Adı Ahmed olan İbn Teymiyye’nin babasından itibaren geriye doğru atalarının adı şöyledir:
Abdu’l-Halim, Abdu’s-Selâm, Abdullah, el-Hıdır, Muhammed, el-Hıdır, Ali, Abdullah, Teymiyye el-Harrânî.
"Teymiyye" lakabı ile ilgili olarak şöyle denilmiştir: Onun beşinci dedesi olan Muhammed b. el-Hıdır, Teyma yolu üzerinden hacca gitmişti. Orada küçük bir kız çocuğu görmüştü. Geri döndüğünde ise hanımının bir kız doğurmuş olduğunu da görünce, Tebûk yakınlarındaki bir belde olan Teyma’ya nisbetle ey Teymiyye; Ey Teymiyye diye seslenince, ona bu lakab verilmiş oldu.
İbnu’n-Neccar dedi ki:
"Bize nakledildiğine göre dedelerinden Muhammed’i, annesi Teymiyye diye adlandırırdı. Teymiyye ise vaize bir kadın olup, daha sonra ona nisbet edildi ve onun adıyla tanınır oldu." (Bk. İbn Abdu'l-Hadî, el-Ukûdu'd-Durriyye, s. 4)
İbn Teymiyye 661 Rebiulevvel ayının onuna rastlayan bir pazartesi günü Şam topraklarından sayılan Harran’da dünyaya geldi. Şeyhu’l-İslam Takuyu’d-Din lakabı ile anıldı, künyesi Ebu’l-Abbas’dır.
Şeyhu’l-İslam lakabının anlamı ile ilgili olarak çeşitli açıklamalar yapılmıştır:
Bu açıklamaların en güzeli, müslüman olarak yaşlanmış (şeyh, ihtiyar olmuş) kişi demektir. O bu lakabı ile daha önce geçmiş benzerlerinden farklı bir özelliğe sahip ve bu hususta esenliğe kavuşacağı belirtilen müjde vaadini elde etmiş gibidir:
"Her kimin müslüman olarak bir saçı ağarırsa, bu onun için kıyamet gününde bir nur olacaktır." (Sahih bir hadis olup, Ahmed, Tirmizî ve Nesaî bunu, Amr b. Abse'den rivayet etmiştir. İbn Kesir Tefsirde (VIII, 429) hadisin çeşitli senedlerini kaydettikten sonra: "Bunlar ceyyid ve kavî isnadlardır" demektedir. Ayrıca bk. Sahihu'l-Camî, 6183.)
Diğer bir açıklamaya göre şeyh, avamın örfünde dayanak ve destek olan kişi yani yüce Allah’tan sonra her türlü sıkıntıda başvurdukları kişi demektir.
Bir diğer açıklamaya göre o kendi yakınlarının yolundan gitmekle Şeyhu’l-İslam’dır. Yani gençlerin kötü ve cahilce davranışlarından kurtulmuş kimsedir. O farz ve nafile bütün amellerinde sünnete uygun hareket eden bir kişi demektir. (Bu husustaki çeşitli açıklamalar için bk. er-Reddu'l-Vâfir, s. 50)
Bu isimlendirme eskiden beri kullanılmıştır. Bunu İmam Şafîi, İmam Ahmed b. Hanbel ve başkaları da kullanmıştır. (Bk. er-Reddu'l-Vafir, s. 55. dipnot.)
Ailesi olan Teymiyye hanedanı Harran’da köklü bir ailedir. İlim ve dine bağlılığı ile ün salmıştır.
Dedesi Ebu’l-Berekât Mecdu’d-Din Hanbelî ileri gelen ilim adamlarının büyüklerindendir. eş-Şevkanî’nin "Neylu’l-Evtar"adı ile şerhettiği "el-Munteka min Ahbari’l-Mustafa" adlı eser onun te’liflerinden birisidir.
Babası Şihabu’d-Din Abdu’l-Halim Ebu’l-Mehasin babasından sonra meşihat makamını üstlenmiş ve Ebu’l-Abbas ile Ebu Muhammed adındaki oğullarına ilim öğretmiştir.
Kardeşi Ebu Muhammed Şerefu’d-Din, Hanbelî mezhebinde oldukça ileri derecede fıkhî bir seviyeye ulaşmıştı.
Öğrencisi İbn Abdu’l-Hadî şöyle demektedir:
"Kendilerinden ilim dinleyip, bellediği hocaları ikiyüzden daha fazladır." (el-Ukudu'd-Durriyye, s. 4)
Bunların en ünlülerinden:
1 - Şemsu’d-Din Ebu Muhammed Abdu’r-Rahman b. Kudame el-Makdisî. 682 h. yılında vefat etmiştir.
2 - Eminu’d-Din Ebu’l-Yemen Abdu’s-Samed b. Asâkir ed-Dımeşkî eş-Şafîi. 686 h. yılında vefat etmiştir.
3 - Şemsu’d-Din Ebu Abdillah Muhammed b. Abdi’l-Kavi b. Bedran el-Merdavî. 703 h. yılında vefat etmiştir.
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye köklü bir ekolün temsilcisidir.
Onun hayatta olduğu dönemde pekçok ilim adamı bu ekolün öğrenciliğini yapmış, günümüze kadar onun pekçok eseri vasıtası ile de hala bu ekole mensub olup, öğrenciliğini yapanların varlığı sürmektedir.
İbn Teymiyye’ye öğrencilik yapanların meşhurlarından bazıları:
1 - Şemsu’d-Din b. Abdi’l-Hadî. 744 h. yılında vefat etmiştir.
2 - Şemsu’d-Din ez-Zehebî. 748 h. yılında vefat etmiştir.
3 - Şemsu’d-Din İbnu’l-Kayyim. 751 h. yılında vefat etmiştir.
4 - Şemsu’d-Din İbn Müflih, el-Fûru’ ve el-Âdâbu’ş-Şer’iyye adlı eserlerin müellifi. 763 h. yılında vefat etmiştir.
5 - Ünlü tefsirin müellifi İmâdu’d-Din İbn Kesir. 774 h. yılında vefat etmiştir.
Hanbeli mezhebine mensub bir kişi olarak yetişti. Daha sonra hakkında ez-Zehebî’nin sözünü ettiği şu noktaya ulaştı:
"Şu ana kadar pek çok yıldan bu yana muayyen bir mezhebe bağlı olmaksızın, aksine delile dayalı olan görüşe göre fetva vermektedir.
Katıksız sünnetin ve selef yolunun zaferi için çalışmıştır. Bu yolun lehine birçok delil, önerme ve daha önce başkasının göstermediği hususları delil olarak kendisi ortaya koymuş, öncekilerin ve sonrakilerin kullanmaktan çekindikleri ifade ve sözleri kendisi cesaretle dile getirmiştir." (Bk. er-Reddu'l-Vâfir, s. 7)
Akidesinin ne olduğu hakkında bizzat kendisinin yazmış olduğu şu kaside ile bize şöylece cevab vermektedir:
"Ey mezhebimi ve akidemi soran kişi! Doğru yolu bulmak için soru sorana, doğru yolda gitmek ihsan edilsin.
Sözünü tahkik ederek söyleyen, bundan yan çizmeyen ve değiştirmeyenin sözüne kulak ver.
Bütün ashabı sevmek benim yolumdur, bu sevgiyle onlara yakın olmayı, Allah’a yakın olmaya bir vesile (yol) sayarım.
Herbirisinin pek açık-seçik kadri ve fazileti vardır, fakat aralarından es-Sıddiyk daha da faziletlidir.
Kur’an hakkında âyetlerinde geçenleri söylerim, o kadimdir, Allah tarafından indirilmiştir.
İlahi sıfata dair bütün âyetleri ilk tarzda nakledildiği şekilde hak olarak kabul ederim.
Bunun mesuliyetini de bu nakli yapanlara havale ederim ve bu hususta hertürlü tahayyüle karşı onu korurum.
Kur’ân’ı bir kenara itip de söylediği söze: el-Ahtal dedi ki... diye delil getiren ne çirkin iş yapmış olur!
Mü’minler Rablerini hak olarak göreceklerdir. Ve keyfiyetsiz olarak (hadiste belirtildiği üzere) semaya iner.
Mizanı ve kendisinden içip, susuzluğumu gidereceğimi ümit ettiğim Havzı ikrar ve kabul ederim.
Aynı şekilde cehennemin üstünde uzatılacak sıratı da. Muvahhid olanları kurtulacak, diğerleri ise terkedileceklerdir.
Cehennem ateşine bedbaht olan bir kimse ilahi hikmet gereği girecektir, takva sahibi olan kişi de aynı şekilde cennete girecektir.
Canlı ve aklı başında herkesin kabrinde ameli kendisiyle birlikte olacak ve ona kabirde soru sorulacaktır.
İşte Şafîi’nin de, Malik’in de, Ebu Hanife’nin de sonra da Ahmed’in de nakledilegelen akidesi budur.
Eğer onların izledikleri yola uyarsan, ilahi tevfike mazhar olursun. Eğer bid’at bir yol ortaya koyarsan, kimse senin bu yolunu dayanak kabul etmez." (Bk. Cilâu'l-Ayneyn fi Muhakemeti'l-Ahmedeyn, s. 58)
Eserleri hakkında ez-Zehebî şunları söylemektedir:
"Şeyhu’l-İslam Takıyu’d-Din Ebu’l-Abbas Ahmed b. Teymiyye -Radıyallahu anh-’ın te’lif ettiği eserleri topladım, bunların bin esere vardıklarını tesbit ettim. Daha sonra da onun başka eserlerini de gördüm." (Bk. er-Reddu'l-Vâfir, s. 72)
Onun değerli öğrencisi İbn Kayyim el-Cevziyye de"Esmâu Müellefâti İbn Teymiyye" adını verdiği ve Salahu’d-Din el-Müneccid’in tahkiki ile Beyrut Daru’l-Kutubi’l-Cerdîe’de basılmış, te’lif ettiği eserlere ait bir eser de yazmıştır.
Güzel bir tasnif, güzel bir ibare, düzenleme, taksim ve açıklama noktasında oldukça yetkin idi. Bu hususa onun hasmıİbnu’z-Zemelkanî bile tanıklık etmiştir. (Aynı eser, s. 105)
İbn Teymiyye ibranice’yi, latince’yi konuşur idi. (Evraku'n-Mecmuatun min Hayati Şeyhi'l-İslam, s. 66)
Bunu şu sözlerinden anlamaktayız:
"İbranice lafızlar bir dereceye kadar Arapça lafızlara yakınlaşmaktadır. Nitekim isimler büyük iştikak noktasında birbirine oldukça yaklaşmaktadır. Ben kitab ehli arasında müslüman olmuş birtakım kimselerden Tevrat’ın İbranice lafızlarını dinledim. Her iki dilin birbirine oldukça yakın olduklarını gördüm. Öyle ki sonunda sırf Arapça bilgime dayanarak onların İbranice konuşmalarının birçoğunu anlar oldum. (Nakdu'l-Mantık, s. 93)
Ahlâkî niteliklerinden birisi de cömert bir şahsiyet oluşu idi. Bu onun fıtri bir özelliği idi. Cömertlik için kendisini ayrıca zorlamazdı. Yiğitti, dünyaya karşı zahid idi. Hiçbir şekilde dünyaya bağlı değildi. Haramlara düşmek korkusuyla pekçok mübahı terkederdi.
Yaratılışı itibariyle taşıdığı niteliklere gelince beyaz tenli, saç ve sakalları siyah, ağarmış saçları azdı. Saçları kulaklarının yumuşaklarına kadar ulaşırdı, gözleri adeta konuşan iki dil gibi idi. Orta boylu, omuzları geniş, yüksek sesli, fasih süratle okuyan bir kişi idi. Sertleştiği olurdu ama hilm özelliği ile o sertliğini bastırabiliyordu. (Bk. İbn Hacer, ed-Dureru'l-Kâmile, I, 151 ez-Zehebî'den naklen.)
Allah ona rahmet etsin hem diliyle, hem kalemi ile hem de eliyle cihad etmiş, tatarlara karşı savaşmış, müslümanları onlara karşı harekete getirmeye çalışmıştır.
702 h. yılında Şekhab vakasında ön saflarda çarpışmış, Merc es-Suffer günü diye bilinen çarpışmada onlara karşı sebat göstererek, yerinden ayrılmamıştı.
Tatarların hükümdarı Kazan’ın huzuruna girip, onunla cesareti dolayısıyla hazır bulunanları dehşete düşürecek şekilde konuşmuştur.
Aynı şekilde müslüman toprakları Tatarlara teslim etmek noktasına gelen Mısır Sultanını da tehdit etmiştir.
(Burada bu değerli imamın hakkını verebilmek ve garezkârların şüphelerini reddetmek için sözü biraz uzatmış oldum.)
Arkadaş ve öğrencilerinden çok, onun düşmanları ve onun seviyesinde olan ilim adamları Şeyhu’l-İslam’dan övgüyle söz etmişlerdir. Hatta İbn Nâsıru’d-Din ed-Dımeşkî ondan övgüyle söz eden çağdaşlarından seksen ilim adamından daha fazlasını saymış ve bu hususa dair ünlü kitabı "er-Râddu’l-Vâfir” adlı eserini yazmıştır. Bu eserde 841 yılında vefat eden ve İbn Teymiyye hakkında "Şeyhu’l-İslam" diyen bir kimsenin kâfir olacağını iddia eden el-Alâ el-Buharî diye ün salmış, Muhammed b. Muhammed el-Acemî’nin görüşlerini red etmektedir.
İşte ben sözü geçen bu eserden gerek İbn Teymiyye’nin çağdaşı, gerek müellif İbn Nasiru’d-Din’in çağdaşı olan en ünlü ilim adamlarının birtakım sözlerini seçtim. Bizzat ona öğrencilik etmiş bulunan İbnu’l-Kayyim, İbn Kesir ve İbn Abdi’l-Hadî gibi öğrencilerinin ona dair övgü dolu sözlerini ayrıca kaydetmedim. Çünkü bunlar pekçok ve bilinen şeylerdir.
Ondan hayırla söz edip, onu öven ve müslümanlar arasındaki konumunu açıklığa çıkartanların bazıları:
1 - "Uyûnu’l-Eser fi’l-Meğâzîl ve’ş-Şemaili ve’s-Siyer"adlı eserin müellifi olan İbn Seyyidi’n-Nas (v. 734 h.) hakkında şunları söylemektedir:
"Ben onu bütün ilimlerde pay sahibi gördüm. Nerdeyse sünnete dair bütün rivayetleri ezberlemişti. Tefsire dair söz söyledi mi bu işin sancağını yüklenmiş olduğu görülürdü. Fıkha dair fetva verdi mi en ileri noktaya ulaşmış olduğu, hadise dair konuştu mu hadis ilim ve rivayetinde oldukça ehil olduğu, mezheb ve fırkalar hakkında konuştu mu bu hususta ondan daha etraflı bilgi sahibi kimsenin görülemediği, onun ilerisinde bu hususların kimse tarafından idrâk edilemediği anlaşılırdı. Kısacası bütün ilim dallarında akranlarından ileri idi. Onu gören hiçbir göz onun benzerini görmemiştir. Hatta kendisi bile kendisi gibisini görmüş değildir."
2 - "Siyer-u A'lami’n-Nubelâ"nın müellifi Şemsu’d-Din ez-Zehebî (v. 748) dedi ki:
"Benim gibi bir kimsenin onun niteliklerine dair söz söylemesinden çok daha büyüktür. Eğer Kâbe’de Hacer-i Esved’in bulunduğu rükün ile Makam-ı İbrahim arasında bana yemin ettirilecek olsa, hiç şüphesiz benim gözüm onun gibisini görmemiştir, diye yemin ederim. Allah’a yemin ederim bizzat kendisi bile ilim bakımından kendi benzerini görmüş değildir."
Bir başka yerde de şunları söylemektedir:
"Henüz buluğa ermeden Kur’an ve fıkıhı okudu, tartıştı, delilleriyle, görüşlerini ortaya koydu. Yirmi yaşlarında iken ilim ve tefsirde oldukça ileri dereceye ulaştı, fetva verdi ve ders okuttu. Pek çok eserler yazdı, daha hocaları hayatta iken büyük ilim adamları arasında sayılır oldu. Develere yük teşkil edecek kadar pek büyük eserler yazdı. Bu sırada onun yazdığı eserler belki dörtbin defter, belki de daha fazla tutar. Cuma günlerinde seneler boyunca herhangi bir kitaba başvurmaya gerek görmeksizin yüce Allah’ın kitabını tefsir etti. Fışkıran bir zeka idi, pekçok hadis dinlemiştir. Kendilerinden ilim bellediği hocalarının sayısı ikiyüzü aşkındır. Tefsire dair bilgisi en ileri noktadadır. Hadis, hadis ravileri (Ricâli), hadisin sahih olup olmamasına dair bilgisine hiçbir kimse ulaşamaz. Fıkhı, nakli -dört mezheb imamının da ötesinde- ashab ve tabîin’in görüşleri eşsizdi. Mezheb ve fırkalara dair, usul ve kelâma dair bilgisine gelince, bu hususta onun seviyesinde bir kimse bilmiyorum. Dile dair geniş bir bilgisi vardı, Arapçası oldukça güçlü idi. Tarih ve siyere dair bilgisi şaşırtıcı idi. Kahramanlık, cihad ve atılganlığı ise nitelendirilemeyecek kadar, anlatılamayacak kadar ileri idi. Örnek gösterilecek derecede çok cömert idi. Yemekte ve içmekte az ile yetinir, zühd ve kanaat sahibi bir kimse idi."
3 - "Tabakatu'ş Şafîiyye el-Kübrâ" adlı eserin müellifiTacu’d-Din’in babası Takıyu’d-Din es-Subkî -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- şunları söylemektedir:
"Aklî ve şer’î ilimlerdeki geniş bilgisi, üstün kadri ve kaynayıp coşan denizi andıran hali ile ileri zekası, içtihadı ile bütün bu alanlarda anlatılamayacak ileri dereceye ulaşmıştı..." dedikten sonra şunları söylemektedir:
"Bana göre o bütün bunlardan daha büyük, daha üstündür. Bununla birlikte yüce Allah ona zühd, vera, dindarlık, hakka yardımcı olmak, hakkı yerine getirmek gibi özellikleri vermişti; bütün bunları da yalnızca Allah için yapardı. Bu hususta selef-i salihin izlediği yolu izlerdi. Bu konuda çok büyük bir pay sahibi idi. Bu dönemde hatta uzun dönemlerden beri onun benzeri görülmüş değildir."
4 - Muhammed b. Abdi’l-Berr eş-Şafîi es-Sübkî (v. 777)’de şunları söylemektedir:
"İbni Teymiyye’ye cahil bir kimse ile yanlış kanaat ve görüşlere sahib bir kimseden başkası buğzetmez. Cahil bir kimse ne söylediğini bilmez, yanlış kanaat sahibi kimseyi ise sahib olduğu yanlış kanaat onu bilip tanıdıktan sonra hakkı söylemekten alıkoyar."
5 - Hasımlarından birisi olan Kemalu’d-Din b. ez-Zemelkanî eş-Şafîi (v. 727) Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye hakkında şunları söylemektedir:
"Herhangi bir ilim dalına dair kendisine soru sorulacak olursa, onu gören ve onu dinleyen bir kimse, onun bu ilim dalından başka bir şey bilmediğini zanneder ve bu seviyede kimsenin o ilmi bilmediğine hükmederdi. Diğer mezheblere mensub fukaha onunla birlikte oturduklarında kendi mezhebleri ile ilgili olarak daha önceden bilmedikleri şeyleri ondan öğrenirlerdi. Herhangi bir kimse ile tartışıp da hasmı tarafından susturulduğu bilinmemektedir. İster şer’î ilimler olsun, ister başkaları olsun herhangi bir ilim hakkında söz söyledi mi mutlaka o ilim dalının uzmanlarından ve o ilmi bilmekle tanınanlardan üstün olduğu ortaya çıkardı. Beşyüz yıldan bu yana ondan daha ileri derecede hadis hıfzetmiş kimse görülmüş değildir."
6 - Mâlikî ve (sonraları) Şafîi mezhebine mensub İbn Dakîk el-Iyd (v. 702 h.) onun hakkında şöyle demektedir:
"İbn Teymiyye ile biraraya geldiğimde bütün ilimlerin onun gözü önünde bulunduğunu, bu ilimlerden istediğini alıp, istediğini bırakan bir kişi olduğunu gördüm."
7 - Aslen İşbilyeli, Dımaşk’lı (v. 738 h.) el-Birzâlî Ebu Muhammed el-Kasım b. Muhammed, İbn Teymiyye hakkında şunları söylemektedir:
"Hiçbir hususta arkasından yetişilemeyecek bir imamdı. İçtihad mertebesine ulaşmış ve müçtehidlerin şartları kendisinde toplanmıştı. Tefsirden söz etti mi aşırı derecedeki ezberleri dolayısıyla, güzel sunması ile herbir görüşe tercih zayıflık ve çürütmek gibi layık olduğu hükmü vermesiyle ve herbir ilme dalabildiğine dalması ile insanları hayrete düşürürdü. Huzurunda bulunanlar onun bu haline şaşırırlardı. Bununla birlikte o zühd, ibadet, yüce Allah’a yönelmek, dünya esbabından uzak kalıp, insanları yüce Allah’a davet etmeye de kendisini büsbütün vermiş bir kimse idi."
8 - Şafîi mezhebine mensub Dımaşk’lı ve Tehzibu’l-Kemâl adlı eserin sahibi Ebu Haccac el-Mizzî de (v. 742 h.) Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye hakkında şunları söylemektedir:
"Onun benzerini görmedim, kendisi de kendi benzerini görmüş değildir. Allah’ın kitabı ve Rasûlünün sünneti hakkında ondan daha bilgilisini, her ikisine ondan daha çok tabi olanı görmüş değilim."
