EBU SÜMEYYE HAFIZAHULLAH'IN OKUL VE LAİK SİSTEM HAKKINDAKİ RİSALESİ
LAİK SİSTEMİN EĞİTİM VE ÖĞRETİM KURUMLARI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd
Alemlerin rabbi, hakimi, düzenleyicisi ve sahibi olan yüce Allah’a
olsun. O’nu över, O’na şükreder, ve O’ndan bağışlanma dileriz.
Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allah’a
sığınırız.
Salat
ve selam efendimiz, önderimiz, sevgilimiz ve öğretmenimiz olan Muhammed
Mustafa’ya, ehli beytine, ashabı kiramına ve kıyamete kadar izini takip
edecek mü’minlere olsun.
Allah’u teala kime hidayet vermişse onu saptıracak yoktur. Kimide saptırmışsa ona hidayet edecek yoktur.
Ey
yüce Allah’ım, sen beni yaratan, beni yediren, beni içiren ve her türlü
nimetlerle donatansın. Beni en güzel şekilde yarattın. Bana göz verdin,
kulak verdin, ihtiyaç duyduğum hertürlü şeylerle süsledin. Ben
biliyorum sen bana anamdan, babamdan, yardan ve hatta kendimden daha
merhametlisin. Bana değer verip doğru yolu bulmam için peygamber
gönderdin, kuran olan büyük hazineni indirdin, kendini bana tanıttırdın.
Ancak ben hakkıyle sana kulluk yapamadım, şükrünü eda edemedim. Dinine
hakkıyla sarılamadım.
Allah’ım
senden utanıyorum. Senden özür diliyor ve senden bağışlanma istiyorum.
Biliyorum ki senin kapına gelen bu aciz kullarını geri çevirmezsin,
affedensin, bağışlayansın.
Değerli
kardeşlerim Allah’u tealanın sayamayacağımız verdiği nimetlerden bir
taneside çocuk nimetidir. Ve bu çocuklarla bizleri imtihan etmektedir.
Cenabı Hak bir ayetinde:
“Bilin
ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur.)
Allah yanında ise büyük bir mükafat vardır.” (Enfal 28) buyurmaktadır.
Bu
ayette Rabbimiz bizim çocuklarımızla ve mallarımızla sınandığımızı,
eğer Allah’ı bu sayılanlardan daha üstün tutarak mallarımızı ve
çocuklarımızı Allah’ın razı olacağı yola yöneltirsek bizlere büyük
mükafatın verileceğini, aksi halde en büyük kayıp ve en büyük pişmanlık
sebebi olacaklarını haber vermektedir.
Allah’u
tealanın yardımı ve ikramıyla sizlere, günümüz tağutun okullarına
çocuğu gönderip tahsil ettirmenin islamdaki durumu, bu fiilin doğru olup
olmadığı konusunda bilgi vermeye çalışacağım. Söyleyeceğim doğrular
Allah’tandır, onun için hamdeder, yanlışlarımda nefsimden ve
şeytandandır. Onlar içinde Allah’u tealadan bağışlanma dilerim.
Konuya geçmeden önce “tağut” ve “laiklik”kelimelerinin ne anlama geldiklerini açıklayayım.
Tağut:
Her sınırı aşan, şeytan, putlar anlamında kullanılır. Küfürde haddini
aşan manasına da gelmektedir. Allah’tan başka ibadet edilen her şey
tağuttur. Tağut, putlardan olabildiği gibi cin ve insanlardan da
olabilir. Şeytanlar, Allah’ın şeriatı dışında hüküm koyan devlet
yetkilileri, Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen hakim, sihirbazlar,
kahinler tağut sınıflarını teşkil eder.
Seyyid Kutub (r.a) tağut hakkında şunları söyler:
Tağut,
egemenliğini Allah'ın dininden almayan, şeriata uygun olmayan her türlü
yönetim ve hakkı çiğneyen her türlü düşmanlıktır..
Allah'ın
egemenliğine, uluhiyetine ve rububiyetine yapılacak düşmanlık
düşmanlığın en çetini, en adisi ve azgınıdır. Dolayısıyla bu düşmanlık
onu tağut yapmaya en layık olan bir davranış biçimidir...
