderdik. Sen Cehennemliklerden sorumlu değilsin.” (Bakara 119)
Cemaat'in önemini Allah'ın izni ile değişmez hayat kaynağımız kur'an, sünnet, ve alimlerin kavliyle açıklamaya gayret edeceğiz.
Cemaat'in lugavi manası; toplanmak, bağlanmak, buluşmak, vs. gibi genel anlamları taşır. Islatılahı manası ise, belirli bir akide üzerinde bütünleşmektir.
Bugün nedense herkes kendilerini ehl-i sünnet ve'l cemaate nisbet ediyor, ancak kendi akideleri üzere olan kimselerden bile uzaklaşıyorlar. Oysaki bu kimseler usuluddinden olan "vela" kavramının gereğini yerine getirdiğine inanıyorlar. Nerde nasıl.? AllahuAlem. Kimseyi incitmek gibi bir niyetimiz yok biz bunları önce kendi nefsimize sonra bu yazıyı okuyan -müslümanlar- için nasihat babından yazmayı uygun buldum.
Cemaat şuuruna sahip olmayan kimse, kolayca nefsine, şeytana, heva hevese, yenilecektir. Müşriklere karşı savunmasız olacak, içinden çıkamadığı bir konuda yardım alacak bir mercisi olmayacak, kur'an'ın asıl kastetmediği mananın dışında mana yükleyecek, tehtid naslarını heva hevesine göre yorumlayacak, Rasulullah (sas)'ın kastetmediği manada söylediğini yanlış anlayacaktır. Oysaki cemaat mensubu kişi arkadaşlarından yardım alacak beraber tartışacak, konuşacak, ve alimlerden yardım alacaktır. Nasih ve mensuhu bilmeyen cemaat düşmanı, kendinin tek başına bir cemaat olduğunu iddia edip cemaatten uzak duran, müslümanlara yakınlaşmayan kimse, nesholunmuş ayetleri alıp amel edecektir. Bunlar kaçınılmazdır. Kendilerinin Alim olduğunu iddia eden bir kimseleri kur'an'da nasih ve mensuhu bilmediğinden dolayı Ali (rh) onları bundan sakındırmıştır. Yine İbn Abbas (rh) bu tip bir kimseye kızmıştır onu yermiştir.
İcaz kitabının yazarı şöyle der; Sahih senedle rivayet edilmiştir ki Ali (rh) mescitte insanlara İslam'ı anlatan bir adam gördü. Ali (rh) ona: "Sen nasih ve mensuhu biliyor musun?" diye sordu. Adam "Hayır, bilmiyorum" dedi. Ali (rh) ona: "Sen helak oldun ve insanları helaka sürüklüyorsun" dedi. Ondan sonra adamı mescidden çıkarttı ve ona bir daha insanlara İslamı anlatmayı yasakladı. Bu rivayetin benzeri Abdullah İbn-i Abbas hakkında rivayet edildi, İbn-i Abbas hakkındaki rivayette ise, Adam nasih ve mensuhu bilmediğini söyleyince İbn-i Abbas onu tekmeledi ve ona: "Helake uğradın ve insanları helake sürüklüyorsun" dedi.
İbn-i Abbas'dan şöyle bir rivayet vardır: "Kime hikmet verilirse ona çok hayır verilmiştir." (Bakara: 269) ayeti hakkında İbn Abbas şöyle demiştir: "Ayetteki 'hikmetten' maksat Kur'an'ı; nasihi ve mensuhu, muhkemi ve müteşabihi, mücmeli ve mufassalı, daha önceki ve daha sonra nazil olan, haramı ve helali ve Kur'an'da verilen misalleri bilmektir.