Bir seferinde de şöyle demiştir:
"Dörtyüz yıldan bu yana onun benzeri görülmemiştir."
9 - Fethu’l-Barî adlı eserin müellifi İbn Hacer el-Askalânî(v. 852 h.) onun hakkında şunları söylemektedir:
"En hayret edilecek hususlardan birisi de şudur: Bu adam Rafızî, Hulûlcüler, İttihatçılar gibi bid’at ehline karşı bütün insanlar arasında en ileri derecede duran bir kimse idi. Bu husustaki eserleri pekçok ve ünlüdür. Onlara dair verdiği fetvaların sınırı yoktur."
Yine onun hakkında şunları söylemektedir:
"Şeyhu’l-İslam Takıyu’d-Din’in, kanaatlerini kabul edenin de, etmeyenin de çokça istifade ettiği ve herbir yana dağılmış eserlerin müellifi ünlü öğrencisi Şemsuddin İbn Kayyim el-Cevziyye dışında eğer, hiçbir eseri bulunmasaydı dahi, bu bile İbn Teymiyye’nin ne kadar yüksek bir konuma sahib olduğunu en ileri derecede ortaya koyardı. Durum böyle iken bir de gerek akli, gerek nakli ilimlerde Hanbeli mezhebine mensup ilim adamları şöyle dursun, çağdaşı olan Şafîi ve diğer mezheblere mensup en ilerideki önder ilim adamları akli ve nakli ilimlerde oldukça ileri ve benzersiz olduğuna da tanıklık etmişlerdir."
10 - "Umdetu’l-Karî Şerhu Sahihi’l-Buharî" adlı eserin müellifi Halefî Bedru’d-Din el-Aynî (v. 855 h.) Şeyhu’l-İslam hakkında şunları söylemektedir:
"O, faziletli, maharetli, takvâlı, tertemiz, vera’ sahibi, hadis ve tefsir ilimlerinin süvarisi, fıkıh ve hadis usulü ve fıkıh usulü ilimlerinde gerek anlatımı ve gerek yazımı itibariyle ileri derecede idi. Bid’atçilere karşı çekilmiş yalın kılıçtı. Dinin emirlerini uygulayan büyük ilim adamı, marufu çokça emreden, münkerden çokça alıkoyandı. Son derece gayretli, kahraman ve korku ve dehşete düşüren yerlerde atılgan, çokça zikreden, oruç tutan, namaz kılan, ibadet eden bir kimse idi. Geçiminde kanaatkarlığı seçmiş, fazlasını istemeyen bir kimse idi. Oldukça güzel ve üstün şekilde sözlerine bağlı kalır, çok güzel ve değerli işleriyle vaktini değerlendirirdi. Bununla birlikte aşağılık dünyalıktan da uzak kalırdı. Meşhur, kabul görmüş ve tenkid edilebilecek bir kusuru bulunmayan, nihaî sözü kestirip atan fetvaları vardır."
Onun şan ve şerefine dil uzatan kimselere karşı savunarak ve bu gibi kimseleri yeren bir üslubla da şunları söylemektedir:
"Ona dil uzatan kimse ancak gülleri koklamakla birlikte hemen ölen pislik böceği gibidir. Gözünün zayıflığı dolayısıyla ışık parıltısından rahatsız olan yarasaya benzer. Ona dil uzatanların tenkid edebilme özellikleri de yoktur, ışık saçıcı, dikkate değer düşünceleri de yoktur. Bunlar önemsiz şahsiyetlerdir. Bunlar arasından onu tekfir edenlerin ise ilim adamı olarak kimlikleri belirsizdir, adları, sanları yoktur.
En yaygın bilinen hususlardan birisi de şeyh, imam, büyük ilim adamı Takıyu’d-Din İbn Teymiyye’nin en faziletli ve üstün şahsiyetlerden, eşsiz ve pek kapsamlı belge ve delillerden birisi olduğudur. Onun sahib olduğu edep ve terbiye, ruhları besleyen bir ziyafeti andırırdı. Onun seçkin sözleri adeta duyguları harekete getiren hoş bir içkiyi andırırdı. Oldukça ileri derecede düşünürlerin olgun meyveleri gibi idi. Onun bu alandaki tabiatı çiğlikten ve çirkinlikten son derece uzaktı. Üzerleri örtülü pekçok hususun örtüsünü açan kişi idi ve böylelikle kapalılıkları gideren zındıkların, inkârcıların dine dil uzatmalarına karşı dinin savunucusu, peygamberlerin efendisinden gelen rivayetleri ilmi tenkide tabi tutan ashab ve tabîinden gelen rivayetleri de tenkid süzgeçinden geçiren bir şahsiyet idi."
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye’ye çağdaşı, mutasavvıf, kelamcı ve bid’atçi düşmanlarından çokça iftiralarda bulunulduğu gibi, çağından sonra günümüze kadar da (bu durum)devam etmiştir. Ancak bu iftiralar arasında en şaşırtıcı olup hasım bid’atçilerin dayanak kabul ettikleri iftira ise gezgin İbn Batuta’nın,"Rihletu İbn Batuta (İbn Batuta Seyehatnamesi)" diye tanınıp meşhur olmuş "Tuhfetu’l-Enzar..." adını taşıyan eserinde -Allah’tan layıkı ile muamele görmesini dileriz- söylediği şu sözlerdir:
"726 yılı muazzam ramazan ayı 9’una tesadüf eden perşembe günü Şam’ın Dımaşk şehrine vardım... Dımaşk’ta Hanbeli fukahasının büyüklerinden Şam’ın büyüğü ve çeşitli ilim dalları hakkında söz söyleyen Takıyu’d-Din İbn Teymiyye vardı. Ancak aklı pek yerinde değildi. Dımaşk’lılar onu çokça ta’zim eder, o da minbere çıkıp, onlara vaazlar verirdi..." diye sözlerini sürdürür ve daha sonra şunları söyler:
"Caminin minberinde insanlara vaaz ederken cuma gününde huzurunda bulundum. Onlara öğüt veriyordu, söylediği sözler arasında şu da vardı:
Allah dünya semasına benim şu inişim gibi iner, dedi ve minberin basamaklarından bir basamak indi. İbnu’z-Zehradiye bilinen Malikî mezhebine mensup bir fakih ona karşı çıktı ve onun söylediği bu sözü reddetti. Fakat herkes bu fakihe karşı çıktı, elleriyle, ayakkabılarıyla onu alabildiğine vurdular ve nihayet sarığı da düştü..." Ve daha başka yalan ve iftiraları bunların akabinde sıralamaya devam etmektedir. (bk. er-Rıhle, I, 102, 109, 110, Tahkik: Dr. Ali el-Muntasır el-Kettanî, Müessesetu'r-Risale baskısı. )
İbn Batuta’nın sözleri bunlar, iftirası bu. Bundan dolayıŞeyh Ahmed b. İbrahim b. İsa "el-Kasidetu’l-Nüniyye"(Bk. Şerhu'l-Kasidetü'n-Nüniyye,1, 497. ye yazdığı şerhinde şu sözleri söylemektedir:
"Böyle bir yalandan Allah’a sığınırız. Bu yalanı söyleyen Allah’tan korkmaz, bu iftirada bulunan utanmaz mı?
Nitekim hadis-i şerif’te: "Eğer utanmazsan dilediğini yapabilirsin" diye buyurulmuştur. (Sahihtir. Buharî, Edeb Babu iza lem testehi... da rivayet etmiştir. Fethu'l-Barî, X, 523. Hadisin baştarafları da şöyledir: "Nubuvvet kelâmından insanlara erişenlerden birisi de şudur...")
Bu yalan o kadar açıktır ki ayrıca bunu uzun boylu reddetmeye gerek yoktur. Bu iftiracı ve yalancıya karşı Allah yeter. Çünkü bu şahıs Dımaşk’a 726 yılı 9 Ramazan tarihinde girdiğini söylemekte. Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye ise o sırada el-Kal’a’da hapsedilmiş bulunmakta idi. Nitekim onun öğrencisiHafız Muhammed b. Ahmed b. Abdu’l-Hadi "Tabakatu’l-Hanâbile" adlı eserinde ile Hafız Ebu’l-Ferac Abdu’r-Rahman b. Ahmed b. Receb'in belirttikleri gibi güvenilir ilim adamları bunu böylece zikretmişlerdir. Hafız Ebu’l-Ferac sözü geçen "Tabakat"ında İbn Teymiyye’nin biyografisini yazarken şunları söylemektedir:
"Şeyh (İbn Teymiyye) 726 yılı, Şa’ban ayından, Zü’lkade’nin 28. gününe kadar el-Kal’a’da (hapis) kaldı." (Bk. ez-Zeyl alâ Tabakati'l-Hanâbile, II, 405.)
İbn Abdi’l-Hadî ayrıca onun oraya altı Şa’ban’da girdiğini de ekler. (Bk. İbn Abdi'l-Hadî, el-Ukudu'd-Dürriyye, s. 218.)
Şimdi bu iftiraya bir bakalım. Bu şahıs onun huzurunda bulunduğundan ve bu sırada minberde insanlara vaz-u nasihatte bulunduğundan sözetmektedir. Bunun gerçekle ilgisini bir bilebilseydik! Acaba caminin minberi Dımaşk Kal’asının içlerine mi intikal etti?
Halbuki İbn Teymiyye belirtilen tarihte sözü edilen kaleye girdiğinde ancak naşı üzerinde dışarı çıkmıştı. Hafız İmadu’d-Din İbn Kesir "Tarihinde bunu böylece kaydetmektedir. (Bk. el-Bidaye, XIV, 123.)
İbn Kesir'in el-Birzalî'den naklen zikrettiğine göre İbn Teymiyye'nin ikindi sonrası 16 Şaban Pazartesi günü girdiği şeklindedir. Durum ne olursa olsun, bu Mağrib'li yalancının Şam'a girişinden önce onun hapse girdiği muhakkaktır. O ise 9 Ramazan'da Şam'a girmiştir. el-Birzalî ile İbn Kesir'in ondan naklen zikrettiğine göre İbn Teymiyye'nin Kal'a hapsine girişi ile İbn Batuta'nın Dımaşk'a girişi arasında yirmiüç gün, İbn Abdu'l-Hadî'nin zikrettiğine göre ise ikisinin girişi arasında otuzüçgünlük bir fark vardır.)
Böylelikle bu hususta yapılacak açıklamalar nihaî maksadına ulaşmış bulunuyor.
İbn Batuta’nın çokça yalan söylediğinin delillerinden birisi de onun bu seyahatnamesinde naklettiği çok acaib hikâyeleridir. O kadar ki İbn Haldun bu seyahatnameden bir miktar nakillerde bulunduktan sonra şunları söylemektedir:
"...Onun anlattığı şeylerin çoğunluğu Hint ülkesinin hükümdarı ile ilgili olup onu dinleyenlerin çokça garib karşılayacağı halleri ile ilgili anlattıklarıdır... Nihayet o bu kabilden hikayeler anlattı, bu sefer insanlar kendi aralarında onun yalancı olduğunu söylemeye koyuldular. O günlerde Sultan Faris b. Vardar’ın veziri ile karşılaştım. Bu hususta onunla konuştum ve ben bu adamın insanlar tarafından yaygın bir şekilde yalanlanmış olması dolayısıyla vermiş olduğu haberleri kabul etmediğini gördüm." (İbn Haldun, Mukaddime, II, 565, Tahkik: Ali Abdu'l-Vahid Vafi)
O halde İbn Haldun rivayet ettiği haberlerin çokça garib oluşları sebebiyle İbn Batuta’nın doğruluğunda şüphe etmektedir. İbn Teymiyye’ye dair naklettiği rivayetten daha garibi de yoktur.
Diğer taraftan İbn Batuta’nın Hindistan’ı ziyareti esnasında naklettiği garib hadiselerden birisi de şu sözleriyle anlattıklarıdır:
"Nihayet Beşay dağına vardık, orada salih Şeyh Ata Evliya'nın zaviyesi de vardır. "Ata" türkçede baba demektir, "evliya"da Arapça bir kelimedir. Anlamı evliyaların babası demek olur. Aynı şekilde ona "si sad sale" de denilir. Farsça’da "si sad" üçyüz "sale" de yıl anlamındadır. Onların belirttiklerine göre o üçyüzelli yaşında imiş. Onlar bu kişi hakkında güzel inançlara sahibtirler..."
Daha sonra şunları söyleyinceye kadar sözlerini sürdürür:
"Yanına girdik, ona selam verdim, boynuma sarıldı. Cismi nemli idi, ondan daha yumuşak bir cisim görmedim. Onu gören kişi ise elli yaşında olduğunu zanneder. Bana naklettiğine göre herbir yüz yaşında saçları ve dişleri (yeniden) çıkar..." (Rihle, 1, 466.)
Bu seyahatnamede ne kadar uydurma, yalan ve iftira bulunduğunu ancak Allah bilir.
Allah, İbn Teymiyye’ye geniş geniş rahmetini ihsan etsin, zalimlerin tuzakları ise mutlaka boşa çıkar.
İbn Teymiyye’nin hasımları onun birçok mihnetlere düşmesine sebeb teşkil etmişlerdir ki; bunlar fetvalarına ve görüşlerine muhalefet etmesi kendilerine çokça ağır gelen fukaha, mutasavvıf ve kelamcılar arasındandır.
Defalarca hapse atıldı. Bunlardan birisi de 26 Ramazan cuma gününe tesadüf eden 705 h. yılındadır. Bayram gecesi el-Cub'de bir başka yere nakledildi ve tam bir yıl orada mahpus kaldı. Daha sonra 23 Rebiulevvel 707 hicri yılında hapisten çıktı.
Arkasından bir başka sefer sufilerden birisinin davası dolayısıyla bir daha hapse atıldı ve ramazan bayramı günü 709 yılında çıktı. 726 yılında bir defa daha mihnete uğradı, fetva vermesi yasaklandı ve tutuklandı. Bu da 10 Şaban Cuma gününe tesadüf ediyordu. İki yıl ve birkaç ay hapiste kaldı. Pazartesi gecesi de 20 Zülkade 728 yılında vefat etti. Cenazesine gelenlerin haddi hesabı yoktu.
İmam Ahmed’in şu sözlerine canlı bir örnekti.
"Bid’at ehline deyiniz ki: Bizim ve sizin aranızda fark cenazelerde bulunmalar olsun."
İşte bu şekilde davet, cihad, ders vermek, fetva, te’lif, tartışma, selef’in metodunu savunmakla dopdolu bir hayattan sonra vefat etti. Ne evlendi, ne cariye edindi, ne de geriye mal mülk bıraktı.
Yüce Allah ona bol bol rahmetini ihsan etsin, cennetin geniş yerleri makamı olsun. Bize, İslam’a ve müslümanlara yaptığı hizmetlerin karşılığında Allah onu en hayırlı şekilde mükâfatlandırsın.
1- İbn Kesir, el-Bidaâye ve’n-Nihâye (XIV, 4, 7-23, 36-39, 44, 48, 53-55, 67, 97, 123, 135-140, 143)
2- İbn Hacer, ed-Duraru’l-Kâmine, 1, 144
3- eş-Şevkanî, el-Bedru’t-Talî’, 1, 63
4- ez-Zehebî, Tezkiratu’l-Huffâz, IV, 1496
5- İbn Receb, ez-Zeylu alâ Tabakati’l-Hanabile, II, 387
6- Tabakatu’l-Müfessirîn, 1, 45.
7- Suyutî, Tabakatu’l-Huffâz, 520
8- el-Kütübî, Fevâtu’l-Vefeyât, I, 74
9- es-Seh'avî, el-I’lânu bi’t-Tevbih limen Zemme’t-Tarih, Tahkik Rovental, Kontrol Salih el-Ali, s. 111, 136, 137, 294, 307, 352.
10- Sıddiyk Hasen Han, et-Tacu’l-Mükellel, s. 420, 431.
Eskiden de, günümüzde de onun için özel biyografiler de yazılmıştır. Bunların en önemlileri:
1- İbn Nasıru’d-Din ed-Dımaşkî, er-Reddu’l-Vâfir.
2- İbn Abdi’l-Hadî, el-Ukud'u-l Durriyye fi Menakibi İbn Teymiyye.
3- Mer’î el-Keramî, el-Kevakihlu’d-Durriyye fi Menakibi İbn Teymiyye.
4- Mer’î el-Keramî, eş-Şehâdetu'z - Zekiyye fi Senai’l-Eimmeti ale'bni Teymiyye.
5- el-İstanbulî, İbn Teymiyye Batalu’l-İslahi’d-Dinî.
6- Selim el-Hilalî, İbn Teymiyye el-Müfterâ aleyh.
7- Muhammed Ebu Zehra, İbn Teymiyye Hayatuhu ve Asruhu.
8- Ebu’l-Hasen en-Nedvî, Ricalu’l-Fikr adlı dizinin İbn Teymiyye’nin biyografisine ait bölümü.
9- Abdu’r-Rahman Abdu’l-Halik, Lemahatun min Hayati İbn Teymiyye.
10- el-Fevezan, Min Alami’l-Müceddidin: Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye.
11- eş-Şeybanî, Evraku’n-Mecmuatun min Hayati Şeyhi’l-İslam İbn Teymiyye.
1."Uyûnu’l-Eser fi’l-Meğâzîl ve’ş-Şemaili ve’s-Siyer" adlı eserin müellifi olan İbn Seyyidi’n-Nas (v. 734 h.) demiş ki :
"Ben onu bütün ilimlerde pay sahibi gördüm. Nerdeyse sünnete dair bütün rivayetleri ezberlemişti. Tefsire dair söz söyledi mi bu işin sancağını yüklenmiş olduğu görülürdü. Fıkha dair fetva verdi mi en ileri noktaya ulaşmış olduğu, hadise dair konuştu mu hadis ilim ve rivayetinde oldukça ehil olduğu, mezheb ve fırkalar hakkında konuştu mu bu hususta ondan daha etraflı bilgi sahibi kimsenin görülemediği, onun ilerisinde bu hususların kimse tarafından idrâk edilemediği anlaşılırdı. Kısacası bütün ilim dallarında akranlarından ileri idi. Onu gören hiçbir göz onun benzerini görmemiştir. Hatta kendisi bile kendisi gibisini görmüş değildir."
2.Siyer-u A'lami’n-Nubelâ"nın müellifi Şemsu’d-Din ez-Zehebî (v. 748) demiş ki:
"Benim gibi bir kimsenin onun niteliklerine dair söz söylemesinden çok daha büyüktür. Eğer Kâbe’de Hacer-i Esved’in bulunduğu rükün ile Makam-ı İbrahim arasında bana yemin ettirilecek olsa, hiç şüphesiz benim gözüm onun gibisini görmemiştir, diye yemin ederim. Allah’a yemin ederim bizzat kendisi bile ilim bakımından kendi benzerini görmüş değildir."
3.Yine imam zehebi demiş ki :
"Henüz buluğa ermeden Kur’an ve fıkıhı okudu, tartıştı, delilleriyle, görüşlerini ortaya koydu. Yirmi yaşlarında iken ilim ve tefsirde oldukça ileri dereceye ulaştı, fetva verdi ve ders okuttu. Pek çok eserler yazdı, daha hocaları hayatta iken büyük ilim adamları arasında sayılır oldu. Develere yük teşkil edecek kadar pek büyük eserler yazdı. Bu sırada onun yazdığı eserler belki dörtbin defter, belki de daha fazla tutar. Cuma günlerinde seneler boyunca herhangi bir kitaba başvurmaya gerek görmeksizin yüce Allah’ın kitabını tefsir etti. Fışkıran bir zeka idi, pekçok hadis dinlemiştir. Kendilerinden ilim bellediği hocalarının sayısı ikiyüzü aşkındır. Tefsire dair bilgisi en ileri noktadadır. Hadis, hadis ravileri (Ricâli), hadisin sahih olup olmamasına dair bilgisine hiçbir kimse ulaşamaz. Fıkhı, nakli -dört mezheb imamının da ötesinde- ashab ve tabîin’in görüşleri eşsizdi. Mezheb ve fırkalara dair, usul ve kelâma dair bilgisine gelince, bu hususta onun seviyesinde bir kimse bilmiyorum. Dile dair geniş bir bilgisi vardı, Arapçası oldukça güçlü idi. Tarih ve siyere dair bilgisi şaşırtıcı idi. Kahramanlık, cihad ve atılganlığı ise nitelendirilemeyecek kadar, anlatılamayacak kadar ileri idi. Örnek gösterilecek derecede çok cömert idi. Yemekte ve içmekte az ile yetinir, zühd ve kanaat sahibi bir kimse idi."
4.Tabakatu'ş Şafîiyye el-Kübrâ" adlı eserin müellifi Tacu’d-Din’in babası Takıyu’d-Din es-Subkî demiş ki :
"Aklî ve şer’î ilimlerdeki geniş bilgisi, üstün kadri ve kaynayıp coşan denizi andıran hali ile ileri zekası, içtihadı ile bütün bu alanlarda anlatılamayacak ileri dereceye ulaşmıştı..." dedikten sonra şunları söylemektedir:
"Bana göre o bütün bunlardan daha büyük, daha üstündür. Bununla birlikte yüce Allah ona zühd, vera, dindarlık, hakka yardımcı olmak, hakkı yerine getirmek gibi özellikleri vermişti; bütün bunları da yalnızca Allah için yapardı. Bu hususta selef-i salihin izlediği yolu izlerdi. Bu konuda çok büyük bir pay sahibi idi. Bu dönemde hatta uzun dönemlerden beri onun benzeri görülmüş değildir."