Tağut,
sağduyuya ters düşen, gerçeği çiğneyen, Allah’ın kulları için çizdiği
sınırı aşan düşünce, sistem ve ideoloji anlamına gelir. Bu düşüncenin,
sistemin ve ideolojinin Allah’a inanmaktan, O’nun koyduğu şeriatından
kaynaklanan bağlayıcı bir kuralı bulunmaz. İlkelerini yüce Allah’ın
direktiflerine dayandırmayan her sosyal sistem, yüce Allah’ın
buyruklarından kaynaklanmayan her kurum, her düşünce, her edep kuralı ve
her gelenek bu kategoriye girer, bu kavramın kapsamına girer. Kim bütün
bunları her ne hal üzere olursa olsun inkar edip, tek olan Allah'a iman
eder ve onu hayatında ölçü bilirse kurtuluşa erer.. Kurtuluşu, o
kopması olmayan sapasağlam olan kulpa tutunmakla gerçekleşir.
“Artık
kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa
yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.” (Bakara
256)
Laiklik:
Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Başka bir tabirle
Allah’u tealanın sosyal, kültürel, eğitim, askeri ve ekonomik alanlarda
hayattan uzaklaştırılıp karıştırılmamasıdır. Allah’a şirk koşulan Millet
Meclisi’nde büyük harflerle yazılı olan “Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir” laikliğin en önemli kuralını teşkil eder. Buda en büyük
küfür ve Allah’a karşı yapılan en terbiyesizce bir davranıştır. Çünkü
Allah’u teala :”Hakimiyyet sadece Allah’ındır” (Yusuf 40) buyuruyor.
Başka bir ayette: “Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca)
O'nundur .“ (A’raf 54) Kainata, güneşe, yıdızlara, dünyaya ve her
zerreye hükmeden Allah, insanada hükmetmezmi? Hem Allah’ın mülkünde
yaşayacağız, onun nimetlerinden istifade edeceğiz sonra onu hayatımıza
karıştırmayacağız bundan daha büyük nankörlük ve daha büyük bir
küstahlık olabilirmi? Allah’ım seni tenzih eder, senden bağışlanma
dileriz.
Değerli
mü’minler, sizlerde çok iyi bilirsiniz ki bu dünyaya gönderiliş
amacımız imtihandır. Cinler ve insanlar sınanmak üzere gönderilmiştir.
Mallarla sınav, canlarla, çocuklarla, hanımlarla, aşiretlerle sınav,
makam ve mevki ile sınav, şeytan ve yandaşları ile sınav, savaşçı ve
barışçı kafirlerle sınav, tağutlarla ve ekibiyle sınav ve hayatın her
bir devresi ve durumuyla sınanacağız. Allah’ı, peygamberini ve onun
yolunda cihadı üstün tutanlar kurtuluşa erecek, dünyayı ve içindekileri
tercih edenler hüsrana uğrayacaktır.
“De
ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz,
aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz
ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve
O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri
gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet
vermez.” (Tevbe 24)
Bu
ayette açık bir şekilde dünyevi değerlerin, akraba baskılarının,
tahsilat ve iş istikbalinin, dünyanın aldatıcı fani güzelliklerinin
Allah’a kulluğun, peygamber efendimize (s.a.v)’e tabi olmanın ve Allah
yolunda cihad etmenin önüne geçiyorsa, Allah’ın azabını hak etmişiz,
Allah katında fasıklardan isimlendirilmişiz anlamına gelir. Bunu
istermisin ey mümin kardeşim? Allah’ın azabını beklemeyi istermisin?
Yada üçgünlük geçici dünya hayatını ebedi cennetlerle değişmek
istermisin?
Bilindiği
üzere hak ile batıl savaşı, iman ile küfür savaşı Hz. Adem’in oğulları
olan Kabil ve Habil döneminde başlamış, bu mücadele günümüze kadar
gelmiş ve kıyamet kopana kadar devam edecektir. Batıl ehli her zaman hak
ehlini sindirmeye ve yok etmeye çalışmıştır. Batıl ehli, hak ehlinin
varlığına tahammül edememiştir. Kafirler, müslümanları kendi dinlerinden
soyutlamadıkları müddetçe rahat etmeyecek ve davalarından vaz
geçmeyeceklerdir.