Şeyh Hibetullah İbn-ü Selame Nasih ve'l-Mensuh kitabında şöyle der; Selef alimlerinden şöyle bir söz nakledilmiştir: "Kitap ilmini öğrenen fakat nasih ve mensuhu bilmeyen kişinin ameli eksiktir. Çünkü böyle bir kişi yasaklananla emredileni, mubah olan ile haram olan şeyleri karıştırır"
Sadece kur'an'a uyanlarız diye hiçbir aktivite olmadan anlamsız nara atanlar, sloganik sözlerle -tevhidi- evinin içinde hatta kendi odasında yaşayan, müslümanlardan uzak duran kimseler, bu gibi hatalara mutlak düşecek ve sapıtacaklardır. "Allah’ın ayetlerini az bir pahaya satmayın" (Bakara 41) ayetinden haşa Allah’ın ayetlerinin çok pahaya satılabileceğini, "Faizi kat kat yemeyin." (Ali İmran 130) ayetinden faizin az az yenilebileceğini, "Kadınlar sizin tarlanızdır. Onlara istediğiniz yerden yaklaşın." (Bakara 223) ayetinden kadınlarla dübüründen cima yapmanın caiz olduğunu,"İçkili iken ne dediğinizi bilene kadar namaza yaklaşmayın." (Nisa 43) ayetinden namaz dışında içki içmenin caiz olduğu hükmünü çıkaracaklarıdır. İşte cemaat'in önemini bir nebze aklı yönden arzetmeye gayret ettik.
Şimdi bakalım Rahman (svt) değişmez hayat rehberimiz kur'an'da bize bunu emretmiş mi etmemiş mi.?
Doğrusu Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlıyarak savaşanları sever. (Saff 4)
Müşrikler dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. Bunlardan her fırka kendi yanındakiyle böbürlenmektedir. (Rum 32)
Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılınız sakın ayrılığa düşmeyiniz, Allah'ın size bağışladığı nimeti hatırlayınız. Hani bir zamanlar düşman olduğunuz halde O, kalplerinizi uzlaştırdı da O'nun bu nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Hani siz bir ateş kuyusunun tam kenarındayken O sizi oraya düşmekten kurtardı. Allah size ayetlerini işte böyle açık açık anlatır ki, doğru yolu bulasınız. (Ali İmsan 103)
Rablerine icabet edenler, dosdoğru namazı kılanlar, işleri kendi aralarında şûrâ ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler, Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır. (Şura 38-39)
Allah'a ve Rasulüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da zaafa düşerseniz ve rüzgarınız gider. Sabredin, muhakkak ki Allah; sabredenlerle beraberdir. (Enfal 46)
Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir ümmet olsun. İşte kurtuluşa erenler bunlardır. (Ali İmran 104)
Birde Rabbimiz alemlere rahmet olarak gönderdiği Efedimiz (sas)'in hadislerine bakalım Allah'ın rasulu bize cemaati emretmiş mi etmemiş mi?
Efendimiz (sas): "Cemaat rahmettir, tefrika ise azaptır" buyurmaktadır. (Ahmed)
Yine şöyle buyurur: "Allah'ın eli cemaatle beraberdir." (Tirmizi)
"Bereket cemaatle beraberdir. " (İbn Mace)
Allah ve Rasulü müslümanlara bunu emretmiş ayrılıktan nehyetmiştir. Ozaman müslümana düşen cemaatten ayrılmamalı ve Allah yolunda kardeşler edinmelidir. Bir kimse Allah'ı hayatının her alanında -tevhid- ettiğini söyleyecek, ancak bu tevhid uğrunda kardeşler edinmeyecek öyle mi? Bu tam bir safsatadır. Allahu teala el vela ve'l berayı, imanın olmazsa olmasından sayıyor, peki bir kimse sahih imanı elde etmek için, ehl-i küfüre buğz ediyorsa, ehl-i imana sevgi gösterip ona sahip çıkması onlarla beraber olması gerekmez mi.?
Ferec ibnu'l cevzi (Rahimahullah) menakıbı imam Ahmed adlı eserinde şunları zikrediyor; "İmam ahmed bir beldede bir müslümanın olduğunu duyunca, gücü varsa yanına gider yoksa o beldeye giden kimselere onun halini ahvalini öğrenin diye tembih ederdi."