5.Muhammed b. Abdi’l-Berr eş-Şafîi es-Sübkî (v. 777) demiş ki:
"İbni Teymiyye’ye cahil bir kimse ile yanlış kanaat ve görüşlere sahib bir kimseden başkası buğzetmez. Cahil bir kimse ne söylediğini bilmez, yanlış kanaat sahibi kimseyi ise sahib olduğu yanlış kanaat onu bilip tanıdıktan sonra hakkı söylemekten alıkoyar."
6.Hasımlarından birisi olan Kemalu’d-Din b. ez-Zemelkanî eş-Şafîi (v. 727) demiş ki:
"Herhangi bir ilim dalına dair kendisine soru sorulacak olursa, onu gören ve onu dinleyen bir kimse, onun bu ilim dalından başka bir şey bilmediğini zanneder ve bu seviyede kimsenin o ilmi bilmediğine hükmederdi. Diğer mezheblere mensub fukaha onunla birlikte oturduklarında kendi mezhebleri ile ilgili olarak daha önceden bilmedikleri şeyleri ondan öğrenirlerdi. Herhangi bir kimse ile tartışıp da hasmı tarafından susturulduğu bilinmemektedir. İster şer’î ilimler olsun, ister başkaları olsun herhangi bir ilim hakkında söz söyledi mi mutlaka o ilim dalının uzmanlarından ve o ilmi bilmekle tanınanlardan üstün olduğu ortaya çıkardı. Beşyüz yıldan bu yana ondan daha ileri derecede hadis hıfzetmiş kimse görülmüş değildir."
7.Şafii alimi İbn Dakîk el-Iyd (v. 702 h.) demiş ki:
"İbn Teymiyye ile biraraya geldiğimde bütün ilimlerin onun gözü önünde bulunduğunu, bu ilimlerden istediğini alıp, istediğini bırakan bir kişi olduğunu gördüm."
8.Aslen İşbilyeli, Dımaşk’lı (v. 738 h.) el-Birzâlî Ebu Muhammed el-Kasım b. Muhammed demiş ki:
"Hiçbir hususta arkasından yetişilemeyecek bir imamdı. İçtihad mertebesine ulaşmış ve müçtehidlerin şartları kendisinde toplanmıştı. Tefsirden söz etti mi aşırı derecedeki ezberleri dolayısıyla, güzel sunması ile herbir görüşe tercih zayıflık ve çürütmek gibi layık olduğu hükmü vermesiyle ve herbir ilme dalabildiğine dalması ile insanları hayrete düşürürdü. Huzurunda bulunanlar onun bu haline şaşırırlardı. Bununla birlikte o zühd, ibadet, yüce Allah’a yönelmek, dünya esbabından uzak kalıp, insanları yüce Allah’a davet etmeye de kendisini büsbütün vermiş bir kimse idi."
9.Şafîi mezhebine mensub Dımaşk’lı ve Tehzibu’l-Kemâl adlı eserin sahibi Ebu Haccac el-Mizzî de (v. 742 h.) demiş ki :
"Onun benzerini görmedim, kendisi de kendi benzerini görmüş değildir. Allah’ın kitabı ve Rasûlünün sünneti hakkında ondan daha bilgilisini, her ikisine ondan daha çok tabi olanı görmüş değilim."
10.Ebu haccac el-mizzi yine demiş ki :
"Dörtyüz yıldan bu yana onun benzeri görülmemiştir."
11.Fethu’l-Barî adlı eserin müellifi İbn Hacer el-Askalânî (v. 852 h.) demiş ki :
"En hayret edilecek hususlardan birisi de şudur: Bu adam Rafızî, Hulûlcüler, İttihatçılar gibi bid’at ehline karşı bütün insanlar arasında en ileri derecede duran bir kimse idi. Bu husustaki eserleri pekçok ve ünlüdür. Onlara dair verdiği fetvaların sınırı yoktur."
12.Yine İbn hacer demişi ki :
Şeyhu’l-İslam Takıyu’d-Din’in, kanaatlerini kabul edenin de, etmeyenin de çokça istifade ettiği ve herbir yana dağılmış eserlerin müellifi ünlü öğrencisi Şemsuddin İbn Kayyim el-Cevziyye dışında eğer, hiçbir eseri bulunmasaydı dahi, bu bile İbn Teymiyye’nin ne kadar yüksek bir konuma sahib olduğunu en ileri derecede ortaya koyardı. Durum böyle iken bir de gerek akli, gerek nakli ilimlerde Hanbeli mezhebine mensup ilim adamları şöyle dursun, çağdaşı olan Şafîi ve diğer mezheblere mensup en ilerideki önder ilim adamları akli ve nakli ilimlerde oldukça ileri ve benzersiz olduğuna da tanıklık etmişlerdir."
13."Umdetu’l-Karî Şerhu Sahihi’l-Buharî" adlı eserin müellifi Hanefî Bedru’d-Din el-Aynî (v. 855 h.) demiş ki:
"O, faziletli, maharetli, takvâlı, tertemiz, vera’ sahibi, hadis ve tefsir ilimlerinin süvarisi, fıkıh ve hadis usulü ve fıkıh usulü ilimlerinde gerek anlatımı ve gerek yazımı itibariyle ileri derecede idi. Bid’atçilere karşı çekilmiş yalın kılıçtı. Dinin emirlerini uygulayan büyük ilim adamı, marufu çokça emreden, münkerden çokça alıkoyandı. Son derece gayretli, kahraman ve korku ve dehşete düşüren yerlerde atılgan, çokça zikreden, oruç tutan, namaz kılan, ibadet eden bir kimse idi. Geçiminde kanaatkarlığı seçmiş, fazlasını istemeyen bir kimse idi. Oldukça güzel ve üstün şekilde sözlerine bağlı kalır, çok güzel ve değerli işleriyle vaktini değerlendirirdi. Bununla birlikte aşağılık dünyalıktan da uzak kalırdı. Meşhur, kabul görmüş ve tenkid edilebilecek bir kusuru bulunmayan, nihaî sözü kestirip atan fetvaları vardır."
14.Muhammed ebu Zehra demiş ki :
İbn Teymiyye Şia tai¬fesine karşı güçlü kalemi keskin dili ile kılıç sıyırmış, yorulmadan usan¬madan usullerini reddetmeye, delillerini iptal etmeye başlamış, içyüzleri¬ni ortaya koyacak risaleler yazmıştır.
15.Yine bedruddin el-ayni demiş ki:
"Ona dil uzatan kimse ancak gülleri koklamakla birlikte hemen ölen pislik böceği gibidir. Gözünün zayıflığı dolayısıyla ışık parıltısından rahatsız olan yarasaya benzer. Ona dil uzatanların tenkid edebilme özellikleri de yoktur, ışık saçıcı, dikkate değer düşünceleri de yoktur. Bunlar önemsiz şahsiyetlerdir. Bunlar arasından onu tekfir edenlerin ise ilim adamı olarak kimlikleri belirsizdir, adları, sanları yoktur.
16.öğrencisi İbn abdul hadi demiş ki:
"Rabbani bir imam, ümmetin müftüsü, ilim denizi, hafızların seyyidi, asrının eşsiz bir âlimi. Şeyhu'l İslâm, Kur'an'ın tercümanı, zahidlerin önderi, abidler içinde sessiz, bid'atçıların düşmanı ve müctehid imamların sonuncusu olan İbn Teymiyye'nin nesebi şöyledir: Takıyyuddin Ebu'l-Abbas Ahmed b. Şihabeddin Abdulhalim b. Şeyhu'l-İslam Mecduddin Abdu's-Selâm b. Ebi Muhammed Abdullah b. ebi Kasım el-Hudr b. Muhammed b. el-Hudr b. Ali b. Abdillah b. Teymiyye el-Harrânî"
17.Hafız Berzalî demiş ki :
"O kendisine toz kondurulmaması gereken ictihad seviyesine ulaşmış ve müctehidliği şartlarını kendisinde toplamış bir imamdır"
18.İbn Hacer el-Askalânî, demiş ki :
"O bir beşerdir hata da eder isabet de. İsabet ettiği konular daha fazladır, onlardan istifa etmek gerekir. Bu isabet ettiklerinden dolayı Allah'ın merhametine kavuşacağı ümit edilir. Hata ettiği yerlerde taklit edilmez, ancak mazurdur. Çünkü onun dönemindeki âlimler onun ictihad şartlarına sahip olduğunu kabul etmişlerdir"
19.Hafız Zehebi demiş ki:
"Şu anda o belli bir yaşa gelmiştir. Belirli bir mezhebin görüşüne göre değil bildiği deliller neyi anlatıyorsa ona göre fetva verir. Onun sünnete ve selefi metoda çok faydası olmuş bu metot üzere delilleriyle ve mukaddimeleriyle birlikte daha önce kimsenin yapamayacağı şekilde hükümler vermiştir."
20.Hafız imam zehebi demiş ki :
İbn Teymiyye sahabe ve tabiinin mezhep ve görüşlerini çok iyi bilirdi. Bir meseleyi anlattığında o konuda dört mezhebin görüşlerini de bildirirdi. Ancak belirli bazı konularda onlara muhalefet etmiş ve bu konularda da kitap ve sünnetten delil getirmiştir.
21.Hafız imam zehebi demiş ki:
onun tarih ile siyer ilmindeki bilgisi insanları hayrete sevkederdi"
22.Allame ez-Zemlekanî"demiş ki :
ona bir ilimden sorulunca onu gören ve dinleyen onun cevapları karşısında bu ilimden başka bir ilim bilmiyor zanneder ve bu ilimde onun denginin olmadığına kanaat getirirdi."
23.Talebesi Hafız Bezzar demiş ki :
"İbn Teymiyye'nin güzel hanıma, tatlı bir cariyeye, iyi eve, bir hamiye, bostan ve bahçelere rağbet ettiği duyulmamış; para pul için gayret etmemiş, bineklere hayvanlara, nimetlere ve güzel elbiselere meyletmemiş; makam elde etmek için boğuşmamış; mübah olan birtakım kazançlar elde etmek için de aşırı bir gayret göstermemiştir."
24.El bezzar demiş ki :
Biz onu dünya lezzetleri ve nimetlerinden bahsederken, dünyalık sözlerle meşgul olurken ve maişeti için insanlardan bir şeyler isterken hiç görmedik. Bilakis bütün himmetini âhiret için ve Allah'a yaklaştıracak şeyler için sarfederdi."
25.Hafız ez-zehebi demiş ki :
Onun cesareti darb-ı mesel olmuştur. O bu cesaretiyle büyük kahramanlarla benzerdi." Tatar komutanı Gazan Han müslümanların memleketlerini ve topraklarını istila ettiğinde onun müslümanları ve sultanı Gazan'a karşı Allah yolunda savaşa teşvik etmesi en güzel şekilde onun kahramanlığı anlatır. Gazan ile karşılaşmış onu kınamış ve karşı çıkmıştır. Bu karşılaşma hakkında enteresan şeyler anlatılmıştır.
26.Muhammed ebu Zehra demiş ki :
1 — O, âlimlerle karşılaşırken inandıklarını olduğu gibi açık¬lardı. Burada Allah'ın rızâsı ve hak sevgisinden başka hiçbir şeye önem vermezdi. İnsanlar, ister kızsınlar ister memnun olsunlar, onun için birdi.
2 — Ihlâsmı ve kendisini yok edişini gösteren kusur, onun hak yolunda her şeyiyle, hattâ kılıca sarılarak yapmış olduğu cihad'dır. Doğru bulduğu fikri duyurmak için her türlü sıkıntılara, hem düş¬manlarından, hem de dostlarından gelen eziyetlere ve sürekli mah¬kûmiyetlere katlanmıştır.
3 — İbni Teymiyye'nin ihlâsını, nefsi arzulardan uzak oluşunu ve nezahetini gösteren üçüncü husus, kendisine kötülük edenleri affedişidir. O, kendisini zindana atan âlimleri, onların boyunlarını vurdurma imkânına sahip olduğu halde, affetmiş ve hapishanede ölürken bile kendisine zulmedenleri bağışlamıştır.
4 — İhlâsınm bir neticesi olarak, dünyanın zînet ve mevki'lerinden uzaklaşmış, hiçbir makama tenezzül etmemiş ve bu konuda kimseyle çekişmemiştir. îlmî tetkik, vaaz ve müderrislikle iktifa et¬miştir. Birçoklarının yarış yaptıkları başkan olma hevesine asla ka¬pılmamıştır. Dolayısıyla yalnız Allah'a bağlanmış ve kurtuluşu sa¬dece O'ndan beklemiştir. Allah da onu kurtarmıştır. Bu hususta Zehebî şöyle der:
«Onu bir yây'la nice felâketlere atmışlardır. Fakat Allah kur¬tarmıştır. Çünkü O, daima dilinden tevhidi bırakmaz, Allah'a çok sığınır, bütün kalbiyle tevekkül eder ve maneviyat kırıklığına asla uğramazdı. Devam ettiği bazı duâ ve zikirleri de vardı.»
27.Muhaddis İbn hacer el askalani demiş ki:
"Onun hakkında söylenen sözlerin birçoğu nefsi birtakım mülahazalar ile söylenmiştir. Onun eserleri kendisini tecsim ile suçlayanları haksız çıkaracak sözlerle doludur.
28.Fikirleri hakkında Muhaddis İbn hacer el askalani demiş ki:
"Bir adamın fikirlerini onun meşhur kitaplarından araştırmak ve onun fikirlerini nakledenlerin güvenilir olanlarının sözlerine itimat etmek ilim ve akıl ehline yakışan ve gereken bir tutum ve davranıştır."
29.Şâfiî mezhebinden İmam Salih b. Ömer el-Buhıtkînî (868/1463-1464) demiş ki :
"Ben İbn Teymiyye'nin bu zamana kadar okuduğum kitaplarında onun küfrünü, zındıklığını gerektirecek bir sözüne rastlamadım. Onun kitaplarında kişiyi ilim ve dinde yükseltecek bid'atçılar ve sapıklarla mücadele gibi meziyetlere rastladım
30.Hanefi mezhebinin imamlarından Abdurrahman b. Ali (835/1431-32)demiş ki :
"İbn Teymiyye'den onun küfrünü, fıskını ve dinde çirkinliğini gerektirecek bir şey nakledilmemiştir."
31.Hanefî mezhep âlimlerinden Bedruddin el-Aynî (855) demiş ki :
"Kim onun kâfir olduğunu söylerse o kâfir olur. Kim onu zındıklığa itham ederse o zındıktır. Bu sözler ona nasıl nisbet edilebilir? Onun kitapları her tarafta yayılmıştır ve onun kitaplarında sapıklık ve tefrikaya işaret eden hiç bir şey yoktur."
32.İmam Ez-zehebi demiş ki :
İskenderiye'de tutuklu iken Sebte valisi, ondan ezberindeki hadisleri ravilerini değerlendirmek suretiyle yazıp göndermesini ve bunların rivayeti için kendisine icazet vermesini istedi. İbn Teymiyye ezberindeki hadislerden on varak kadar isnadlarıyla birlikte yazıp gönderdi. Bu gönderdiği rivayetleri ve ravi değerlendirmelerini en büyük muhaddis bile onun kadar mahir yapamazdı. Tabakat ve hadis usulü ilimlerinde tam bir uzmanlığı vardı. Al-i ve Nazil isnadları, sahih ve sakim isnadları metinleriyle beraber çok iyi bilirdi. Onun döneminde bu konularda onun kadar, hatta onun ilmine yaklaşabilen bir âlim yoktu. Ezberindekini takdim edişindeki mahareti hadisten delil çıkarmadaki gücü gerçekten hayret uyandıracak derecedeydi. Kütüb-i Sitte ve Müsned'i çok iyi biliyordu, öyle ki onun hakkında şöyle söylenmiştir: "İbn Teymiyye'nin bilmediği hadis, hadis değildir" Yine de unutulmamalıdır ki ilmi bütünüyle ihata Allah'a mahsustur. Ancak onun diğer âlimlerden farkı, onun ilmi denizden avuçlaması diğerlerinin ilmi küçük kanallardan alıyor olmasıdır.
33.Hafız el-Berzalî (738/1337-1338) demiş ki :
"tefsir hakkında konuşmaya başlayınca insanlar onun bu konudaki bilgisinin çokluğu, üslubunun güzelliği, bir konudaki görüşleri değerlendirişinin isbatı, zayıf ve batıl görüşleri tesbit edişindeki kabiliyeti ve her ilimdeki mahareti karşısında şaşkınlığa kapılırdı. Onu dinleyenler onu hayret ve beğeniyle dinlerdi
34.Hafız zehebi : (ö. 748/1347- 1348) demiş ki :
"Arap dili hakkındaki bilgisi gerçekten çok kuvvetliydi."
35.İbn teymiyye Makdîsî'nin "Umdetu'l-Ahkâm" adlı eserini şerhetmiştir. Mahmud Şukri Alûsî bu eser hakkında demiş ki :
"Bu şerhte hiçbir gözün görmediği hiçbir kulağın işitmediği güzellikte bilgiler var"
36.Ebu zehra demiş ki :,
(hak bildiğini), büyük kalabalıkların önünde haykırdı. Görüşlerini açıklarken halk ile seçkin zümre arasını ayırmıyordu. Alimlere söylediğini halka da söylüyordu. Çünkü bunun din olduğuna inanıyordu. Emri bi'i-Maruf nehy-i ani'l-Münker (iyiliği tavsiye kötülüklerden sakındırma) görevi ister halk¬tan olsun ister tahsilli kişilerden olsun, itikadında sapıklık bulunan herke¬sin irşad edilmesini gerektiriyordu. Hatta halkın doğru yola ulaştırılması daha gerekli idi. Alim kimseler onların irşadından meşguldü. Alim, irşada ve yolu aydınlatmaya kadir olduğu halde halk yoldan saparsa onların ve¬ballerinden bir kısmı da o alime yüklenirdi. Bu konuda İbn-i Teymiyye Hz. Ali (R.A)'nin «Alimler niçin öğretmediniz diye sorguya çekilmedikçe, ca¬hiller niye öğrenmediniz diye şorgul emrazlar.» sözü gibi düşünüyor ve amel ediyordu.
37.Bir öğrencisi demiş ki :
“İbni Teymiyye, hakkı kimde bulursa bulsun, ona sımsıkı sarılır ve benimserdi. Allah üzerine yemin ederim ki, Allah’ın Resulune, onun sünnetine yapışarak, sarılarak hürmet etme yolunda, ondan daha ileri durumda olan bir insana rastlamadım hayatımda. Herhangi bir mesele hakkında bir hadis söylediğinde, o hadisi neshedecek bir hadis de yoksa ve o da bunu bilirse, hemen o hadise göre amel ederdi. Hüküm ve fetvasını elbette o hadise uygun bir biçimde verirdi.
Allah Resulundan başka kim olursa olsun, o kişi ne kadar büyük tanınırsa tanınsın, onun için sözleri ve fiilleri asla örnek olmazdı. Kabul etmezdi doğrudan doğruya kimsenin sözlerini. Allah Resulunden başka bir beşerin sözlerine, sultan zorlaması ve başka zorlamlar da olsa asla iltifat etmezdi. Sünneti bırakıp da, bir insanın sözlerine sarılmamıştı hayatının hiç bir döneminde
38.Hafız zehebi demiş ki :,
“Onu öyle kötülüklerle başbaşa bırakmışlardır ki ondan başka kimse bu kötülüklerden yakasını sıyıramazdı. Fakat, şanı yüce Allah, onu her seferinde kötü maksatlıların şerrinden korumuş, muhafaza etmiştir. Çünkü, o bütün hayatı boyu Tevhid inancına şerik koşmamış, her tehlikede ve eziyette sadece ve sadece Allah’dan meded ummuş, kurtuluşu O’ndan beklemiştir. O her işinde bütün mevcudiyetiyle Allah’a sığınır, kalbinin var gücüyle sadece Allah’a tevekül ederdi. Onun için de, hiçbir zaman moral kırıklığına uğradığı görülmemişti.
39.İbn teymiyenin ağır eleştirilerine maruz kalan Moğol sultanı gazan demiş ki :
“Ben, bunun gibi cesaretli ve sözleri beni etkileyen birine daha rast gelmedim. Şimdiye kadar, kimseden böyle sözler işitip de, sözleri söyleyeni başını omuzu üzerinde bıraktığım da pek olmamıştır. Hele hiç kimsenin isteğini yerine getirmeyi aklımdan bile geçirmemiştim!”
40.El Vâfi bi'l Vefeyât" da Şeyh Şemseddin demiş ki :
"Bir meseleye delalet eden âyetlerden neler murad olunduğunu ondan hemen çıkarıp O'nun gibi süratle ortaya koyan olmadığı gibi, hadisleri metinleriyle birlikte bilip, sahih, müsned veya sünenlerden birine ait olduğunu da bilen yoktur. Sanki bunlar gözünün önünde duruyormuş veya dilinin bir kenarında bekliyormuş gibi, hemen gayet tatlı ifade ve ibarelerle, ortaya kor, hem de muhaliflerini sustururcasına..."
41.İmam Hafız Ebû Abdullah Zehebi demiş ki :
"Bazı son dönem alimleri, kendisini "Hibru'l Kur'ân" diye lakablandırmıştır. Tefsir hususunda onun durumu meydandadır. Bir soru sorulması halinde hemen delilleri ikame edip Kur'ân'dan ayetlerle cevap verir. Hem de hayret uyandıran bir güçlülükle cevap verir. Tefsir'deki fazla bilgisinden dolayıdır ki, bir çok müfessirlerin hatalarını ve yanılgılarını ortaya koymuştur..."