Şu
an biz müslümanların mübtela olduğu belalardan biride Tağutun
okullarında çocuklarımızın ilmi tahsilat görmeleri, onların eğitim ve
öğretimlerinde uzun bir müddet kalmaları. Gündüz onların terbiyesinde
saatlerini geçiren çocuklar geri kalan terbiyelerini tamamlamak için
akşam televizyon başında tamamlarlar. Çünkü yayın organlarıda onların
eğitim planlarının en önemlisini teşkil eder. Neticede çocuğun terbiyesi
ana babasına değil, laik tağutlara verilmiştir. (İnna Lillah Ve İnna
İleyhi Raciun).
Şüphe
duyulmaz gerçeklerden biride tağutlar karşılıksız olarak müslümanların
çocuklarını okutup onları faydalandırmazlar. Eğitim ve öğretim için
yaptıkları büyük harcamaların karşılığını beklerler.
“Gerçek
şu ki, inkâr edenler, (insanları) Allah'ın yolundan engellemek için
mallarını harcarlar; bundan böyle de harcayacaklar. Sonra bu, onlara
yürek acısı olacaktır, sonra bozguna uğratılacaklardır. İnkâr edenler
sonunda cehenneme sürülüp toplanacaklardır.” (Enfal 36)
Tağutların
eğitim ve öğretim müesseseleri bizlere dışardan şirin görünür, masumane
okuma yazma öğreten, kültürlü ve aydın nesiller yetiştiren ve insanlara
parlak gelecek sunan kurumlar olarak hayal ettirilir. Dışı rahmet ama
içi azap olan bu müesseselere, dünyaya tapan kişilerin gözlükleriyle
değilde Cenabı Hakkın razı olduğu rabbani gözlüklerle bakarsak bu
müesseselerin gerçek mahiyetlerini çok daha iyi anlarız.
Balın
içine zehir katılarak öğrencilere bilgi sunan bu kurumlar, müslümanları
öz kimliklerinden soyutlama kurumlarıdır. Bu kurumlarda ki hedef:
Yeryüzünde fesadı yaymak, insanları haktan uzaklaştırmak, onları
islamdan soyutlamak, yahudi ve hıristiyanların yeryüzüne rahat bir
şekilde hakim olmalarını sağlamaktır. Günümüz islam coğrafyasında
akıtılan müslüman kanları, işgal edilen müslüman toprakları ve
kirletilen müslüman ırzları bunun açık bir delilidir. Bu cinayetleri
işleyen Amerika, İsrail, İngiltere ve yandaşları, kuklaları olan adları
Ahmet, Ömer, Abdullah gibi islami olan ancak kendilerinin islam ile ne
uzaktan nede yakından alakası olmayan tağutların okullarında yetişmiş
mürted kafirlerle yardımlaşarak ve onlardan destek alarak
sağlamaktadırlar. Allah bize yeter, o ne güzel vekildir.
Tarihten
günümüze kadar bütün beşeri sistemler hakimiyetlerini sürdürebilmek
için çocuklar üzerinde çokça durmuşlar, onları kendi ideolojileri için
bekçi olarak yetiştirmeye çok uğraşmışlardır. Bilhassa İslam karşıtı
otoriteler çocukların İslam’a göre yetişmelerine tahammül edememişler,
onların imandan ve Kur’an’dan uzak yetişmelerini sağlamak için
eğitimlerini hassaslaştırarak ciddi boyutlarda kanunlar çıkarmışlardır.
İlk
öğretimi mecburi sekiz yıl yapmaları ve hedefte bu sayıyı yükseltme
düşüncesi bunun kanıtıdır.. Bir çocuğun fıtrat üzere olduğu ve dünyayı
yeni yeni tanımaya çalıştığı en taze hafızanın varlığında ve bilgiyle
doldurma çağında kendi küfri müesseselerine alarak beynini istedikleri
malumatlarla doldurmak istemeleri ve vatandaşlarıda buna mecburi
kılmaları ve bunun için bütçeden büyük paraları ayırıp harcamaları
onların planını su üstüne çıkarır. Ağaç yaşken eğilir kaidesince,
çocukları bu tağuti müesseselerde eğip tağutu seven ve koruyan nesil
yetiştirmek bunların en birinci hedeflerini teşkil eder. Buna karşı
çıkan ve çocuklarını okula göndermeyenlere karşı hukuki işlemler
yapmaları yahut Allah rızası için üç beş küçük çocuğu alıp evlerde
dinlerini, kuranlarını öğretmeye çalışan müslümanları cezalandırmaları
böyle bir eylemi yasaklamaları, onların ne denli azgınlaştıklarını ve
islama nekadar büyük bir düşmanlık beslediklerini gösteren en belirgin
kanıtlardır.