İşte müslümanlık bunu gerektirir, kardeşlik uhuvvet ve vahdeti gerektirir. Ey Müslümanın derdini dert edinmeyen, ona dua etmeyen, onun sıkıntısına üzülmeyen, onun ihtiyacını gidermek için aktivite yapmayan, onlardan berisin beriye kaçan, adına müslüman diyen, cemaatten ayrı kalan.
Bu nasıl bir inançtır ki? Allah (svt)'dan kork..!
Uzaktan sevmek müslümana yaraşır bir fiil değildir. Aralarına karışmalı onlarla cefa çekmeli dini ve dünyevi sıkıntılarda yardım etmeli ehlini sevmeli, tabiri caiz ise -tek tabanca- havasında takılmamalı. Haricin de kendini dunyada tek müslüman görenlere diyeceğim ancak şu olur. Madem ahdine sadıksın, akidene o kadar bağlısın ve asla taviz vermiyorsun, yollara düşüp kendi akiden üzere bulunan kimseleri araştırdın mı.? Bunu yapan varsa evinin odasının dışında bu akideyi sağlayabiliyor ona davet edebiliyorsa bu kimseyi bid'atçı fasık görmekle beraber -helal olsun- derim. Bunların sayısının bir elin parmağını geçecegine inanmıyorum. Ancak yineliyorum, müslümanlık uhuvvet, vahdet, sahiplenmek, birlik olmak, müslümanları sevmek, ehline dini ve dünyevi yardımda bulunmayı gerektirir.
Allah-u Teala bunun önemini bakın bakalım nasıl zikrediyor; "Kıyamet günü Allah-u Teala buyurur ki: Celalim için birbirlerini sevenler nerededir? Benim gölgemden başka gölge bulunmayan bu günde, ben onları gölgemde gölgeleyeceğim." (Muslim)
Bakın Muhammed bin abdullah (sas); mu'minleri nasıl tarif ediyor; "Mu'minlerin birbirlerine karşı sevgi ve merhametlerindeki örneği bir vücudun örneği gibidir. Bir azası rahatsızlandığında tüm vücut uykusuzluk ve ateşle ona ortak olur."(Buhari ve Müslim)
Yine Efendimiz (sas) şöyle buyurur; "Hiç biriniz kendisi için arzu ettiğini kardeşiniz içinde arzu etmedikçe iman etmiş olmaz." (Buhari ve Muslim)
Rasulullah (sas) şöyle buyurmuştur; Sizin cemaat halinde olmanız gerekir. Ayrılıktan, tek başına kalmaktan sakının, şüphesiz şeytan tek başına kalanla beraberdir, iki (hayır ehli) kişiden ise çok uzakta durur. Kim iman selameti ile ölüp cennetin tam ortasında olmak istiyorsa, cemaate yapışsın. Kim iyileri sevindiriyor kötüleri üzüyorsa o,gerçek bir mümindir." (Tirmizi, Ahmed, Hakim)
Yine Rasulullah (sas) ;"Kim cemaatten bir karış ayrılırsa, boynundan İslam bağını çıkarmış olur." (Ahmed)
Sahabenin kardeşlik bağlarına bakalım ve kıyas edilim, Allah yolunda kardeşlik neyi gerektirir, sahabenin nezdinde bu nasıl olur; Rasulullah tarafından birbirine kardeş ilan edilen Sa’d bin Rebi (rh), Abdurrahman bin Avf’a (rh) "Ben mal cihetiyle Medineli Müslümanların en zenginiyim, malımın yarısını sana ayırdım, evimin odalarını ikiye böldüm, istersen hanımlarımdan birini boşayayım onu sana nikahlayayım " demişti
Büyük Sahabi, cennetle müjdelenen 10 kişiden biri olan Abdurrahman bin Avf’ın (rh) verdiği cevap yapılan teklif kadar ibretlidir:
"Allah sana malını hayırlı kılsın. Benim onlara ihtiyacım yok. Bana yapacağın en büyük iyilik, içinde alış-veriş yaptığınız çarşının yolunu göstermendir" buyurmuştur.