42.ibn teymiyyeyi hapsettiren türlü ezaları ve hakaretleri ibn teymiyeye reva gören..ve daha sonra işler tersine dönünce idam edilmekle karşı karşıya gelen ama ibn teymiyenin sultana yaptığı rica sonucunda hayatı bağışlanan maliki kadısı ibn mahluf demiş ki :
İbn teymiyye gibisini görmedik,biz onu mahvetmek için elimizden geleni yaptık ama buna güç yetiremedik,o ise bizi mahvetmeye güç yetirdiği halde bizi affetti
43.Hayreddin karaman demiş ki:
Sekizinci karn-ı hicrîde cereyan eden bu İbn Teymiyye bahsi ve cidâlinin muhâcimleri başında, o devrin ricâlinden Hâfız Sübkî (756) ile oğlu Tâcüddin Sübkî (776), İzzüddîn Muhammed İbn Cemâa (766), müfessir Ebu Hayyân (745) görülür. Müdâfiler ise bunlardan mâada ehl-i ilimdir.(ibn teymiyyeyi müdafa edenler itham edenlerden daha alimdir) Bu saffın başında da İbn Kayyim (751), Zehebî (748), İbn Kesîr (774), Muhammed b. Kudâme (774) ile Ahmed b. Kudâme (771), Muhammed b. Müflih (763), gibi Şeyhin güzîde tilmizleri ve o devrin hâfız-ı hadîsleri bulunmaktadır. Bunları da İbn Hacer Askalânî (852), Bedrüddin Aynî (855), Süyûtî (911) gibi huffâz-ı ahâdîs tâkip etmişlerdir. Daha sonra İbrahim Şihâbüddîn Şehrizûrî (1101), Aliyyülkarî (1014), Âlûsî (1170), Şah Veliyyullah Dehlevî (1176), Şevkânî (1250), Sıddîk Hasen Hân (tevellüdü 1148) gibi muhaddisler zinciri takip etmiştir.
44.Muhammed ebu Zehra demiş ki :
Gerçekten büyük bir şahsiyyetti. Çağdaşlarından hiçbirinde toplanmayan vasıflar onda bir araya gelmişti. Zeki ve zarifti. Deha sahibi, güçlü bir müellifdi. O beliğ bir hatipti. Kuv¬vetli bir araştırmacı idî. Eskilerin söylediklerini görmüş, geçmişden haber¬dar bir alimdi. İbn-i Teymiyye'ye kadar eskilerin sözlerini zaman olgun-laştırmiş, tecrübeler tehzib etmiş denemeler onları yarı duru hale getir¬mişti. İbn-i Teymiyyenin basireti, eskilerin sözlerinin özüne nüfuz etmiş, onların derinliklerine dalmış inceliklerini öğrenmişti. Rivayetleri araştır¬mış, farklı görüşleri birbiri ile mukayese etmiş, zamana uygulamıştı. Bü¬tün bunlarla beraber o, küllî kaideleri idrak ile cüzziyyata rapt etmeyi, çeşitli dağınık meseleleri toplayıp onları tek bir asra sığdırmayı da başar¬mıştı.
45. İbn Nasıruddin (v. 842/1438) :
İbn Teymiye'den övgü dolu cümlelerle bahseden 87 âlimin ifadesini nakletmiş, bunlar onun Şeyhu'l-İslâm olduğunu göstermiştir
46. Muhammed Halil Her'as,
Bâisi'n-Nahzeti'l-İslâmiyye İbn Teymiye es-Selefî (Beyrut, 1984) isimli eserinde İbn Teymiye'yi İslâmî uyanış hareketinin öncüsü olarak takdim etmektedir.
47.Sa'd Sâdık Muhammedi Şeyhu'l-İslâm ,İbn Teymiye İmamu's-Seyf ve'l-Kalem (Riyad, 1980)
. Bu eser İbn Teymiye'yi büyük bir kılıç ve kalem kahramanı ve hakikî bir İslâm mücahidi olarak tanıtmakta ve onun çeşitli yönlerini incelemektedir.
48.suleyman Uludağ demiş ki :
İbn Teymiye'nin «Bu İslâmda yoktur», dediği şey gerçekten İslâmda yoktur. Zira o söylediği şeyi bilerek söylemektedir. İslâm öncesi var olan çeşitli dinî ve felsefî akîde ve fikirlerin İslâm içtimaî hayatına nasıl yansıdığını en doğru olarak teşhis eden İbn Teymiye'dir.
49.suleyman Uludağ demiş ki :
İbn Teymiye, onu seven ve takdir eden Zehebî, İbn Hacer Askalânî, Aynî ve İbn Alûsî gibi âlimlerin de ifade ettikleri gibi hatası ve sevabı olan bir müctehiddir. Şüphesiz ki bir insan olarak yanıldığı hususlar vardı ve o hiç bir zaman yanılmaz ve masum değildi. Esasen kendisinin de böyle bir iddiası yoktu. Ama bir müctehid hatâ bile etse sevab kazanır. Yeter'ki içtihada ehil olsun ve iyi niyetle hareket etsin.
50.hayreddin karaman demiş ki :
İbn Teymiyye'nin birbirinden müstesnâ bir güzelliği bulunan bu eserleri içinde en şâheseri Minhâcü's-sünne'sidir. Müşârünileyh bu eserini, Şeyhü'r-revâfız İbn Mutahher'in Minhâcü'l-kerâme'sine karşı yazmıştı. İmameti isbat maksadile yazılan ve Şîa arasında yüsek bir kıymeti hâiz bulunan bu eserde tarîk-i hakdan nasıl udûl edildiğini İbn Teymiyye Minhâcü's-sünne'sinde birer birer göstererek Minhâcü'l-kerâme'nin altını üstüne getirmiş ve Şîa âlemini hayret içinde bırakmıştır. Bu mevzuda bu derece muvaffakıyyetli bir eser, ne ondan evvel yazılmıştır, ne de sonra yazılmak müyesser olmuştur ve yazılamaz da. Bu eseri ile İbn-i Teymiyye, Ehl-i sünnet âleminde Şeyhü'l-islâm unvân-ı fâhirine bihakkin kesbi-istihkak etmiş bulunuyordu..
(Bu nakiller ebu zehranın kitabından,Halil herrasın yazılarından ve m.sait şimşeğin yazdığı kısa biyografiden alınmıştır.)
Önemli Hatırlatma:
Burada ismi geçenler arasında müslüman-kafir, sünni-bidatçi bir çok kimse olup yerine göre Şeyhulislam'ın hasımlarından dahi nakiller yapılmıştır. Bundan gaye ise Şeyhulislam İbn teymiye'nin ilmi ehliyetinin ve dindarlığının sadece aynı akideye sahip olan kimseler tarafından değil muhalif akidelerdeki şahıslar tarafından da teslim edildiğini ortaya koymaktır. özellikle Ebu Zehra, Hayrettin Karaman gibi muasır yazarlardan yapılan nakiller asla bu şahısların akidesini tasvip ettiğimiz şeklinde yorumlanmamalıdır.
Hamd Alemlerin Rabbi Olan Allah'a mahsustur. Salat ve selam muhammed (asv)'e aline ashabına ve onların yolunu izleyen muvahhidlere olsun.
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye’ye; çağdaşı mutasavvıf, kelamcı ve bid’atçi düşmanlarından çokça iftiralarda bulunulduğu gibi, çağından sonra günümüze kadar da (bu durum) devam edecek gibi görünmektedir. (Meyve veren ağaç taşlanır ise )
Ancak bu iftiralar arasında en şaşırtıcı olup hasım bid’atçilerin dayanak kabul ettikleri iftira ise gezgin İbn Batuta’nın, "Rihletu İbn Batuta (İbn Batuta Seyehatnamesi)" diye tanınıp meşhur olmuş "Tuhfetu’l-Enzar..." adını taşıyan eserinde -Allah’tan layıkı ile muamele görmesini dileriz- söylediği şu sözlerdir:
"726 yılı muazzam ramazan ayı 9’una tesadüf eden perşembe günü Şam’ın Dımaşk şehrine vardım... Dımaşk’ta Hanbeli fukahasının büyüklerinden Şam’ın büyüğü ve çeşitli ilim dalları hakkında söz söyleyen Takıyu’d-Din İbn Teymiyye vardı. Ancak aklı pek yerinde değildi. Dımaşk’lılar onu çokça ta’zim eder, o da minbere çıkıp, onlara vaazlar verirdi..." diye sözlerini sürdürür ve daha sonra şunları söyler:
"Caminin minberinde insanlara vaaz ederken cuma gününde huzurunda bulundum. Onlara öğüt veriyordu, söylediği sözler arasında şu da vardı:
Allah dünya semasına benim şu inişim gibi iner, dedi ve minberin basamaklarından bir basamak indi. İbnu’z-Zehra diye bilinen Malikî mezhebine mensup bir fakih ona karşı çıktı ve onun söylediği bu sözü reddetti. Fakat herkes bu fakihe karşı çıktı, elleriyle, ayakkabılarıyla onu alabildiğine vurdular ve nihayet sarığı da düştü..."
Ve daha başka yalan ve iftiraları bunların akabinde sıralamaya devam etmektedir. (bk. er-Rıhle, I, 102, 109, 110, Tahkik: Dr. Ali el-Muntasır el-Kettanî, Muessesetu'r-Risale baskısı. )
İbn Batuta’nın iftira sözleri bu. Bundan dolayı Şeyh Ahmed b. İbrahim b. İsa "el-Kasidetu’l-Nuniyye" (Şerhu'l-Kasidetu'n-Nuniyy
e,1, 497)'ye yazdığı şerhinde şu sözleri söylemektedir:
"Böyle bir yalandan Allah’a sığınırız. Bu yalanı söyleyen Allah’tan korkmaz, bu iftirada bulunan utanmaz mı?
Nitekim hadis-i şerif’te: "Eğer utanmazsan dilediğini yapabilirsin" diye buyurulmuştur.
(Sahihtir. Buharî, Edeb Babu iza lem testehi... da rivayet etmiştir. Fethu'l-Barî, X, 523. Hadisin baştarafları da şöyledir: "Nubuvvet kelâmından insanlara erişenlerden birisi de şudur...")
Bu yalan o kadar açıktır ki ayrıca bunu uzun boylu reddetmeye gerek yoktur.
Bu iftiracı ve yalancıya karşı Allah yeter. Çünkü bu şahıs Dımaşk’a 726 yılı 9 Ramadzan tarihinde girdiğini söylemekte.
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye ise o sırada el-Kal’a’da hapsedilmiş bulunmakta idi. Nitekim onun öğrencisi Hafız Muhammed b. Ahmed b. Abdu’l-Hadi "Tabakatu’l-Hanâbile" adlı eserinde ile Hafız Ebu’l-Ferac Abdu’r-Rahman b. Ahmed b. Receb'in belirttikleri gibi güvenilir ilim adamları bunu böylece zikretmişlerdir.
Hafız Ebu’l-Ferac sözü geçen "Tabakat"ında İbn Teymiyye’nin biyografisini yazarken şunları söylemektedir:
"Şeyh (İbn Teymiyye) 726 yılı, Şaban ayından, Zulkade’nin 28. gününe kadar el-Kal’a’da (hapis) kaldı." (ez-Zeyl alâ Tabakati'l-Hanâbile, II, 405.)
İbn Abdi’l-Hadî ayrıca onun oraya altı Şaban’da girdiğini de ekler. (İbn Abdi'l-Hadî, el-Ukudu'd-Durriyye, s. 218.)
Şimdi bu iftiraya bir bakalım:
Bu şahıs onun huzurunda bulunduğundan ve bu sırada minberde insanlara vaz-u nasihatte bulunduğundan sözetmektedir. Bunun gerçekle ilgisini bir bilebilseydik! Acaba caminin minberi Dımaşk Kal’asının içlerine mi intikal etti?
Halbuki İbn Teymiyye belirtilen tarihte sözü edilen kaleye girdiğinde ancak na'şı üzerinde dışarı çıkmıştı. Hafız İmadu’d-Din İbn Kesir "Tarihinde bunu böylece kaydetmektedir. (el-Bidaye, XIV, 123.)
İbn Kesir'in el-Birzalî'den naklen zikrettiğine göre İbn Teymiyye'nin ikindi sonrası 16 Şaban Pazartesi günü girdiği şeklindedir.
Durum ne olursa olsun, bu Mağrib'li yalancının Şam'a girişinden önce onun hapse girdiği muhakkaktır. O ise 9 Ramadan'da Şam'a girmiştir. el-Birzalî ile İbn Kesir'in ondan naklen zikrettiğine göre İbn Teymiyye'nin Kal'a hapsine girişi ile İbn Batuta'nın Dımaşk'a girişi arasında 23 gün, İbn Abdu'l-Hadî'nin zikrettiğine göre ise ikisinin girişi arasında 33 günlük bir fark vardır.
Böylelikle bu hususta yapılacak açıklamalar nihaî maksadına ulaşmış bulunuyor.
İbn Batuta’nın çokça yalan söylediğinin delillerinden birisi de onun bu seyahatnamesinde naklettiği çok acaib hikâyeleridir. O kadar ki İbn Haldun bu seyahatnameden bir miktar nakillerde bulunduktan sonra şunları söylemektedir:
"...Onun anlattığı şeylerin çoğunluğu Hint ülkesinin hükümdarı ile ilgili olup onu dinleyenlerin çokça garib karşılayacağı halleri ile ilgili anlattıklarıdır... Nihayet o bu kabilden hikayeler anlattı, bu sefer insanlar kendi aralarında onun yalancı olduğunu söylemeye koyuldular. O günlerde Sultan Faris b. Vardar’ın veziri ile karşılaştım. Bu hususta onunla konuştum ve ben bu adamın insanlar tarafından yaygın bir şekilde yalanlanmış olması dolayısıyla vermiş olduğu haberleri kabul etmediğini gördüm."
(İbn Haldun, Mukaddime, II, 565, Tahkik: Ali Abdu'l-Vahid Vafi)
O halde İbn Haldun rivayet ettiği haberlerin çokça garib oluşları sebebiyle İbn Batuta’nın doğruluğunda şüphe etmektedir. İbn Teymiyye’ye dair naklettiği rivayetten daha garibi de yoktur.
Diğer taraftan İbn Batuta’nın Hindistan’ı ziyareti esnasında naklettiği garib hadiselerden birisi de şu sözleriyle anlattıklarıdır:
"Nihayet Beşay dağına vardık, orada salih Şeyh Ata Evliya'nın zaviyesi de vardır. "Ata" türkçede baba demektir, "evliya"da Arapça bir kelimedir. Anlamı evliyaların babası demek olur. Aynı şekilde ona "si sad sale" de denilir. Farsça’da "si sad" üçyüz "sale" de yıl anlamındadır. Onların belirttiklerine göre o üçyüzelli yaşında imiş. Onlar bu kişi hakkında güzel inançlara sahibtirler..."
Daha sonra şunları söyleyinceye kadar sözlerini sürdürür:
"Yanına girdik, ona selam verdim, boynuma sarıldı. Cismi nemli idi, ondan daha yumuşak bir cisim görmedim. Onu gören kişi ise elli yaşında olduğunu zanneder. Bana naklettiğine göre herbir yüz yaşında saçları ve dişleri (yeniden) çıkar..." (Rihle, 1, 466.)
Bu seyahatnamede ne kadar uydurma, yalan ve iftira bulunduğunu ancak Allah bilir.
Allah, İbn Teymiyye’ye geniş geniş rahmetini ihsan etsin, zalimlerin tuzakları ise mutlaka boşa çıkar.
Hafız İbn-i Hacer'in İbn-i Teymiye'ye Taan Ettiği Zannı :
Adalet ilkesine zerre kadar bağlı kalmamakta büyük direnç gösteren Ahbaş cemaatinin, İbn-i Teymiye hakkında söze başladıkları zaman ilk öne sürdükleri iddia Hafız İbn-i Hacer'in, Şeyhul İslam İbn-i Teymiye'nin akîdesinin bozuk, görüşlerinin sapkın olduğu yönünde sözlerini nakletmeleridir.
Ancak işin aslı onların bu iddialarının bütünüyle yalan ve iftira olduğu yönündedir. Kendisi hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığım bir zevat "Bera’atu’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin" isimli bir kitap yazmış ve o kitapta bu iddiasını dile getirerek şöyle demiştir:
Hafız İbni Hacer el-Askalânî, Ed-duraru’l-Kâmine isimli kitabında, İbni Teymiyye'nin sahabenin büyükleriyle ilgili sözleri hakkında alimlerden bazı nakiller yapmaktadır:
“İbni Teymiyye Ömer ibnu’l-Hattab’a 3 talak meselesinde ve Hazret-i Ali'ye de 17 meselede Kur'anın nassına muhalefet etti diye isnadda bulunmuştur.
Hazret-i Ebu Bekir ne dediğini (bilmeyen) yaşlı birisi olarak müslümanlığı kabul etti ama Hazret-i Ali çocukken İslamiyeti kabul edip bir kavle göre çocuğun İslamiyeti sahih değildir, demesi ve yine Hazret-i Ali hakkında, kendisi Ebu Cehil'in kızını istemiş ve ölünceye kadar onu severek unutmamıştır, demesi üzerine alimler ona münafıklığı isnad etmişlerdir.
İbni Teymiyye Hazret-i Osman hakkında (Osman malı severdi) demiş ve (Peygamberden -aleyhisselam- istigasede bulunmazdı) dediği için ona zındıklık isnad etmişlerdir.” (Bera’atu’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin, s.410.)
Yazar İbn-i Hacer'in bu sözlerini kitabında zikretmiş ve ondan sonra herkes bu sözleri tekrar edip durmuştur. Ancak hiç kimse insaf üzere hareket etme adına bir adım atmamış ve bu iddianın doğruluk payını araştırmaya kalkışmamıştır.
Ancak işin aslı bu sözler daha sağlığında iken İbn-i Teymiyye'ye atılmış iftiralardan başka bir şey değildir.
Ancak muhalifler "İbn-i Hacer bazı alimlerden naklediyor" diyerek tam bir cehalet örneği sergilemektedirler. Bu cahillerin ifadelerini okuyan kişiler, hemen ümmet tarafından büyük kabul görmüş İbn-i Hacer'in nakline güvenecektir. Bir de İbn-i Hacer'in bazı alimlerden İbn-i Teymiye'nin sapkınlığını naklettiği düşünüldüğü takdirde artık o okuyucu için İbn-i Teymiye sapkın bir kişilik olmaktan öteye gitmeyecektir.
"Peki işin aslı nedir" sorusuna gelince… İşin aslı şudur:
Hafız İbn-i Hacer el-Askalanî "Ed-Durerul Kamin…" isimli bir eser yazmıştır. Eserin konusu saklı hazinelerdir. İbn-i Hacer gerçekten değer addettiği bir çok alimin hayatını, eserlerini bu kitabın da ele almıştır. Haklarında uzun uzun bilgiler kaydetmiştir. Ve bu alimler içerisinde Şeyhul İslam İbn-i Teymiye'de vardır.
Dikkat ederseniz kitabın ismi ile beraber İbn-i Hacer'in kitabında İbn-i Teymiye'den uzun uzun bahsetmesi bir arada düşünürseniz yukarıda bahsetmiş olduğumuz yazının sahibinin ne derece bir yüzsüzlük yaptığı açığa çıkmaktadır. Aslen İbn-i Hacer el-Askalani "Saklı Hazineler" şeklinde yazdığı kitapta İbn-i Teymiye hakkında uzun uzun bilgiler verirken, hakkında oldukça övücü sözler sarfederken bu cahiller bunu tersine çevirmiş, apaçık aydınlığı kendi karanlıklarıyla örtmeye çalışmıştır.
Halbuki bakınız İbn-i Hacer, Şeyhul İslam hakkında ne demektedir:
“En hayret edilecek hususlardan birisi de şudur: Bu adam Rafızî, Hulûlcüler, İttihatçılar gibi bid’at ehline karşı bütün insanlar arasında en ileri derecede duran bir kimse idi. Bu husustaki eserleri pekçok ve ünlüdür. Onlara dair verdiği fetvaların sınırı yoktur.”
“Şeyhu’l-İslam İbn-i Teymiye kanaatlerini kabul edenin de, etmeyenin de çokça istifade ettiği bir kimsedir. Dört bir yana yayılmış eserlerin müellifi ünlü öğrencisi Şemsuddin İbn Kayyim el-Cevziyye dışında şayet İbn-i Teymiye'nin hiçbir eseri bulunmasaydı dahi, bu bile İbn Teymiyye’nin ne kadar yüksek bir konuma sahip olduğunu en ileri derecede ortaya koyardı. Durum böyle iken bir de gerek akli, gerek nakli ilimlerde Hanbeli mezhebine mensup ilim adamları şöyle dursun, çağdaşı olan Şafîi ve diğer mezheblere mensup ilim adamları akli ve nakli ilimlerde oldukça ileri ve benzersiz olduğuna da tanıklık etmişlerdir.”
Yine aynı şekilde "Bera’atu’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin" isimli eserin sahibi kitabında Hafız ibn-i Hacer'in İbn-i Teymiye'ye hadis konusunda güvenilmeyeceğini, onun ne söylediğini bilmediğini nakletmektedir.
Ancak bu da cahillerin bir önceki iddiası gibi boş ve batıl bir iddiadan başka bir şey değildir. Zira İbn-i Hacer İmam Buhari'nin sahihine yönelik yazmış olduğu "Fethul Bari" isimli eserinde 25 kere İbn-i Teymiye'den nakilde bulunmuş bunlardan sadece iki yerde İbn-i Teymiye'nin görüşlerini eleştirmiştir. Aslen Fethul Bari okunduğu zaman Hafız İbn-i Hacer'in özellikle hüccet makamında Şeyhul İslam İbn-i Teymiye'den nakillerde bulunduğu görülür.