Hz.
Musa’nın döneminde yaşayan ve “Ben sizin en yüce rabbinizim” diyen
Firavun’lar bile halklarına bu kadar baskılar yapmamış ve insan neslini
bu kadar bozmamışlardır. O dönemdeki Firavun’lar, İsrail oğullarının
doğan bebeklerini öldürüp ahiret alemine gönderirlerdi. Ama şu anki
Firavun’lar, yeni doğan bebekleri bedenen öldürmüyor, onları dinsiz ve
laik yetiştirerek ruhen öldürmeye ve ebedi cehennem üyesi yapmaya
çalışmaktalar. Bu modern Firavun’lar, ilkel Firavun’lardan daha
tehlikeli ve daha kötü değillermi? Eski Firavun’lar ölünce küfürleri
biterdi, ama asrın Firavun’larının bıraktıkları ilke ve inkılaplarını
mirasçıları yaşayıp yaşatmaya çalışıyorlar. Yaşamak istemeyenleride
cezalandırıyorlar.
“Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü'ne icabet edin.” (Enfal 24)
Allah ve resulü bizleri diriltecek şeylere çağırırlar.
“Andolsun,
cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık
(hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri
vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar
hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil
olanlardır.” (Araf 179)
Tağutlar halklarının kalplerini öldürmeye, gözlerini ve kulaklarını sağır etmeye çalışırlar.
“Allah,
iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan
nura çıkarır; inkâr edenlerin velileri ise tağut'tur. Onları nurdan
karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz
kalacaklardır.” (Bakara 257)
Allah’u teala aydınlığa ulaştırır, tağutlar ise karanlıklara boğarlar...
İçinde
yaşadığımız coğrafyada Kemalist düzen İslam’a karşı olan eğitim
sistemini kendi amentüsüne göre tanzim edip insana dayatma niteliğinde
uygular olmuştur. Maksadı bellidir; tek tip insan yetiştirip çocukların
beynine putperestliği sokmaktır. Zaten eğitim sürecindeki süreç iyice
tahkik edilirse hep küfre götüren sözler ve küfre götüren amellerle dolu
olduğu görülür. T.C. ‘nin eğitimle ilgili yaklaşımının hangi düzeyde
olduğunu göstermesi açısından bazı anayasa maddeleri, kanun, yönetmelik…
v.s aşağıya çıkarılmıştır:
Milli Eğitim Temel Kanunu, Kanun No;1739,
Madde
2-a) Atatürk inkılap ve ilkelerine ve anayasada ifadesi bulunan Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi
ve kültürel değerlerini benimseyen ve daima yüceltmeye çalışan, insan
haklarına ve anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine
karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline
getirmiş yurttaşlar yetiştirmek.
Madde 12- Türk milli eğitiminde laiklik esastır.
Madde 15- Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır.
Madde 43- İlkokulun Eğitim ve Öğretim İlkeleri
Din
Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretiminin Genel Amacı, İlköğretim ve
Ortaöğretimde öğrenciye, Türk milli eğitim politikası doğrultusunda,
Genel Amaçlarına, İlkelerine ve Atatürk’ün Laiklik ilkesine uygun Din
Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi ile, ilgili yeterli temel bilgi
kazandırmak… Böylece Atatürkçülüğün, insan sevgisinin pekiştirilmesini
sağlamak, faziletli insan yetiştirmektir.
DERS KİTAPLARI
Eğitimde
kullanılan ders kitaplarının tümü amaçlarını gerçekleştirmek için
düzenlenmiş bir araç olarak görülür. Bu sebeple de İslam’ın küfür ve
şirk olarak baktığı bilgilerle doludur. Çünkü genel olarak kitapları
hazırlayanlar islamla pek alakası olmayan çoğu laik kemalist düşünceye
sahip olan insanlardır, yahut batıdan aldıkları bir takım islam’a aykırı
bilgilerle doludur.