Allah-u Ekber Allah-u ekber Allah-u ekber. İşte kardeşlik budur, işte cemaat şuuru budur, işte dünya cennetinin saadeti budur, işte Allah ve Rasülünü sevmek budur. İşte Allah'a, Rasüle ve emire itaat budur. İşte gerçek iman ehl-i budur. İşte imanın zirvesine çıkmış tadını almış kimselerin misali budur.!
Bakın Ebu Hureyre (rh) diyor ki: "Bir adam Rasulullaha geldi ve ona "Ey Allah'ın Rasulu, ben açlıktan bittim." dedi.
Rasulullah, hanımlarına bir adam gönderdi. Adam onlarda hiçbir yiyecek bulamadı. Bunun üzerine
"Bu adamı bu gece misafir edecek kimse yok mu? Allah ona rahmetini versin." buyurdu.
Bunun üzerine Ensar'dan bir kışı ayağa kalktı ve "Ben misafir ederim ya Rasulullah." dedi ve adamı alıp evine götürdü. Hanımına "Bu, Resulullahın misafiridir, bundan hiçbir şey esirgeme." dedi.
Hanımı: "Vallahi evde çocukların yiyeceğinden başka bir şey yoktur." dedi. Adam: "Çocuklar akşam yemeğini istediklerinde onları uyut gel, lambayı söndür. Bu gece karnımızı dürelim." dedi.
Hanımı bunları yaptı. Sonra ev sahibi hakkında sabahleyin Rasulullah şöyle buyurdu: "Allah falan adama ve falan kadına hayret etti. (Onları takdir etti). "İşte bunun üzerine bu ayet nazil oldu.
"Daha önce Medine’yi yurt edinmiş ve imanı kalplerinde yerleştirmiş olanlara gelince, onlar, kendi yurtlarına hicret eden din kardeşlerini severler, onlara verilen şeyden dolayı gönüllerinde bir kıskançlık duymazlar ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendi nefislerine tercih ederler, kim nefsinin ihtiraslarından korunur ise, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir" (Haşr-9)
İşte "ancak mü'minler kardeştir." ayetinin gereğini yerine getirmiş insanların misali,budur, kıyas edelim, bugün bizim kardeşlik anlayışımız nasıldır.? Gerçekten biz imanın tadına varmış mıyız.? herkes kendi cevabını kendisi bulsun.
İmam malik (Rahimahullah) ne güzel şöylemiş; "Cemaatte hoşunuza gitmeyen şeyler, ayrılıkta hoşunuza giden şeylerden daha hayırlıdır."
İşte ümmet'in imam'ı cemaati nasıl dile getirmiş, önemini belirtmek için ne kadar emin bir şekilde ilminin derinliğinden hakkı ortaya koymuş.
Ebu hanzala hoca ( FakkaAllahu Asrah) Nasihat ederken der ki; "Bir muhasebesini yapın bakalım, salih bir ortama girdiginizde, aldığınız zevke bakın ve oradan kalktığınızdaki halinize bakın, kalbiniz uçaçak gibi olur, Allah (svt) koşmak istersiniz, tıpkı Allah'ın "Rabbinize firar edin" buyruğundaki gibi...."
Konuyu çok dağıttık biliyorum, eksik gördüğüm şeyleri yazmaya çalıştım, ancak düşünün bu gerçektir. Cemaat olmadan belli bir yol katedemezsiniz, haramdan kendinizi sakındıramazsınız, yanlız başına bu -tevhid- akidesini muhafaza edemezsiniz, biz bunu kendi nefsimizden biliyoruz. Tevhid inançı sabitlik ister kıvraklığa tahamülü yoktur. Yazdıklarımızda kötü ve şerl'i olan nefsimizden ve şeytandandır, Doğru ve güzel olan mutlak Allah u tealadandır.
Ve Âhiru Da'vânâ Eni-l Hamdulillâhi Rabbi'l Âlemîn.
Yazan; Tewhid we Takwa
Yazan; Tewhid we Takwa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.