Örneğin yaratılışla ilgili bir konuda konuya dair uzun uzun açıklamalarda bulunduktan sonra tenbih diye bir bölüm açar ve bu bölümde birçok kaynakta geçen bir rivayetin aslının olmadığını söyler ve arkasından hemen "bu önemli bilgiyi İbn-i Teymiye kaydetmiştir" der. (Fethul Bari, 9/473) Ve özellikle burada İbn-i Teymiye'ye "Allame" sıfatını verir.
Gerçekten de Şeyhul İslam İbn-i Teymiyye Mecmuul Fetava isimli eserinde 3 yerde (Mecmuul Fetava, 1/153, 1/438, ve 4/105.) Hafız İbn-i Hacer'in işaret ettiği bilgiyi kaydetmiştir. Bu Hafız İbn-i Hacer'in İbn-i Teymiye'nin eseri olan Mecmuul Fetava'ya ne derece önem verdiğini ortaya koymaktadır.
Fethul Bari'de dikkat çeken diğer bir husus Hafız İbn-i Hacer birçok yer de "ben derim ki" dedikten sonra hemen arkasından sanki kendisini İbn-i Teymiye ile delillendirirmişcesine "İbn-i Teymiye'de böyle der" demiştir.
Örnek olarak Ensar ile Muhacirin kardeş kılınması hadisesini anlatan İbn-i Hacer alimlere ait uzun uzun bilgiler sunduktan sonra Muhacirlerin birbirileri ile kardeş kılınması noktasında "ben derim ki" diye söze başlamış ve hemen arkasından kendisine İbn-i Teymiye'den delil getirerek "Nitekim İbn-i Teymiye'de Muhtarade ki hadislerin Mustedrekte ki hadislerden daha kavi ve sağlam olduğunu söylemiştir" der. (Fethul Bari, 11/268)
En dikkat çekici hususlardan bir tanesi ise Hafız İbn-i Hacer'in herhangi bir fıkhi konuda mezheplerin görüşlerini zikrederken "Hanefiler şöyle demiştir, Şafiler şöyle demiştir, İbn-i Teymiye'de şöyle demiştir" diyerek İbn-i Teymiye'yi mutlak bir muctehidmiş gibi anmasıdır.
Örneğin boşanmanın ve ric'atin yapıldığı ay halinin akabinde ki temizlikte, hanımı boşamanın cevazı hususunda görüş ayrılıklarına değinirken Şafilerin, Hanefilerin, Malikilerin görüşünü getirdikten sonra "İbn-i Teymiye'de şöyle der" (Fethul Bari, 15/76.) diyerek İbn-i Teymiye'yi mustakil olarak zikreder. Kendisi Şafi olmasına ve İbn-i Teymiye'nin görüşüne katılmamasına rağmen İbn-i Teymiye'ye eleştiri nitelikli tek bir kelime dahi kullanmaz. Yine sigar evliliği meselesinde büyük fakihlerin görüşünü zikrettikten sonra hemen arkasından "İbn-i Teymiye'de şöyle der" diyerek İbn-i Teymiye'ye ne kadar önem atfettiğini ortaya koyar. (Fethul Bari, 14/361.)
İbn-i Hacer İbn-i Teymiye'ye muhalif olduğu konularda dahi Fethul Bari'de İbn-i Teymiye hakkında tek bir olumsuz söz sarfetmemiştir. Özellikle Rasulullah'ın kabrine ziyaret amacı ile yolculuğa çıkılması meselesinde sarfettiği tek söz "bu onun en çok tepki toplayan görüşüdür" şeklindedir. İbn-i Teymiye ile ayrı düştüğü sıfatlar meselesinde hiçbir şekilde İbn-i Teymiye'nin aleyhinde söz etmemiştir. Yine büyük ihtilafın yaşandığı ay halinde olan kadını boşamanın durumu meselesinde önce Nevevi'den zahirilerin görüşünü nakleder ve arkasından İbn-i Teymiye'nin ve İbn-i Kayyim el-Cevziyye'ninde bu görüşte olduklarını söyler ve onların sözlerini uzun uzun aktarır. İşin ilginç boyutu ise kendisi Şafi olmasına rağmen ne Zahiriler hakkında ne de İbn-i Teymiye ve İbn-i Kayyım hakkında tek bir olumsuz ifade kullanmaz. Sadece İbn-i Kayyım'in sözlerine itiraz kabilinden tek bir satırda "Merhum kanaatimce şu rivayeti görmedi" şeklinde bir itiraz getirir. (Fethul Bari, 15/78.)
Bu nokta da vermek istediğimiz son bir örnek ise fakirliğin mi yoksa zenginliğin mi daha faziletli olduğu ihtilafıdır. Bu konuyu izah eden İbn-i Hacer önce alimlerin görüşlerini ele almış ve daha sonra "Ben de şunu ekliyorum" demiş ve hemen arkasından İbn-i Teymiye'de benim gibi düşünüyor dercesine "İbn-i Teymiye'de böyle diyor" diyerek konuyu bağlamıştır. (Fethul Bari, 18/265)
Alimlerin İbn-i Teymiyye Aleyhinde Sözleri
Ahbaşlar cemaatinin İbn-i Teymiye'ye saldırdıklarını yönelttikleri ikinci nokta ise bir çok alimin İbn-i Teymiyye aleyhinde sözlerini nakletmeleridir. Özellikle bir liste yapmışlar ve bu listede İbn-i Teymiye'nin sapkın olduğunu iddia eden alimlerin isimlerini yazmışlardır.
Listelerinde çoğu mechul, kim olduğu bilinmeyen kimselerin olması yanı sıra Necip Fazıl, Zahid el-Kevseri gibi İslam tarihinde hiçbir değeri olamayan kimselerinde ismi geçmektedir.
Burada Ahbaşların yaptığı büyük hata "alimlerin birbiri lehlerinde ve aleyhlerinde sözlerinin hiçbir ilmi değer taşımadığı" gerçeğinden bihaber olmalarıdır. Zira geçmiş dönemde yaşamış ve birçok esere imza atmış bir kimsenin ister istemez birçok seveni de olacaktır sevmeyeni de... Bu insanlığın tabiatında olan bir durumdur.
Bugün dünyada her kesim tarafından sevilen ve hiç sevmeyeni bulunmayan kim vardır ki?
Yine aynı şekilde herkes tarafından sevilmeyen ve hiç seveni bulunmayan kim olabilir?
Tarihte en iğrenç insanların haklarında dahi birçok övücü söz bulmak mümkün iken bütünüyle mükemmel insanlar içinde aleyhlerinde birçok söz bulmak mümkündür. Buna çok basit bir örnek olması açısından Hatıb el-Bağdadi'nin Tarihini verebiliriz.
Orada bir çok alim hakkında övücü ve yerici cümleleri bulmak mümkündür. Nitekim büyük İmam Ebu Hanife hakkında büyük alimlerden O'nun Deccal olduğu, hadisleri reddettiği, ilimden zerre kadar nasibi olmadığı yönünde sözler bulmak mümkün iken aynı şekilde O'nun büyük bir muhaddis olduğu yönünde de bir çok nakle şahit olmak mümkündür. Yine "şayet ehli kitap ile evlenmek caiz ise Hanefilerle de evlenmek caizdir" şeklinde büyük alimlere nispet edilen kavillerin olduğu "Teracim ve Tabakat" kitaplarından isteyenin istediği kimsenin lehinde ya da aleyhinde bir çok nakil bulması mümkündür.
Bu, İslam tarihinde özellikle mezhep çatışmalarının sebep olduğu bu durumdur. İmam Şafi'nin dahi hadisçiliğinin eleştirilmesi, İmam İbn-i Cerir et-Taberi gibi büyük bir müfessirin Ahmed bin Hanbel'i fakih olmamakla nitelendirmesi, bunun üzerine Hanbelilerin onu bir köye hapsetmeleri ve orada vefat etmesi sadece mezhep kavgasının ne boyutlara vardığını göstermesi açısından birkaç örnektir.
Burada anlatmak istediğimiz tarihte yaşamış kim olursa olsun herhangi bir şahsiyete sadece "şu şunu dedi, bu bunu dedi" şeklinde saldırmanın sadece ahmakların işi olduğudur. İslam alimleri bunun caiz olduğu tek durumun cerh ve tadil ilminde ravilere yönelik olduğunu belirtmişlerdir. Bu da genel olarak hıfz ve adalet noktasındadır.
Şayet bugün İbn-i Teymiyye hakkında kötü söz serdeden alimlerden oluşan bir liste yayınlanıyorsa bunu yapanlara şunu hatırlatmak isteriz ki onların yayınladığı listenin en az 10 misli uzunluğunda İbn-i Teymiyye'nin lehinde konuşan, onu övücü sözlerle vasıflandıran alimlerin isimlerinden oluşan bir liste hazırlamak mümkündür. Burada 10 misli derken abarttığımı düşünmenizi istemiyoruz. Zira bu abartı değil görünen bir gerçektir. İbn-i Kayyim el-Cevziyye, İbn-i Kesir, İmam Zehebi gibi büyük alimlerin üstadı olan İbn-i Teymiye hakkında böyle bir liste oluşturmak kanaatimizce pek zor olmasa gerek.
Burada İmam Zehebi ile ilgili yine aynı taife tarafından ortaya atılan bir iftiraya da değinmekte fayda vardır. Ahbaşlar İmam Zehebi'nin, hocası İbn-i Teymiye hakkında kötü sözler sarfettiğini İbn-i Teymiye'yi kibirli olmakla suçladığını ve ona nasihat ettiğini iddia ederler. Bu iddiaya karşı sadece Zehebi'nin İbn-i Teymiye hakkında söylediği şu sözler yeterlidir:
“İbn-i Teymiye benim gibi bir kimsenin onun niteliklerine dair söz söylemesinden çok daha büyüktür. Eğer Kâbe’de Hacer-i Esved’in bulunduğu rukun ile Makam-ı İbrahim arasında bana yemin ettirilecek olsa, hiç şüphesiz benim gözüm onun gibisini görmemiştir, diye yemin ederim. Allah’a yemin ederim bizzat kendisi bile ilim bakımından kendi benzerini görmüş değildir.”
“Henüz buluğa ermeden Kur’an ve fıkıhı okudu, tartıştı, delilleriyle, görüşlerini ortaya koydu. Yirmi yaşlarında iken ilim ve tefsirde oldukça ileri dereceye ulaştı, fetva verdi ve ders okuttu. Pek çok eserler yazdı, daha hocaları hayatta iken büyük ilim adamları arasında sayılır oldu. Develere yük teşkil edecek kadar pek büyük eserler yazdı. Bu sırada onun yazdığı eserler belki dört bin defter, belki de daha fazla tutar. Cuma günlerinde seneler boyunca herhangi bir kitaba başvurmaya gerek görmeksizin yüce Allah’ın kitabını tefsir etti. Fışkıran bir zeka idi, pek çok hadis dinlemiştir. Kendilerinden ilim bellediği hocalarının sayısı iki yüzü aşkındır. Tefsire dair bilgisi en ileri noktadadır. Hadis, hadis ravileri (Ricâli), hadisin sahih olup olmamasına dair bilgisine hiçbir kimse ulaşamaz. Fıkhı, nakli -dört mezheb imamının da ötesinde- ashab ve tabîin’in görüşleri eşsizdi. Mezheb ve fırkalara dair, usul ve kelâma dair bilgisine gelince, bu hususta onun seviyesinde bir kimse bilmiyorum. Dile dair geniş bir bilgisi vardı, Arapçası oldukça güçlü idi. Tarih ve siyere dair bilgisi şaşırtıcı idi. Kahramanlık, cihad ve atılganlığı ise nitelendirilemeyecek kadar, anlatılamayacak kadar ileri idi. Örnek gösterilecek derecede çok cömert idi. Yemekte ve içmekte az ile yetinir, zühd ve kanaat sahibi bir kimse idi.”
İmam Zehebi bu sözlerini en meşhur kitabı olan "Siyer-u A’lami’n-Nubelâ" eserinde kaydetmiştir.
Alimlerin İbn-i Teymiye Lehinde Sözleri
Burada sadece birkaç alimden İmam İbn-i Teymiyye hakkında söyledikleri sözü nakletmek istiyoruz. Aslen biz yukarıda da söylediğimiz gibi bir alim hakkında övücü ya da yerici nitelikte sözlerin ilmi bir değer taşımadığına inanıyoruz. Ancak birkaç tane de olsa İbn-i Teymiye hakkında söz sarfeden alimlerden örnek vermemiz yerinde olacaktır
“Tabakatu’ş Şafîiyye el-Kubrâ” adlı eserin müellifi Tacu’d-Din’in babası Takıyu’d-Din es-Subkî -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- şunları söylemektedir:
“Aklî ve şer’î ilimlerdeki geniş bilgisi, üstün kadri ve kaynayıp coşan denizi andıran hali ile ileri zekası, içtihadı ile bütün bu alanlarda anlatılamayacak ileri dereceye ulaşmıştı. Bana göre o bütün bunlardan daha büyük, daha üstündür. Bununla birlikte yüce Allah ona zühd, vera, dindarlık, hakka yardımcı olmak, hakkı yerine getirmek gibi özellikleri vermişti; bütün bunları da yalnızca Allah için yapardı. Bu hususta selef-i salihin izlediği yolu izlerdi. Bu konuda çok büyük bir pay sahibi idi. Bu dönemde hatta uzun dönemlerden beri onun benzeri görülmüş değildir.”
Muhammed b. Abdi’l-Berr eş-Şafîi es-Subkî (v. 777)’de şunları söylemektedir:
“İbni Teymiyye’ye cahil bir kimse ile yanlış kanaat ve görüşlere sahib bir kimseden başkası buğzetmez. Cahil bir kimse ne söylediğini bilmez, yanlış kanaat sahibi kimseyi ise sahib olduğu yanlış kanaat onu bilip tanıdıktan sonra hakkı söylemekten alıkoyar.”
Hasımlarından birisi olan Kemalu’d-Din b. ez-Zemelkanî eş-Şafîi (v. 727) Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye hakkında şunları söylemektedir:
“Herhangi bir ilim dalına dair kendisine soru sorulacak olursa, onu gören ve onu dinleyen bir kimse, onun bu ilim dalından başka bir şey bilmediğini zanneder ve bu seviyede kimsenin o ilmi bilmediğine hükmederdi. Diğer mezheblere mensub fukaha onunla birlikte oturduklarında kendi mezhebleri ile ilgili olarak daha önceden bilmedikleri şeyleri ondan öğrenirlerdi. Herhangi bir kimse ile tartışıp da hasmı tarafından susturulduğu bilinmemektedir. İster şer’î ilimler olsun, ister başkaları olsun herhangi bir ilim hakkında söz söyledi mi mutlaka o ilim dalının uzmanlarından ve o ilmi bilmekle tanınanlardan üstün olduğu ortaya çıkardı. Beşyüz yıldan bu yana ondan daha ileri derecede hadis hıfzetmiş kimse görülmüş değildir.”
Mâlikî ve (sonraları) Şafîi mezhebine mensub İbn Dakîk el-Iyd (v. 702 h.) onun hakkında şöyle demektedir:
“İbn Teymiyye ile bir araya geldiğimde bütün ilimlerin onun gözü önünde bulunduğunu, bu ilimlerden istediğini alıp, istediğini bırakan bir kişi olduğunu gördüm.”
Aslen İşbilyeli, Dımaşk’lı (v. 738 h.) el-Birzâlî Ebu Muhammed el-Kasım b. Muhammed, İbn Teymiyye hakkında şunları söylemektedir:
“Hiçbir hususta arkasından yetişilemeyecek bir imamdı. İçtihad mertebesine ulaşmış ve müçtehidlerin şartları kendisinde toplanmıştı. Tefsirden söz etti mi aşırı derecedeki ezberleri dolayısıyla, güzel sunması ile herbir görüşe tercih zayıflık ve çürütmek gibi layık olduğu hükmü vermesiyle ve herbir ilme dalabildiğine dalması ile insanları hayrete düşürürdü. Huzurunda bulunanlar onun bu haline şaşırırlardı. Bununla birlikte o zühd, ibadet, yüce Allah’a yönelmek, dünya esbabından uzak kalıp, insanları yüce Allah’a davet etmeye de kendisini büsbütün vermiş bir kimse idi.”
Şafîi mezhebine mensub Dımaşk’lı ve Tehzibu’l-Kemâl adlı eserin sahibi Ebu Haccac el-Mizzî de (v. 742 h.) Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye hakkında şunları söylemektedir:
“Onun benzerini görmedim, kendisi de kendi benzerini görmüş değildir. Allah’ın kitabı ve Rasûlünün sünneti hakkında ondan daha bilgilisini, her ikisine ondan daha çok tabi olanı görmüş değilim.” Bir seferinde de şöyle demiştir: “Dörtyüz yıldan bu yana onun benzeri görülmemiştir.”
“Umdetu’l-Karî Şerhu Sahihi’l-Buharî adlı eserin müellifi Halefî Bedru’d-Din el-Aynî (v. 855 h.) Şeyhu’l-İslam hakkında şunları söylemektedir:
“O, faziletli, maharetli, takvâlı, tertemiz, vera’ sahibi, hadis ve tefsir ilimlerinin süvarisi, fıkıh ve hadis usulü ve fıkıh usulü ilimlerinde gerek anlatımı ve gerek yazımı itibariyle ileri derecede idi. Bid’atçilere karşı çekilmiş yalın kılıçtı. Dinin emirlerini uygulayan büyük ilim adamı, marufu çokça emreden, münkerden çokça alıkoyandı. Son derece gayretli, kahraman ve korku ve dehşete düşüren yerlerde atılgan, çokça zikreden, oruç tutan, namaz kılan, ibadet eden bir kimse idi. Geçiminde kanaatkarlığı seçmiş, fazlasını istemeyen bir kimse idi. Oldukça güzel ve üstün şekilde sözlerine bağlı kalır, çok güzel ve değerli işleriyle vaktini değerlendirirdi. Bununla birlikte aşağılık dünyalıktan da uzak kalırdı. Meşhur, kabul görmüş ve tenkid edilebilecek bir kusuru bulunmayan, nihaî sözü
“Uyûnu’l-Eser fi’l-Meğâzîl ve’ş-Şemaili ve’s-Siyer” adlı eserin müellifi olan İbn Seyyidi’n-Nas (v. 734 h.) hakkında şunları söylemektedir:
“Ben onu bütün ilimlerde pay sahibi gördüm. Nerdeyse sünnete dair bütün rivayetleri ezberlemişti. Tefsire dair söz söyledi mi bu işin sancağını yüklenmiş olduğu görülürdü. Fıkha dair fetva verdi mi en ileri noktaya ulaşmış olduğu, hadise dair konuştu mu hadis ilim ve rivayetinde oldukça ehil olduğu, mezheb ve fırkalar hakkında konuştu mu bu hususta ondan daha etraflı bilgi sahibi kimsenin görülemediği, onun ilerisinde bu hususların kimse tarafından idrâk edilemediği anlaşılırdı. Kısacası bütün ilim dallarında akranlarından ileri idi. Onu gören hiçbir göz onun benzerini görmemiştir. Hatta kendisi bile kendisi gibisini görmüş değildir.”
Burada bu kısa yazımızı adaletsizce İbn-i Teymiyye'ye saldıran, onu yeren ve kötüleyen Ahbaşlar cemaatine Bedruddin Ayni ve Abdulber es-Subki'nin şu sözlerini hediye ederek bitiriyoruz…
Bedruddin el-Ayni der ki: “Ona dil uzatan kimse ancak gülleri koklamakla birlikte hemen ölen pislik böceği gibidir. Gözünün zayıflığı dolayısıyla ışık parıltısından rahatsız olan yarasaya benzer. Ona dil uzatanların tenkid edebilme özellikleri de yoktur, ışık saçıcı, dikkate değer düşünceleri de yoktur. Bunlar önemsiz şahsiyetlerdir. Bunlar arasından onu tekfir edenlerin ise ilim adamı olarak kimlikleri belirsizdir, adları, sanları yoktur."
Abdulber es-Subki ise İbn-i Teymiye'ye saldıranlar hakkında şöyle der:
“İbni Teymiyye’ye cahil bir kimse ile yanlış kanaat ve görüşlere sahib bir kimseden başkası buğzetmez. Cahil bir kimse ne söylediğini bilmez, yanlış kanaat sahibi kimseyi ise sahib olduğu yanlış kanaat onu bilip tanıdıktan sonra hakkı söylemekten alıkoyar.”
Hiç şüphesiz hamd başında ve sonunda alemlerin rabbi Allah'a özgüdür.
Hamd'ın tümü Allah'adır.
Ahmed Şihabuddin bin Muhammed bin Ali bin Hacer
909 da Mısır da dünyaya gelip 973 te Mekke de vefat etmiştir.Mısır,da bulunan bir mahalleye nisbetle Heytemi diye şöhret bulmuştur.Her fırsatta İbn Teymiyye ile talebesi İbnü-l Kayyım,a itiraz etmek ve sövüp saymak (ta,n) bu kimsede tabiat halini almış ve kimi zamanlar edeb ve terbiyeye aykırı ibareler de kullanmıştır. İbn Hacer şeyhler elinde eğitilip terbiye gördüğünden onların muhabbetlerinde fani (yok) olarak yetişmiş bir zattır.Bu yüzden,şeyhler aleyhine söylenen sözler ona yaraya basılan tuz gibi fena etki ederdi.İbn Haceri,l Mekki,nin İbn teymiyye hakkında kullandığı ibare-i Şerifeleri teberrüken buraya alıyoruz.
1-İbn Teymiyye : Allah,ın kendisini rezil ettiği,saptırdığı,ama,sağır,ve zelil (hor hakir) kıldığı bir kuldur.Bu gerçek,din imamları tarafından,ahvalinin bozukluğu ve sözlerinin yalancılığı gösterilerek açıklanmıştır.Bunu öğrenmek isteyenlerin,müctehidlerin imamı (imamu,l-müctehid) olup imamlığı,büyüklüğü ve ictihad mertebesine eriştiği ulema nezdinde ittifakla kabul olunan Ebu,l-Hasan es-Sübki ile oğlu Tacüddin es-Sübki ve esihu,l-imam(?) İzzüddin bin Cema,a ve Şafi,Maliki ve Hanifilerden bunların çağdaşlarıyla daha başkalarının sözlerini okumaları gerekir.Onun itirazlarından yalnızca son dönem mutasıfları değil Ömer b.el-Hattab ve Ali b.Ebi Talib gibi büyük sahabiler de paylarını almışlardır.Bu sözlerinin bir kıymeti yoktur,kaldırılıp atılması gerekir.Bu tür sözlerinden dolayı onun bid,atçı sapık/sapkın,saptırıcı,mübalağacı,cahil ve fasid biri olduğuna inanılır.Allah ona adaletiyle muamele etsin ve bizleri de onun yolundan,akidesinin sapkınlığından ve fiilinden korusun.(1)
(1)-el-Fetavayü,l-Hadisiyye.s.83-84.
2-Şerh-i Şemail adlı eserinde İbn Teymiyye ile talebesi İbnü,l-Kayyım hakkında şöyle der.
Bu ikisi (İbn Teymiyye ile İbnü,l-Kayyım) Allah,a cihet ve cisim isbatına gittiler ve delillendirmek için de işi uzattılar.Cihet ve cismiyeti reddettiklerinden dolayı da Ehl-i-Sünnet,i küçültme çabası içerisine girdiler.Onların,bu alanda,kulakları tırmalayan ve iftira ve bühtanla neticelenen bir çok bozuk ve çirkin itikadları bulunmaktadır.Allah hem onları,hem de onların görüşlerini savunanları çirkin göstersin?
3-el-Cevherü-l-Munzam isimli eserinde şöyle dediği rivayet edilmektedir.
Şüphesiz İbn Teymiyye Allah tarafından saptırılıp iğva edilen,kendisine rezillil elbisesi giydirilen ve aşırı ve yalancılığından dolayı düşüklük ve mahrumiyete çarptırılan bir kuldur…Ondan sadır olan sözler,hata kabilinden dahi olsa söylenmeyecek şeyler olup bunların çirkinlikleri ve şerleri ilelebet devam edecektir.Bu durum şaşılacak bir şey değildir.zira o nefsine,hevasına,şeytanına uyarak kendisini müctehidlerle bir tutmuş,ancak bilmeyerek pek çok meselede onların icmaına muhalefet etmek süretiyle günahların en büyüğünü işlemiştir.O sadece müctehid imamlara itiraz etmekle kalmamış,hulefa-i raşidin hakkında dahi itirazlarda bulunarak,kulakların duymak istemediği ve tabiatların nefret ettiği birçok hurafeler ortaya atmıştır.O derece ileri gitmiştir ki her türlü noksanlıklardan münezzeh ve tüm kemal sıfatlarıyla muttasıf olan Cenab-ı Hakk,a bile azamet ve kibriyasına yakışmayacak şekilde,minberlerin üstünde ve halkın önünde cihet ve cismiyet iddiasında bulunmuş ve mütekaddimin ve müteahhirinden buna inanmayanların cehalet ve dalaletle itham etmiştir.Öyle ki döneminin alimleri sultana müracaatla onu katl veya hapsetmeye zorlamışlar sultanda onlara icabet etmek mecburiyetinde kalarak Şeyh-i hapsetmiş ve orada vefat etmiştir.Böylece o bid,atlar sönmüşl,yokolmuş, o karanlıklar ortadan kalkmıştır.Arkasından,tabileri onu savunur duruma girmişlerse de Allah onların başlarını kaldırmalarına,şan ve şöhret sahibi olmalarına müsaade etmedi bilakis….Üzerlerine zillet ve meskenet binası kuruldu ve nihayet Allah,tan bir gazaba değdiler (…) çünkü,onlar isyana dalmış ve aşırıya gidiyorlardı..(Bakara /61) Cilaü,l-Ayneyn,s.257-Gayetü,l-Emani c.II,s.86-7 )
İbn Haceri,l-Mekki İbn Teymiyye hakkında,Allah,ın kendisini hor ve hakir kılıp saptırdığı,kör,sağır ve zelil kıldığı bir kuldur.edibane (?) cümleler sarfettikten sonra konuya şöylece girmektedir.
İbn Teymiyye Müslümanların icmaına aykırı olarak şunları savunmaktadır :
1-Talak,a (karısını boşamaya) yemin eden kimse yeminini bozduğunda yalnızca kefaret lazım olup hanımı boş olmaz
2-Hayız dönemindeki talak geçerli değildir
3-Bir kelime ile üç talak yapıldığı takdirde (üç) sözü lağv olup yalnız bir talak geçerli olur
4-Hayvan düşüp ölmekle sıvı şeyler pis olmaz
5-Hayızlı iken tavaf yapan kadına kefaret vacib değildir
6-Daha önce ikamet etmiş olduğu bir şehirde cünüb olan kimsenin geceleyin teyemmümle nafile namaz kılması caizdir
7-Bile bile terk edilen namazlar kaza edilmez
8-Mesk (baç,vergi) helaldir
9-Zekat diye verilmese de esnafın meks şeklinde vermiş olduğu paralar zekat sayılır
10-Vakıf tarafından konulan şartlar lağvdır
11-İcmaa muhalefet eden ne kafirdir,ne de fasık
12-Allah Teala,nın hadiselerin mahallinde (mahall-i havadis) hazır bulunması caiz olduğu gibi,terekkübünün cisim ve cihet te olması da caizdir
13-Kur,an,Allah Teala,nın zatında hadistir (mahluktur)
14-Alem bi,n-nev kadimdir (ezelidir)
15-Peygamber masum (hatasız) değildir
16-Rasülullah,ın kabrine ziyaret kastıyla yapılan sefer masiyettendir (günahtır)
17-İncil ile Tevrat,ın lafzı (metni) değil yalnızca manaları değiştirilmiştir.
18-Cehennem bir gün yok (fani) olacaktır.
İbn Hacer-l-Mekki İbn Teymiyye,ye bu meseleleri isnat ettikten sonra,onun Hz Ömer,le Hz Ali (r.anhüma) hakkında Ömer,in (pek çok) hata ve yanlışı vardır.Ali r a de 300 den fazla yerde hata yapmıştır.dediğini ve Gazali,İbn Arabi,İbn Seb,in Ömer İbnü,l-Farız ve Şezeli…gibilere sert tenkitler yönelttiğini söyler.(el-Fetvayü-l-Hadisiyye)
İbn Haceri,l-Mekki (Heytemi) ye Cevap
1-İbn Hacer,e güvenilmez zira o Şeyhülislam (İbn Teymiyye) gibi birine dahi iftira atabilmiştir.
2-İbn Hacer için en uygun söz şudur . O mü,minlere düşmanlık açısından insanların en şedidi idi zira,o kitaplarını Allah,ın Salih,kullarına,hadis,sünnet-i mutahhara ve şeriat-ı garra ehline küfürle doldurdu.Asrımızda ve daha önce yaşayan alimler ona reddiyeler yazarak,onun çürüklüklerini hatalarını yanlışlarını yalanlarını iftiralarını nakilde hıyanetini kelimeler üzerindeki tahrifatını ve bunlara benzeyen ve Allah,a ve ahirete inanan kimselerin kabul etmeyeceği şeylerini açıklamışlardır.
3-İbn Hacer,den naklolunanlar Şeyhülislam-a herhangi bir zarar vermez çünkü o,onun en büyük düşmanlarından ve hasımlarından olup bu konudaki şahitliği merduttur.
4-Şeyhülislam İbn Teymiyye,nin kitapları neşredilmeden önce bazıları İbn Hacer,in nakillerinde doğruluk payı olduğunu zannedebilirlerdi.İbn Teymiyye,nin kitapları yayılıp elden ele dolaşmaya başladığında anlaşıldı ki-Allah tarafından basireti bağlanmış kalın kafalılar dışında gözleri olan herkes İbn Hacer,in yalan söylediğini ve iftira ettığını anladı.Bundan sonra kendisine güvenilmez oldu ve itibarını tamamen yitirdi,Sonuç itibariyle İbn Hacer müfteri sözlerinde tenakuz içinde olan ve dinde mübalağaya kaçan biridir.
İbn Hacer,in İbn Teymiyye,ye yönelik yaklaşık 67 satırdan oluşan tenkitleri hakkında Bağdat müftüsü Alüsi Seyyid Numan Hayrüddin Cila,ül-Ayneyn fi-Muhakemeti-l-Ahmedeyn isiminde büyük bir kitap kaleme alıp sağlığında basılmıştır (Mısır,1298).bu eser 360 sayfalıktır.bu eser mühim ve faydalı bilgilerle doludur.
Alusi Seyyid Numan Hayrüddin şöyle der :
İbn Hacer,,in İbn Teymiye,ye isnat etmekte olduğu görüşleri böyle kısa ve kapalı (mücmel) bir şekilde yazacağı yerde biraz açması ve bunları İbn teymiyye,nin hangi eserlerinden aldığını bildirmesi gerekirdi.Bir kimseyi Falan şöyle demiş diyerek kınayıp yermeye kalkışmak münazara adabına aykırıdır.Öncelikle sözlerin o kişiye ait olduğunu isbatlamak ve kitaplarından delil getirmesi lazımdır.
Dedikten sonra İbn Hacer,in bu tenkitlerine,tafaddul yoluyla (ilminin üstünlüğünü gösteren) şu cevapları vermiştir :
1-Talaka yemin etme meselesi genel olmayıp sadece zıhar niyetiyle yapılan yemine mahsustur. İbn Teymiyye,nin eserlerinde bu mesele tafsilatlı bir şekilde açıklanmıştır.Üstelik İbn Teymiyye bu görüşte yalnız da değildir.Bu aynıyla Ahmed bin Hanbel,in mezhebi olduğu gibi seleften de pek çok kişi bu görüşü benimsemektedir.Sonra ashab,ı kiramdan nakledilen fetvalar da buna aykırı değildir.
2-Kadın hayızlı iken yapılan talakın geçerli olmadığını Sa,id bin el-Müseyyeb ile Tabiündan bir cemaattan nakledilmektedir.
3-Bir lafızla üç talakın geçerli olmadığı seleften büyük bir cemaatın mezhebi olduğu gibi Maliki,Hanbeli,Şafii ve Hanifi alimlerden birçoğu da bu görüştedir.
4-Necis düşmekle su dışındaki sıvıların kirlenmediğini sadece İbn Teymiyye değil,İbn Hazm,la başka alimler de kabul etmektedir.
5-Tavaf meselesinde İbn Teymiyye,nin görüşü Ebu Hanife,den nakledilen rivayete uygundur.
6-Cünüb meselesine gelince şayet İbn Teymiyye,den böyle bir görüş sabit olmuşsa,ictihadi bir mesele olduğundan dil uzatmaya ve bu yüzden kınanmaya (tan) mahal yoktur.
7-Kasten terk edilen namazların kazasının olmadığı görüşünü kaza hakkındaki delil yalnızca uyuyanlara unutanlar hakkında olduğundan İbn Hacer,in kendisine ifrat derecede bağlı bulunduğu İbn Arabi de tercih etmektedir.Kazanın olmaması ise günahının büyüklüğünden dolayı kazanın borcun düşmesi için yeterli olmadığındandır (Tıpkı yemin-i gamus-ta kefaret olmaması gibi)
8-9.Meks ve müküs diye tüccarlarda şer-i yol (vecih) dışında alınan mallara denilir.Müsadere yoluyla alınmış olan malların niyet ile zekattan sayılacağını Hanefi mezhebine mensup son dönem imamlar içerisinde de savunanlar vardır.Kısacası bu mesele İslam alimleri arasında ihtilaflıdır.İki farklı görüşten birini tercih ettiği için İbn Teymiyye nasıl ayıplanabilir? Kaldı ki İbn Teymiyye,ye yapılan bu isnat bir iftiradır.
10-Vakıf meselesinde İbn teymiyye,nin görüşünü Hanefilerden de benimseyenler vardır.Hanefi mezhebi imamları bu davalarından dolayı kınanmazlar ve hatta ictihadi bir mesele olduğundan affedilirken aynı şeyden dolayı İbn Teymiyye niçin kınanmayı hak etsin ?
11-İcmaa muhalefet eden ne fasıkttır be de kafir? Sözünün İbn Teymiyye,ye ait olduğu sabit ise bunda garip karşılanacak bir şey varmıdır.Muteber alimlerden Ebü Zer,a İcmaa muhalefet edeni tekfir etmek nasıl mümkün olabilir? İcmaın kendisini inkar edeni dahi tekfir etmiyoruz ki ? Bu amaçtaki kimse yalnızca bid,atçı olur demektedir.Gerçekte ise İbn Teymiyye böyle bir söz söylemez İbn Hacer,in bu isnadı iftiradır.
12-14.İbn Teymiyye Kur,an konusunda Ahmed bin Hanbel,in mezhebinde olduğundan ve Hanbelilerin tahkik mezhebinin Kur an hakkındaki görüşlerinden Allah Teala,nın mahal-i havadis ve Kur an,la Cenab-ı Hakkı,n hadis olması lazım gelmediği-nden İbn Hacer,in bahisleri esasen ve aslen varit değildir.Aynı şekilde cisim ve cihetle alemin bi-n-nev kadim olduğu isnatları da İbn Teymiyye,ye iftiradan başka bir şey değildir.İbn Teymiyye,ye bu iftirayı ilk atansa (arş hakkında) Devvani,dir.İbn Teymiyye,nin alemin kıdemi (ezeliliği) hakkında felsefecilere ve cisim hakkında Mücessime,ye karşı yazmış olduğu müstakil ve mufassal eserleri ortada dururken bu tür iftiraların revac bulamayacağı malumdur.Devvani,nin.
Mücessime,nin ekserisi Zahiri mezhebindendir.Bunlar Kitap ve sünnetin zahirine bağlanıp kalırlar.Yine çoğunluğu mühaddistir.İbn Teymiyye Ebu ,l-Abbas Ahmed ile tabilerinden Allah,a cihet isbatı ve bunu nefyetmeyi mübalağalı bir şekilde çirkin görme hususlarında büyük bir meyil vardır.Bazı eserlerinde Akli bedahet açısından (haşa Allah ) yoktur. Demekle Onu her yerde aradım fakat bulamadım demek arasında fark bulunmadığını söylemiş ve ciheti nefyedenleri ta,til (Allah,ı işlevsiz bırakmak) ile nitelendirmiştir.Eserlerinden de anlaşılacağı üzere akli ve nakli ilimlerdeki yüksek derecesine rağmen böyle bir tutumu görülmektedir.(Şerhü Aka,id-i Adudiye,s.151-152)
Ruhu,l-Me-ani tefsiri sahibi Alusi Şihabüddin bu konuda şöyle cevap vermiştir :
Haşa ki İbn Teymiyye Mücessime,den olsun ? Bilakis o insanların Mücessime,den en uzak olanıdır.Evet o Allah ve Rasülü,nün (s.a.v) kasdettiği manada fevkiyet sıfatına inanmaktadır.ancak bu isnat her halükarda Allah ve Rasülü,nün irade ettikleri çercevede olmalıdır. Ki bu aynı zamanda selefin müteşabihat konusundaki görüşü olup tescimden tamamıyla uzaktır.Devvani ve benzerleri ise hadis ve selef,i salihin görüşleri hususunda insanların en cahilleridir.
15-Peygamberlerin ismeti (masumiyeti) meselesinde İbn Teymiyye cumhurun mezhebinde olup bu hususta başka bir görüşü yoktur.
16-Ziyaret meselesinden İbn Teymiyye yalnız olmayıp Kitap ve Sünnet ilminden yed-i tüla (engin bilgi) sahibi pek çok kimse bu meselede onunla aynı görüşü benimsemektedir.Konuyla ilgili eserleri inceleyenler işin aslını anlarlar.İbn Teymiyye ziyareti değil ziyaret kastıyla yolculuk yapmayı ölülere dua edip onlardan medet dileme,yi (istimdat) menetmektedir.
17-İbn Teymiyye,yi İncil hakkındaki görüşünden dolayı ayıplamaya mahal yoktur.zira İmam Buhari(*) ile İbnü-l-Hatib Fahrüddin-i Razi de aynı tezi savunmuşlardır.Buhari ile Razi söz konusu tez yüzünden gazaba uğrayıp kınanmazlarken İbn Teymiyye nasıl kınanabilir? Kaldı ki İbn Hacer,in bu isnadı bir iftira olup İbn Teymiyye böyle bir iddiada bulunmamıştır.buna da eserleri şahittir.İbn Hacer düşman olarak gördüğü İbn Teymiyye,ye hata-kusur bulmakta aciz kalmakla pek çok delilsiz şey isnat etmeye mecbur olmuş ve Nasıl olur da ona bir ayıp/kusur yükleyebilirim diye bahaneler bulmaya çalışmıştır.İbn Arabi ile diğer mutasavvıflara İbn Teymiyye,ye isnat edilen sözlerden daha ağır ve bozuk sözler/ görüşleri isnat olunsa dahi İbn Hacer bunları düzlemek/tevil etmek (tahsis) için bütün gücünü harcamakta ve hatta kimi zaman lafızların ihtimallerinden dahi olmayan uzak tevillere kadar gitmektedir.(*)-Cami,u,s-Sahih c.VIII.s.216)
Sevgilimin attığı kurşun boşa gitti
Tıpkı kurşunun istemediği
Kimsenin gidişi gibi
Beyiti ne kadar doğrudur.
18-İbn Hacer,in İbn Teymiyye,ye yaptığı delilsiz/isbatsız isnatlardan biri de cehennemin fani olması meselesidir.İbn Teymiyye bunu acaba hangi eserinde iddia etmiştir?Diyelim ki İbn Teymiyye böyle bir iddiada bulunmuş olsun.fakat bu yüzden kendisini kınamaya imkan varmıdır.Böyle bir görüş İbn Hacer,in zannettiği gibi icmaı yarma/icmaa muhalefet değildir.İbn Hacer kendince İbn Teymiyye,yi kınamak için bir sebeb olarak bulduğu bu meseleye çok önem vermekte ve ez-Zevacir an-İktirafi-l-Kebair adlı kitabında şöyle demektedir.
İbn Teymiyye cehennemin bir gün yok olacağı görüşünü ashab-ı kiramdan Hz .Ömer Abdullah İbn Abbas Abdullah bin Mes,ud Ebu Hureyre ve Enes,le (r.anhüm) tabiinden Hasan-ı Basri Hammad bin Seleme Ali bin Talha el-Valibi ile bir gurup müfessirden nakletmektedir.Bazıları bu meselede Ahmed b Hanbel,in Abdullah bin Ömer den rivayet etmiş olduğu : Bir gün gelecek cehennemin kapıları kapanacak içerisinde kimse kalmayacaktır.ancak bu ahkab süresince kalıştan sonra olacaktır.hadisini delil getirmektedir.fakat bu hadisin senedinde güvenilmez ve yalancı bir ravinin bulunduğu rivayet edilmekte ve Hasan-ı Basri,nin bu konuda kendisine atfedilen (mensub) görüşü reddettiğini Sabit nakletmektedir.Buna göre İbn teymiyye,nin bu görüşü kendilerine isnat ettiği kimselerin böyle bir iddiada bulundukları doğru (sahih) değildir.Doğru olduğu takdirde de Müslümanların günahkarlarından hiçbiri orada (cehennemde) kalmaz kafirlerin yerleri ise cehennemdir orası onlarla dolu olup orada ebedi kalacaklardır.manası kastedilir.Bununla birlikte İbn Teymiyye,nin görüşüne muvafık bir görüşü Fahrüddin-i Razi de tefsirinde rivayet etmiştir.
Cehennemin ebedi olup olmadığı konusunda selef ve haleften bilinen iki rivayet vardır.Bir gurup Yok olmayacak derken ikincileri bir gün son bulacağını söylemektedir.İlk görüşün (yani cehennem yok olmayacaktır) daha doğru (esahh) olduğunda şüphe yoktur.İmam Suyuti ed-Dürrü-l-Mensür adlı tefsirinde Hz Ömer,den(r.a) Cehennemlikler ateşte Alic denilen yerdeki kum tanelerinin sayısı kadar uzun süre kalacak olsalar dahi çıkacakları bir gün gelir? Ebu Hüreyre,den Bir gün gelecek cehennemde kimse kalmayacaktır? Abdullah ibn Mes,ud,dan Öyle biz zaman gelecektir ki cehennemin kapıları kapanacaktır. Ve Şa-bi,den de Cehennem iki yurttan en çabuk mamur ve yine en çabuk harap olacak olanıdır diye nakleder.
Bütün bunlardan sonra cehennemin bir gün yok olacağı görüş şayet İbn Teymiyye,den sadır olmuşsa bundan dolayı kınanmaya mahal yoktur.çünkü sözkonusu görüş bazı selef ve haleflerden nakledilen eski bir görüştür.(Rivayetler hakkındaki İbn Hacer,in münferit (mücerred) cerhi kabul edilmez.Abdullah İbn Ömer,e nisbet edilen hadisin senedinde kezzab (yalancı ravi) varsa Hasan-ı Basri,den Sabit vasıtasıyla rivayet edilen hadiste kezzab olmadığını İbn Hacer nereden bilmiştir..? (Rızaeddin bin Fahreddin)
Hz Ömer,le Hz Ali (r.anhüma) hakkında edeb dışı sözler söylediği şeklindeki iddia İbn Teymiyye,ye yapılan asılsız bir iftiradır.İbn Teymiyye,nin akidesi malum ve kitapları dünyanın her tarafına yayılmış olduğundan böyle bir iftira….İnsanların sinelerine vesvese verir (Nas/5) hükmünü doğrulayan kimselerin işinden başka bir şey değildir.İbn Teymiyye Gazali İbn Arabi İbn Seb,in Ömer İbnü-l-Farız ve Şezeli gibileri reddetmişse…imiş ….demiş…türü sözlere bina ederek değil eserlerinde görülen şeriatın zahirine aykırı söz ve görüşlerinden dolayı reddetmiştir.Hem bu hususta İbn Teymiyye yalnız da değildir ondan başka daha pek çok Kur,an ve sünnet alimi de söz konusu kimseleri reddetmiştir.
Toparlayacak olursak : İbn Haceri-l-Mekki,nin İbn Teymiyye,ye yönelik İcmaı yardı/icmaa muhalefet etti şeklindeki iddiası asılsızdır.Bu zat galiba İbn Teymiyye,nin eserlerini hiç görmemiş,ondan-bundan duymuş olduğu sözler üzerine fikir yürütmüştür.
Hasım tarafından delil olarak kabul edilmeyen şeylerle dava isbatlama yoluna gitmek münazara kurallarına aykırıdır.Bu yüzden de İbn Teymiyye,nin görüşlerini çürütmek için Sübki ile İbn Haceri-l-Mekki,nin sözlerini nakletmek doğru ve yeterli olmaz çünkü İbn Teymiyye Rahımullah Kitap sünnet ve icmadan başkasını delil olarak kabul etmediğinden onun katında değil bir Sübki ile bir İbn Hacer,in on Sübki ile on İbn Hacer,in sözlerinin dahi bir önemi yoktur….Bilakis İbn Teymiyye,nin lisan-ı hali bunlara karşı….Haydi doğru iseniz getirin delilinizi (Bakara/111 Neml/64 demektedir.
Ahmed Şihabuddin bin Muhammed bin Ali bin Hacer
909 da Mısır da dünyaya gelip 973 te Mekke de vefat etmiştir.Mısır,da bulunan bir mahalleye nisbetle Heytemi diye şöhret bulmuştur.Her fırsatta İbn Teymiyye ile talebesi İbnü-l Kayyım,a itiraz etmek ve sövüp saymak (ta,n) bu kimsede tabiat halini almış ve kimi zamanlar edeb ve terbiyeye aykırı ibareler de kullanmıştır. İbn Hacer şeyhler elinde eğitilip terbiye gördüğünden onların muhabbetlerinde fani (yok) olarak yetişmiş bir zattır.Bu yüzden,şeyhler aleyhine söylenen sözler ona yaraya basılan tuz gibi fena etki ederdi.İbn Haceri,l Mekki,nin İbn teymiyye hakkında kullandığı ibare-i Şerifeleri teberrüken buraya alıyoruz.
1-İbn Teymiyye : Allah,ın kendisini rezil ettiği,saptırdığı,ama,sağır,ve zelil (hor hakir) kıldığı bir kuldur.Bu gerçek,din imamları tarafından,ahvalinin bozukluğu ve sözlerinin yalancılığı gösterilerek açıklanmıştır.Bunu öğrenmek isteyenlerin,müctehidlerin imamı (imamu,l-müctehid) olup imamlığı,büyüklüğü ve ictihad mertebesine eriştiği ulema nezdinde ittifakla kabul olunan Ebu,l-Hasan es-Sübki ile oğlu Tacüddin es-Sübki ve esihu,l-imam(?) İzzüddin bin Cema,a ve Şafi,Maliki ve Hanifilerden bunların çağdaşlarıyla daha başkalarının sözlerini okumaları gerekir.Onun itirazlarından yalnızca son dönem mutasıfları değil Ömer b.el-Hattab ve Ali b.Ebi Talib gibi büyük sahabiler de paylarını almışlardır.Bu sözlerinin bir kıymeti yoktur,kaldırılıp atılması gerekir.Bu tür sözlerinden dolayı onun bid,atçı sapık/sapkın,saptırıcı,mübalağacı,cahil ve fasid biri olduğuna inanılır.Allah ona adaletiyle muamele etsin ve bizleri de onun yolundan,akidesinin sapkınlığından ve fiilinden korusun.(1)
(1)-el-Fetavayü,l-Hadisiyye.s.83-84.
2-Şerh-i Şemail adlı eserinde İbn Teymiyye ile talebesi İbnü,l-Kayyım hakkında şöyle der.
Bu ikisi (İbn Teymiyye ile İbnü,l-Kayyım) Allah,a cihet ve cisim isbatına gittiler ve delillendirmek için de işi uzattılar.Cihet ve cismiyeti reddettiklerinden dolayı da Ehl-i-Sünnet,i küçültme çabası içerisine girdiler.Onların,bu alanda,kulakları tırmalayan ve iftira ve bühtanla neticelenen bir çok bozuk ve çirkin itikadları bulunmaktadır.Allah hem onları,hem de onların görüşlerini savunanları çirkin göstersin?
3-el-Cevherü-l-Munzam isimli eserinde şöyle dediği rivayet edilmektedir.
Şüphesiz İbn Teymiyye Allah tarafından saptırılıp iğva edilen,kendisine rezillil elbisesi giydirilen ve aşırı ve yalancılığından dolayı düşüklük ve mahrumiyete çarptırılan bir kuldur…Ondan sadır olan sözler,hata kabilinden dahi olsa söylenmeyecek şeyler olup bunların çirkinlikleri ve şerleri ilelebet devam edecektir.Bu durum şaşılacak bir şey değildir.zira o nefsine,hevasına,şeytanına uyarak kendisini müctehidlerle bir tutmuş,ancak bilmeyerek pek çok meselede onların icmaına muhalefet etmek süretiyle günahların en büyüğünü işlemiştir.O sadece müctehid imamlara itiraz etmekle kalmamış,hulefa-i raşidin hakkında dahi itirazlarda bulunarak,kulakların duymak istemediği ve tabiatların nefret ettiği birçok hurafeler ortaya atmıştır.O derece ileri gitmiştir ki her türlü noksanlıklardan münezzeh ve tüm kemal sıfatlarıyla muttasıf olan Cenab-ı Hakk,a bile azamet ve kibriyasına yakışmayacak şekilde,minberlerin üstünde ve halkın önünde cihet ve cismiyet iddiasında bulunmuş ve mütekaddimin ve müteahhirinden buna inanmayanların cehalet ve dalaletle itham etmiştir.Öyle ki döneminin alimleri sultana müracaatla onu katl veya hapsetmeye zorlamışlar sultanda onlara icabet etmek mecburiyetinde kalarak Şeyh-i hapsetmiş ve orada vefat etmiştir.Böylece o bid,atlar sönmüşl,yokolmuş, o karanlıklar ortadan kalkmıştır.Arkasından,tabileri onu savunur duruma girmişlerse de Allah onların başlarını kaldırmalarına,şan ve şöhret sahibi olmalarına müsaade etmedi bilakis….Üzerlerine zillet ve meskenet binası kuruldu ve nihayet Allah,tan bir gazaba değdiler (…) çünkü,onlar isyana dalmış ve aşırıya gidiyorlardı..(Bakara /61) Cilaü,l-Ayneyn,s.257-Gayetü,l-Emani c.II,s.86-7 )
İbn Haceri,l-Mekki İbn Teymiyye hakkında,Allah,ın kendisini hor ve hakir kılıp saptırdığı,kör,sağır ve zelil kıldığı bir kuldur.edibane (?) cümleler sarfettikten sonra konuya şöylece girmektedir.
İbn Teymiyye Müslümanların icmaına aykırı olarak şunları savunmaktadır :
1-Talak,a (karısını boşamaya) yemin eden kimse yeminini bozduğunda yalnızca kefaret lazım olup hanımı boş olmaz
2-Hayız dönemindeki talak geçerli değildir
3-Bir kelime ile üç talak yapıldığı takdirde (üç) sözü lağv olup yalnız bir talak geçerli olur
4-Hayvan düşüp ölmekle sıvı şeyler pis olmaz
5-Hayızlı iken tavaf yapan kadına kefaret vacib değildir
6-Daha önce ikamet etmiş olduğu bir şehirde cünüb olan kimsenin geceleyin teyemmümle nafile namaz kılması caizdir
7-Bile bile terk edilen namazlar kaza edilmez
8-Mesk (baç,vergi) helaldir
9-Zekat diye verilmese de esnafın meks şeklinde vermiş olduğu paralar zekat sayılır
10-Vakıf tarafından konulan şartlar lağvdır
11-İcmaa muhalefet eden ne kafirdir,ne de fasık
12-Allah Teala,nın hadiselerin mahallinde (mahall-i havadis) hazır bulunması caiz olduğu gibi,terekkübünün cisim ve cihet te olması da caizdir
13-Kur,an,Allah Teala,nın zatında hadistir (mahluktur)
14-Alem bi,n-nev kadimdir (ezelidir)
15-Peygamber masum (hatasız) değildir
16-Rasülullah,ın kabrine ziyaret kastıyla yapılan sefer masiyettendir (günahtır)
17-İncil ile Tevrat,ın lafzı (metni) değil yalnızca manaları değiştirilmiştir.
18-Cehennem bir gün yok (fani) olacaktır.
İbn Hacer-l-Mekki İbn Teymiyye,ye bu meseleleri isnat ettikten sonra,onun Hz Ömer,le Hz Ali (r.anhüma) hakkında Ömer,in (pek çok) hata ve yanlışı vardır.Ali r a de 300 den fazla yerde hata yapmıştır.dediğini ve Gazali,İbn Arabi,İbn Seb,in Ömer İbnü,l-Farız ve Şezeli…gibilere sert tenkitler yönelttiğini söyler.(el-Fetvayü-l-Hadisiyye)
İbn Haceri,l-Mekki (Heytemi) ye Cevap
1-İbn Hacer,e güvenilmez zira o Şeyhülislam (İbn Teymiyye) gibi birine dahi iftira atabilmiştir.
2-İbn Hacer için en uygun söz şudur . O mü,minlere düşmanlık açısından insanların en şedidi idi zira,o kitaplarını Allah,ın Salih,kullarına,hadis,sünnet-i mutahhara ve şeriat-ı garra ehline küfürle doldurdu.Asrımızda ve daha önce yaşayan alimler ona reddiyeler yazarak,onun çürüklüklerini hatalarını yanlışlarını yalanlarını iftiralarını nakilde hıyanetini kelimeler üzerindeki tahrifatını ve bunlara benzeyen ve Allah,a ve ahirete inanan kimselerin kabul etmeyeceği şeylerini açıklamışlardır.
3-İbn Hacer,den naklolunanlar Şeyhülislam-a herhangi bir zarar vermez çünkü o,onun en büyük düşmanlarından ve hasımlarından olup bu konudaki şahitliği merduttur.
4-Şeyhülislam İbn Teymiyye,nin kitapları neşredilmeden önce bazıları İbn Hacer,in nakillerinde doğruluk payı olduğunu zannedebilirlerdi.İbn Teymiyye,nin kitapları yayılıp elden ele dolaşmaya başladığında anlaşıldı ki-Allah tarafından basireti bağlanmış kalın kafalılar dışında gözleri olan herkes İbn Hacer,in yalan söylediğini ve iftira ettığını anladı.Bundan sonra kendisine güvenilmez oldu ve itibarını tamamen yitirdi,Sonuç itibariyle İbn Hacer müfteri sözlerinde tenakuz içinde olan ve dinde mübalağaya kaçan biridir.
İbn Hacer,in İbn Teymiyye,ye yönelik yaklaşık 67 satırdan oluşan tenkitleri hakkında Bağdat müftüsü Alüsi Seyyid Numan Hayrüddin Cila,ül-Ayneyn fi-Muhakemeti-l-Ahmedeyn isiminde büyük bir kitap kaleme alıp sağlığında basılmıştır (Mısır,1298).bu eser 360 sayfalıktır.bu eser mühim ve faydalı bilgilerle doludur.
Alusi Seyyid Numan Hayrüddin şöyle der :
İbn Hacer,,in İbn Teymiye,ye isnat etmekte olduğu görüşleri böyle kısa ve kapalı (mücmel) bir şekilde yazacağı yerde biraz açması ve bunları İbn teymiyye,nin hangi eserlerinden aldığını bildirmesi gerekirdi.Bir kimseyi Falan şöyle demiş diyerek kınayıp yermeye kalkışmak münazara adabına aykırıdır.Öncelikle sözlerin o kişiye ait olduğunu isbatlamak ve kitaplarından delil getirmesi lazımdır.
Dedikten sonra İbn Hacer,in bu tenkitlerine,tafaddul yoluyla (ilminin üstünlüğünü gösteren) şu cevapları vermiştir :
1-Talaka yemin etme meselesi genel olmayıp sadece zıhar niyetiyle yapılan yemine mahsustur. İbn Teymiyye,nin eserlerinde bu mesele tafsilatlı bir şekilde açıklanmıştır.Üstelik İbn Teymiyye bu görüşte yalnız da değildir.Bu aynıyla Ahmed bin Hanbel,in mezhebi olduğu gibi seleften de pek çok kişi bu görüşü benimsemektedir.Sonra ashab,ı kiramdan nakledilen fetvalar da buna aykırı değildir.
2-Kadın hayızlı iken yapılan talakın geçerli olmadığını Sa,id bin el-Müseyyeb ile Tabiündan bir cemaattan nakledilmektedir.
3-Bir lafızla üç talakın geçerli olmadığı seleften büyük bir cemaatın mezhebi olduğu gibi Maliki,Hanbeli,Şafii ve Hanifi alimlerden birçoğu da bu görüştedir.
4-Necis düşmekle su dışındaki sıvıların kirlenmediğini sadece İbn Teymiyye değil,İbn Hazm,la başka alimler de kabul etmektedir.
5-Tavaf meselesinde İbn Teymiyye,nin görüşü Ebu Hanife,den nakledilen rivayete uygundur.
6-Cünüb meselesine gelince şayet İbn Teymiyye,den böyle bir görüş sabit olmuşsa,ictihadi bir mesele olduğundan dil uzatmaya ve bu yüzden kınanmaya (tan) mahal yoktur.
7-Kasten terk edilen namazların kazasının olmadığı görüşünü kaza hakkındaki delil yalnızca uyuyanlara unutanlar hakkında olduğundan İbn Hacer,in kendisine ifrat derecede bağlı bulunduğu İbn Arabi de tercih etmektedir.Kazanın olmaması ise günahının büyüklüğünden dolayı kazanın borcun düşmesi için yeterli olmadığındandır (Tıpkı yemin-i gamus-ta kefaret olmaması gibi)
8-9.Meks ve müküs diye tüccarlarda şer-i yol (vecih) dışında alınan mallara denilir.Müsadere yoluyla alınmış olan malların niyet ile zekattan sayılacağını Hanefi mezhebine mensup son dönem imamlar içerisinde de savunanlar vardır.Kısacası bu mesele İslam alimleri arasında ihtilaflıdır.İki farklı görüşten birini tercih ettiği için İbn Teymiyye nasıl ayıplanabilir? Kaldı ki İbn Teymiyye,ye yapılan bu isnat bir iftiradır.
10-Vakıf meselesinde İbn teymiyye,nin görüşünü Hanefilerden de benimseyenler vardır.Hanefi mezhebi imamları bu davalarından dolayı kınanmazlar ve hatta ictihadi bir mesele olduğundan affedilirken aynı şeyden dolayı İbn Teymiyye niçin kınanmayı hak etsin ?
11-İcmaa muhalefet eden ne fasıkttır be de kafir? Sözünün İbn Teymiyye,ye ait olduğu sabit ise bunda garip karşılanacak bir şey varmıdır.Muteber alimlerden Ebü Zer,a İcmaa muhalefet edeni tekfir etmek nasıl mümkün olabilir? İcmaın kendisini inkar edeni dahi tekfir etmiyoruz ki ? Bu amaçtaki kimse yalnızca bid,atçı olur demektedir.Gerçekte ise İbn Teymiyye böyle bir söz söylemez İbn Hacer,in bu isnadı iftiradır.
12-14.İbn Teymiyye Kur,an konusunda Ahmed bin Hanbel,in mezhebinde olduğundan ve Hanbelilerin tahkik mezhebinin Kur an hakkındaki görüşlerinden Allah Teala,nın mahal-i havadis ve Kur an,la Cenab-ı Hakkı,n hadis olması lazım gelmediği-nden İbn Hacer,in bahisleri esasen ve aslen varit değildir.Aynı şekilde cisim ve cihetle alemin bi-n-nev kadim olduğu isnatları da İbn Teymiyye,ye iftiradan başka bir şey değildir.İbn Teymiyye,ye bu iftirayı ilk atansa (arş hakkında) Devvani,dir.İbn Teymiyye,nin alemin kıdemi (ezeliliği) hakkında felsefecilere ve cisim hakkında Mücessime,ye karşı yazmış olduğu müstakil ve mufassal eserleri ortada dururken bu tür iftiraların revac bulamayacağı malumdur.Devvani,nin.
Mücessime,nin ekserisi Zahiri mezhebindendir.Bunlar Kitap ve sünnetin zahirine bağlanıp kalırlar.Yine çoğunluğu mühaddistir.İbn Teymiyye Ebu ,l-Abbas Ahmed ile tabilerinden Allah,a cihet isbatı ve bunu nefyetmeyi mübalağalı bir şekilde çirkin görme hususlarında büyük bir meyil vardır.Bazı eserlerinde Akli bedahet açısından (haşa Allah ) yoktur. Demekle Onu her yerde aradım fakat bulamadım demek arasında fark bulunmadığını söylemiş ve ciheti nefyedenleri ta,til (Allah,ı işlevsiz bırakmak) ile nitelendirmiştir.Eserlerinden de anlaşılacağı üzere akli ve nakli ilimlerdeki yüksek derecesine rağmen böyle bir tutumu görülmektedir.(Şerhü Aka,id-i Adudiye,s.151-152)
Ruhu,l-Me-ani tefsiri sahibi Alusi Şihabüddin bu konuda şöyle cevap vermiştir :
Haşa ki İbn Teymiyye Mücessime,den olsun ? Bilakis o insanların Mücessime,den en uzak olanıdır.Evet o Allah ve Rasülü,nün (s.a.v) kasdettiği manada fevkiyet sıfatına inanmaktadır.ancak bu isnat her halükarda Allah ve Rasülü,nün irade ettikleri çercevede olmalıdır. Ki bu aynı zamanda selefin müteşabihat konusundaki görüşü olup tescimden tamamıyla uzaktır.Devvani ve benzerleri ise hadis ve selef,i salihin görüşleri hususunda insanların en cahilleridir.
15-Peygamberlerin ismeti (masumiyeti) meselesinde İbn Teymiyye cumhurun mezhebinde olup bu hususta başka bir görüşü yoktur.
16-Ziyaret meselesinden İbn Teymiyye yalnız olmayıp Kitap ve Sünnet ilminden yed-i tüla (engin bilgi) sahibi pek çok kimse bu meselede onunla aynı görüşü benimsemektedir.Konuyla ilgili eserleri inceleyenler işin aslını anlarlar.İbn Teymiyye ziyareti değil ziyaret kastıyla yolculuk yapmayı ölülere dua edip onlardan medet dileme,yi (istimdat) menetmektedir.
17-İbn Teymiyye,yi İncil hakkındaki görüşünden dolayı ayıplamaya mahal yoktur.zira İmam Buhari(*) ile İbnü-l-Hatib Fahrüddin-i Razi de aynı tezi savunmuşlardır.Buhari ile Razi söz konusu tez yüzünden gazaba uğrayıp kınanmazlarken İbn Teymiyye nasıl kınanabilir? Kaldı ki İbn Hacer,in bu isnadı bir iftira olup İbn Teymiyye böyle bir iddiada bulunmamıştır.buna da eserleri şahittir.İbn Hacer düşman olarak gördüğü İbn Teymiyye,ye hata-kusur bulmakta aciz kalmakla pek çok delilsiz şey isnat etmeye mecbur olmuş ve Nasıl olur da ona bir ayıp/kusur yükleyebilirim diye bahaneler bulmaya çalışmıştır.İbn Arabi ile diğer mutasavvıflara İbn Teymiyye,ye isnat edilen sözlerden daha ağır ve bozuk sözler/ görüşleri isnat olunsa dahi İbn Hacer bunları düzlemek/tevil etmek (tahsis) için bütün gücünü harcamakta ve hatta kimi zaman lafızların ihtimallerinden dahi olmayan uzak tevillere kadar gitmektedir.(*)-Cami,u,s-Sahih c.VIII.s.216)
Sevgilimin attığı kurşun boşa gitti
Tıpkı kurşunun istemediği
Kimsenin gidişi gibi
Beyiti ne kadar doğrudur.
18-İbn Hacer,in İbn Teymiyye,ye yaptığı delilsiz/isbatsız isnatlardan biri de cehennemin fani olması meselesidir.İbn Teymiyye bunu acaba hangi eserinde iddia etmiştir?Diyelim ki İbn Teymiyye böyle bir iddiada bulunmuş olsun.fakat bu yüzden kendisini kınamaya imkan varmıdır.Böyle bir görüş İbn Hacer,in zannettiği gibi icmaı yarma/icmaa muhalefet değildir.İbn Hacer kendince İbn Teymiyye,yi kınamak için bir sebeb olarak bulduğu bu meseleye çok önem vermekte ve ez-Zevacir an-İktirafi-l-Kebair adlı kitabında şöyle demektedir.
İbn Teymiyye cehennemin bir gün yok olacağı görüşünü ashab-ı kiramdan Hz .Ömer Abdullah İbn Abbas Abdullah bin Mes,ud Ebu Hureyre ve Enes,le (r.anhüm) tabiinden Hasan-ı Basri Hammad bin Seleme Ali bin Talha el-Valibi ile bir gurup müfessirden nakletmektedir.Bazıları bu meselede Ahmed b Hanbel,in Abdullah bin Ömer den rivayet etmiş olduğu : Bir gün gelecek cehennemin kapıları kapanacak içerisinde kimse kalmayacaktır.ancak bu ahkab süresince kalıştan sonra olacaktır.hadisini delil getirmektedir.fakat bu hadisin senedinde güvenilmez ve yalancı bir ravinin bulunduğu rivayet edilmekte ve Hasan-ı Basri,nin bu konuda kendisine atfedilen (mensub) görüşü reddettiğini Sabit nakletmektedir.Buna göre İbn teymiyye,nin bu görüşü kendilerine isnat ettiği kimselerin böyle bir iddiada bulundukları doğru (sahih) değildir.Doğru olduğu takdirde de Müslümanların günahkarlarından hiçbiri orada (cehennemde) kalmaz kafirlerin yerleri ise cehennemdir orası onlarla dolu olup orada ebedi kalacaklardır.manası kastedilir.Bununla birlikte İbn Teymiyye,nin görüşüne muvafık bir görüşü Fahrüddin-i Razi de tefsirinde rivayet etmiştir.
Cehennemin ebedi olup olmadığı konusunda selef ve haleften bilinen iki rivayet vardır.Bir gurup Yok olmayacak derken ikincileri bir gün son bulacağını söylemektedir.İlk görüşün (yani cehennem yok olmayacaktır) daha doğru (esahh) olduğunda şüphe yoktur.İmam Suyuti ed-Dürrü-l-Mensür adlı tefsirinde Hz Ömer,den(r.a) Cehennemlikler ateşte Alic denilen yerdeki kum tanelerinin sayısı kadar uzun süre kalacak olsalar dahi çıkacakları bir gün gelir? Ebu Hüreyre,den Bir gün gelecek cehennemde kimse kalmayacaktır? Abdullah ibn Mes,ud,dan Öyle biz zaman gelecektir ki cehennemin kapıları kapanacaktır. Ve Şa-bi,den de Cehennem iki yurttan en çabuk mamur ve yine en çabuk harap olacak olanıdır diye nakleder.
Bütün bunlardan sonra cehennemin bir gün yok olacağı görüş şayet İbn Teymiyye,den sadır olmuşsa bundan dolayı kınanmaya mahal yoktur.çünkü sözkonusu görüş bazı selef ve haleflerden nakledilen eski bir görüştür.(Rivayetler hakkındaki İbn Hacer,in münferit (mücerred) cerhi kabul edilmez.Abdullah İbn Ömer,e nisbet edilen hadisin senedinde kezzab (yalancı ravi) varsa Hasan-ı Basri,den Sabit vasıtasıyla rivayet edilen hadiste kezzab olmadığını İbn Hacer nereden bilmiştir..? (Rızaeddin bin Fahreddin)
Hz Ömer,le Hz Ali (r.anhüma) hakkında edeb dışı sözler söylediği şeklindeki iddia İbn Teymiyye,ye yapılan asılsız bir iftiradır.İbn Teymiyye,nin akidesi malum ve kitapları dünyanın her tarafına yayılmış olduğundan böyle bir iftira….İnsanların sinelerine vesvese verir (Nas/5) hükmünü doğrulayan kimselerin işinden başka bir şey değildir.İbn Teymiyye Gazali İbn Arabi İbn Seb,in Ömer İbnü-l-Farız ve Şezeli gibileri reddetmişse…imiş ….demiş…türü sözlere bina ederek değil eserlerinde görülen şeriatın zahirine aykırı söz ve görüşlerinden dolayı reddetmiştir.Hem bu hususta İbn Teymiyye yalnız da değildir ondan başka daha pek çok Kur,an ve sünnet alimi de söz konusu kimseleri reddetmiştir.
Toparlayacak olursak : İbn Haceri-l-Mekki,nin İbn Teymiyye,ye yönelik İcmaı yardı/icmaa muhalefet etti şeklindeki iddiası asılsızdır.Bu zat galiba İbn Teymiyye,nin eserlerini hiç görmemiş,ondan-bundan duymuş olduğu sözler üzerine fikir yürütmüştür.
Hasım tarafından delil olarak kabul edilmeyen şeylerle dava isbatlama yoluna gitmek münazara kurallarına aykırıdır.Bu yüzden de İbn Teymiyye,nin görüşlerini çürütmek için Sübki ile İbn Haceri-l-Mekki,nin sözlerini nakletmek doğru ve yeterli olmaz çünkü İbn Teymiyye Rahımullah Kitap sünnet ve icmadan başkasını delil olarak kabul etmediğinden onun katında değil bir Sübki ile bir İbn Hacer,in on Sübki ile on İbn Hacer,in sözlerinin dahi bir önemi yoktur….Bilakis İbn Teymiyye,nin lisan-ı hali bunlara karşı….Haydi doğru iseniz getirin delilinizi (Bakara/111 Neml/64 demektedir.
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye’ye çağdaşı, mutasavvıf, kelamcı ve bid’atçi düşmanlarından çokça iftiralarda bulunulduğu gibi, çağından sonra günümüze kadar da (bu durum)devam etmiştir. Ancak bu iftiralar arasında en şaşırtıcı olup hasım bid’atçilerin dayanak kabul ettikleri iftira ise gezgin İbn Batuta’nın, "Rihletu İbn Batuta (İbn Batuta Seyehatnamesi)" diye tanınıp meşhur olmuş "Tuhfetu’l-Enzar..." adını taşıyan eserinde -Allah’tan layıkı ile muamele görmesini dileriz- söylediği şu sözlerdir:
"726 yılı muazzam ramazan ayı 9’una tesadüf eden perşembe günü Şam’ın Dımaşk şehrine vardım... Dımaşk’ta Hanbeli fukahasının büyüklerinden Şam’ın büyüğü ve çeşitli ilim dalları hakkında söz söyleyen Takıyu’d-Din İbn Teymiyye vardı. Ancak aklı pek yerinde değildi. Dımaşk’lılar onu çokça ta’zim eder, o da minbere çıkıp, onlara vaazlar verirdi..." diye sözlerini sürdürür ve daha sonra şunları söyler:
"Caminin minberinde insanlara vaaz ederken cuma gününde huzurunda bulundum. Onlara öğüt veriyordu, söylediği sözler arasında şu da vardı:
Allah dünya semasına benim şu inişim gibi iner, dedi ve minberin basamaklarından bir basamak indi. İbnu’z-Zehra diye bilinen Malikî mezhebine mensup bir fakih ona karşı çıktı ve onun söylediği bu sözü reddetti. Fakat herkes bu fakihe karşı çıktı, elleriyle, ayakkabılarıyla onu alabildiğine vurdular ve nihayet sarığı da düştü..." Ve daha başka yalan ve iftiraları bunların akabinde sıralamaya devam etmektedir. (bk. er-Rıhle, I, 102, 109, 110, Tahkik: Dr. Ali el-Muntasır el-Kettanî, Müessesetu'r-Risale baskısı. )
İbn Batuta’nın sözleri bunlar, iftirası bu. Bundan dolayı Şeyh Ahmed b. İbrahim b. İsa "el-Kasidetu’l-Nüniyye" (Bk. Şerhu'l-Kasidetü'n-Nüniyye ,1, 497. ye yazdığı şerhinde şu sözleri söylemektedir:
"Böyle bir yalandan Allah’a sığınırız. Bu yalanı söyleyen Allah’tan korkmaz, bu iftirada bulunan utanmaz mı?
Nitekim hadis-i şerif’te: "Eğer utanmazsan dilediğini yapabilirsin" diye buyurulmuştur. (Sahihtir. Buharî, Edeb Babu iza lem testehi... da rivayet etmiştir. Fethu'l-Barî, X, 523. Hadisin baştarafları da şöyledir: "Nubuvvet kelâmından insanlara erişenlerden birisi de şudur...")
Bu yalan o kadar açıktır ki ayrıca bunu uzun boylu reddetmeye gerek yoktur. Bu iftiracı ve yalancıya karşı Allah yeter. Çünkü bu şahıs Dımaşk’a 726 yılı 9 Ramazan tarihinde girdiğini söylemekte. Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye ise o sırada el-Kal’a’da hapsedilmiş bulunmakta idi. Nitekim onun öğrencisi Hafız Muhammed b. Ahmed b. Abdu’l-Hadi "Tabakatu’l-Hanâbile" adlı eserinde ile Hafız Ebu’l-Ferac Abdu’r-Rahman b. Ahmed b. Receb'in belirttikleri gibi güvenilir ilim adamları bunu böylece zikretmişlerdir. Hafız Ebu’l-Ferac sözü geçen "Tabakat"ında İbn Teymiyye’nin biyografisini yazarken şunları söylemektedir:
"Şeyh (İbn Teymiyye) 726 yılı, Şa’ban ayından, Zü’lkade’nin 28. gününe kadar el-Kal’a’da (hapis) kaldı." (Bk. ez-Zeyl alâ Tabakati'l-Hanâbile, II, 405.)
İbn Abdi’l-Hadî ayrıca onun oraya altı Şa’ban’da girdiğini de ekler. (Bk. İbn Abdi'l-Hadî, el-Ukudu'd-Dürriyye, s. 218.)
Şimdi bu iftiraya bir bakalım. Bu şahıs onun huzurunda bulunduğundan ve bu sırada minberde insanlara vaz-u nasihatte bulunduğundan sözetmektedir. Bunun gerçekle ilgisini bir bilebilseydik! Acaba caminin minberi Dımaşk Kal’asının içlerine mi intikal etti?
Halbuki İbn Teymiyye belirtilen tarihte sözü edilen kaleye girdiğinde ancak naşı üzerinde dışarı çıkmıştı. Hafız İmadu’d-Din İbn Kesir "Tarihinde bunu böylece kaydetmektedir. (Bk. el-Bidaye, XIV, 123.)
İbn Kesir'in el-Birzalî'den naklen zikrettiğine göre İbn Teymiyye'nin ikindi sonrası 16 Şaban Pazartesi günü girdiği şeklindedir. Durum ne olursa olsun, bu Mağrib'li yalancının Şam'a girişinden önce onun hapse girdiği muhakkaktır. O ise 9 Ramazan'da Şam'a girmiştir. el-Birzalî ile İbn Kesir'in ondan naklen zikrettiğine göre İbn Teymiyye'nin Kal'a hapsine girişi ile İbn Batuta'nın Dımaşk'a girişi arasında yirmiüç gün, İbn Abdu'l-Hadî'nin zikrettiğine göre ise ikisinin girişi arasında otuzüçgünlük bir fark vardır.)
Böylelikle bu hususta yapılacak açıklamalar nihaî maksadına ulaşmış bulunuyor.
İbn Batuta’nın çokça yalan söylediğinin delillerinden birisi de onun bu seyahatnamesinde naklettiği çok acaib hikâyeleridir. O kadar ki İbn Haldun bu seyahatnameden bir miktar nakillerde bulunduktan sonra şunları söylemektedir:
"...Onun anlattığı şeylerin çoğunluğu Hint ülkesinin hükümdarı ile ilgili olup onu dinleyenlerin çokça garib karşılayacağı halleri ile ilgili anlattıklarıdır... Nihayet o bu kabilden hikayeler anlattı, bu sefer insanlar kendi aralarında onun yalancı olduğunu söylemeye koyuldular. O günlerde Sultan Faris b. Vardar’ın veziri ile karşılaştım. Bu hususta onunla konuştum ve ben bu adamın insanlar tarafından yaygın bir şekilde yalanlanmış olması dolayısıyla vermiş olduğu haberleri kabul etmediğini gördüm." (İbn Haldun, Mukaddime, II, 565, Tahkik: Ali Abdu'l-Vahid Vafi)
O halde İbn Haldun rivayet ettiği haberlerin çokça garib oluşları sebebiyle İbn Batuta’nın doğruluğunda şüphe etmektedir. İbn Teymiyye’ye dair naklettiği rivayetten daha garibi de yoktur.
Diğer taraftan İbn Batuta’nın Hindistan’ı ziyareti esnasında naklettiği garib hadiselerden birisi de şu sözleriyle anlattıklarıdır:
"Nihayet Beşay dağına vardık, orada salih Şeyh Ata Evliya'nın zaviyesi de vardır. "Ata" türkçede baba demektir, "evliya"da Arapça bir kelimedir. Anlamı evliyaların babası demek olur. Aynı şekilde ona "si sad sale" de denilir. Farsça’da "si sad" üçyüz "sale" de yıl anlamındadır. Onların belirttiklerine göre o üçyüzelli yaşında imiş. Onlar bu kişi hakkında güzel inançlara sahibtirler..."
Daha sonra şunları söyleyinceye kadar sözlerini sürdürür:
"Yanına girdik, ona selam verdim, boynuma sarıldı. Cismi nemli idi, ondan daha yumuşak bir cisim görmedim. Onu gören kişi ise elli yaşında olduğunu zanneder. Bana naklettiğine göre herbir yüz yaşında saçları ve dişleri (yeniden) çıkar..." (Rihle, 1, 466.)
Bu seyahatnamede ne kadar uydurma, yalan ve iftira bulunduğunu ancak Allah bilir.
Allah, İbn Teymiyye’ye geniş geniş rahmetini ihsan etsin, zalimlerin tuzakları ise mutlaka boşa çıkar.
"726 yılı muazzam ramazan ayı 9’una tesadüf eden perşembe günü Şam’ın Dımaşk şehrine vardım... Dımaşk’ta Hanbeli fukahasının büyüklerinden Şam’ın büyüğü ve çeşitli ilim dalları hakkında söz söyleyen Takıyu’d-Din İbn Teymiyye vardı. Ancak aklı pek yerinde değildi. Dımaşk’lılar onu çokça ta’zim eder, o da minbere çıkıp, onlara vaazlar verirdi..." diye sözlerini sürdürür ve daha sonra şunları söyler:
"Caminin minberinde insanlara vaaz ederken cuma gününde huzurunda bulundum. Onlara öğüt veriyordu, söylediği sözler arasında şu da vardı:
Allah dünya semasına benim şu inişim gibi iner, dedi ve minberin basamaklarından bir basamak indi. İbnu’z-Zehra diye bilinen Malikî mezhebine mensup bir fakih ona karşı çıktı ve onun söylediği bu sözü reddetti. Fakat herkes bu fakihe karşı çıktı, elleriyle, ayakkabılarıyla onu alabildiğine vurdular ve nihayet sarığı da düştü..." Ve daha başka yalan ve iftiraları bunların akabinde sıralamaya devam etmektedir. (bk. er-Rıhle, I, 102, 109, 110, Tahkik: Dr. Ali el-Muntasır el-Kettanî, Müessesetu'r-Risale baskısı. )
İbn Batuta’nın sözleri bunlar, iftirası bu. Bundan dolayı Şeyh Ahmed b. İbrahim b. İsa "el-Kasidetu’l-Nüniyye" (Bk. Şerhu'l-Kasidetü'n-Nüniyye
"Böyle bir yalandan Allah’a sığınırız. Bu yalanı söyleyen Allah’tan korkmaz, bu iftirada bulunan utanmaz mı?
Nitekim hadis-i şerif’te: "Eğer utanmazsan dilediğini yapabilirsin" diye buyurulmuştur. (Sahihtir. Buharî, Edeb Babu iza lem testehi... da rivayet etmiştir. Fethu'l-Barî, X, 523. Hadisin baştarafları da şöyledir: "Nubuvvet kelâmından insanlara erişenlerden birisi de şudur...")
Bu yalan o kadar açıktır ki ayrıca bunu uzun boylu reddetmeye gerek yoktur. Bu iftiracı ve yalancıya karşı Allah yeter. Çünkü bu şahıs Dımaşk’a 726 yılı 9 Ramazan tarihinde girdiğini söylemekte. Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye ise o sırada el-Kal’a’da hapsedilmiş bulunmakta idi. Nitekim onun öğrencisi Hafız Muhammed b. Ahmed b. Abdu’l-Hadi "Tabakatu’l-Hanâbile" adlı eserinde ile Hafız Ebu’l-Ferac Abdu’r-Rahman b. Ahmed b. Receb'in belirttikleri gibi güvenilir ilim adamları bunu böylece zikretmişlerdir. Hafız Ebu’l-Ferac sözü geçen "Tabakat"ında İbn Teymiyye’nin biyografisini yazarken şunları söylemektedir:
"Şeyh (İbn Teymiyye) 726 yılı, Şa’ban ayından, Zü’lkade’nin 28. gününe kadar el-Kal’a’da (hapis) kaldı." (Bk. ez-Zeyl alâ Tabakati'l-Hanâbile, II, 405.)
İbn Abdi’l-Hadî ayrıca onun oraya altı Şa’ban’da girdiğini de ekler. (Bk. İbn Abdi'l-Hadî, el-Ukudu'd-Dürriyye, s. 218.)
Şimdi bu iftiraya bir bakalım. Bu şahıs onun huzurunda bulunduğundan ve bu sırada minberde insanlara vaz-u nasihatte bulunduğundan sözetmektedir. Bunun gerçekle ilgisini bir bilebilseydik! Acaba caminin minberi Dımaşk Kal’asının içlerine mi intikal etti?
Halbuki İbn Teymiyye belirtilen tarihte sözü edilen kaleye girdiğinde ancak naşı üzerinde dışarı çıkmıştı. Hafız İmadu’d-Din İbn Kesir "Tarihinde bunu böylece kaydetmektedir. (Bk. el-Bidaye, XIV, 123.)
İbn Kesir'in el-Birzalî'den naklen zikrettiğine göre İbn Teymiyye'nin ikindi sonrası 16 Şaban Pazartesi günü girdiği şeklindedir. Durum ne olursa olsun, bu Mağrib'li yalancının Şam'a girişinden önce onun hapse girdiği muhakkaktır. O ise 9 Ramazan'da Şam'a girmiştir. el-Birzalî ile İbn Kesir'in ondan naklen zikrettiğine göre İbn Teymiyye'nin Kal'a hapsine girişi ile İbn Batuta'nın Dımaşk'a girişi arasında yirmiüç gün, İbn Abdu'l-Hadî'nin zikrettiğine göre ise ikisinin girişi arasında otuzüçgünlük bir fark vardır.)
Böylelikle bu hususta yapılacak açıklamalar nihaî maksadına ulaşmış bulunuyor.
İbn Batuta’nın çokça yalan söylediğinin delillerinden birisi de onun bu seyahatnamesinde naklettiği çok acaib hikâyeleridir. O kadar ki İbn Haldun bu seyahatnameden bir miktar nakillerde bulunduktan sonra şunları söylemektedir:
"...Onun anlattığı şeylerin çoğunluğu Hint ülkesinin hükümdarı ile ilgili olup onu dinleyenlerin çokça garib karşılayacağı halleri ile ilgili anlattıklarıdır... Nihayet o bu kabilden hikayeler anlattı, bu sefer insanlar kendi aralarında onun yalancı olduğunu söylemeye koyuldular. O günlerde Sultan Faris b. Vardar’ın veziri ile karşılaştım. Bu hususta onunla konuştum ve ben bu adamın insanlar tarafından yaygın bir şekilde yalanlanmış olması dolayısıyla vermiş olduğu haberleri kabul etmediğini gördüm." (İbn Haldun, Mukaddime, II, 565, Tahkik: Ali Abdu'l-Vahid Vafi)
O halde İbn Haldun rivayet ettiği haberlerin çokça garib oluşları sebebiyle İbn Batuta’nın doğruluğunda şüphe etmektedir. İbn Teymiyye’ye dair naklettiği rivayetten daha garibi de yoktur.
Diğer taraftan İbn Batuta’nın Hindistan’ı ziyareti esnasında naklettiği garib hadiselerden birisi de şu sözleriyle anlattıklarıdır:
"Nihayet Beşay dağına vardık, orada salih Şeyh Ata Evliya'nın zaviyesi de vardır. "Ata" türkçede baba demektir, "evliya"da Arapça bir kelimedir. Anlamı evliyaların babası demek olur. Aynı şekilde ona "si sad sale" de denilir. Farsça’da "si sad" üçyüz "sale" de yıl anlamındadır. Onların belirttiklerine göre o üçyüzelli yaşında imiş. Onlar bu kişi hakkında güzel inançlara sahibtirler..."
Daha sonra şunları söyleyinceye kadar sözlerini sürdürür:
"Yanına girdik, ona selam verdim, boynuma sarıldı. Cismi nemli idi, ondan daha yumuşak bir cisim görmedim. Onu gören kişi ise elli yaşında olduğunu zanneder. Bana naklettiğine göre herbir yüz yaşında saçları ve dişleri (yeniden) çıkar..." (Rihle, 1, 466.)
Bu seyahatnamede ne kadar uydurma, yalan ve iftira bulunduğunu ancak Allah bilir.
Allah, İbn Teymiyye’ye geniş geniş rahmetini ihsan etsin, zalimlerin tuzakları ise mutlaka boşa çıkar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.