Tarih
bilgilerinin çoğu yalanlarla doludur. İslam ile alakası olan devlet ve
yönetimler kötü olarak gösterilmeye çalışılır. Yahudi ve Hıristiyan
dünyası olan Avrupa ve batı ülkeleri her zaman övülerek, bu milletlerin
laiklik ve demokrasi sebebiyle ilerledikleri, çağdaş ve medeni oldukları
vurgulanıp yönetimde ve hayat anlayışında onları taklit edilmeleri
sevdirilmeye çalışılır. Dikkat edilirse Tağut okullarında okuyup
üniversiteyi bitirenler eğer islam ile tanışmamışlarsa bu öğrenciler
Avrupa hayranı olmakta, peygamber efendimiz (s.a.v) dönemindeki Asrı
saadet islam devleti, Emeviler, Abbasiler ve hatta ataları olan Osmanlı
devletine bile soğuk bakarlar. Çünkü bu devletlerin islam ile
bağlantıları vardı. Ama kafasına kötü olarak işlenmiştir. Bu kişi
avrupaya gidecek olsa kendisinin müslüman olduğunu söylemekten utanır.
Çünkü okullarda ona belki farkında olarak belkide farkında olmayarak
islam düşmanlığı enjekte edilmiştir. Genel olarak öğrenciler şeriat
kelimesinden korkarlar. Çünkü şeriat onlara barbar milletlerin yaşayış
türü gibi medeniyet ve ilimden yoksun olarak bir birlerini acımasızca
ezen insanların hayat düzeni olarak lanse edilmiştir. Şeriat denince
akıllarına hocaların ve şeyhlerin devlet makamlarında hakim oldukları,
istediklerinin kolunu kestikleri, istediklerini taşladıkları ve hep
gerici bir hayat yaşamayı ideal gören devlet yapısı olarak tasavvur
ederler. Aslen şeriat Allah’ın egemenliğine dayanan bir hayat nizamı
olduğunu, bütün kulların tağutlaşmış insanlara değil sadece Allah’a
kulluk yapmaları gereken ilahi bir hayat nizamı olduğunu bilmez,
kafasına laiklik işlendiği için, din ayrı siyaset ayrı, islam ayrı
devlet ve hayat nizamı ayrı diye düşünür.
Yine
bu derste Atatürk o kadar çok anılırki, onun anıldığının onda biri
kadar peygember efendimiz (s.a.v) ve sahabesi anılmaz. Güvenilir bir
kaynak bana haber verdi. İlk okulda öğretmen çocuğa sorar: Oğlum,
peygamberimiz kim?
Çocuk: Peygamberimiz Atatürk’tür, cevabını verir.
Zavallı
çocuğun kafasına Atatürk sevgisi o kadar çok işlenmeye çalışılırki,
nerdeyse (haşa) bizi yaratan odur diyecek hale gelir.
“Din
Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersine gelince, aslen ne din nede ahlak ile
alakası olmayan bir çok bilgilerle doldurulmuş, Laikliğin ve Kemalizmin
dine aykırı olmadığı bilakis din ve inanç hürriyetini koruduğunu
anlatır. Her bir yurttaşın bu küfür üzere kurulmuş vatanını çok sevmesi
ve canını laik ve demokrat olan bu vatan ve bayrak uğruna seve seve feda
etmesi gerektiği anlatılır.
Tağuti
rejime bağlı camilerde, karşımıza sinek kaydı tıraşı ve batının taklid
semerisi olan kravatla çıkıp, vaaz ve hutbelerde Allah düşmanlarını
övmesi, kurdukları laik devleti övmesi ve bekası için dua etmesi hatta
bu kişilerin neredeyse fatihayı bile okumakta acziyet sergiledikleri
görülürse şaşırmamak gerekir. Çünkü neticede bu imamlar bu devletin din
ve ahlak dersini okumuşlar, imam hatiplerde verilmiş din dersleriyle
yetişmişlerdir.
OKULLARDA İŞLENEN BAZI KÜFÜR SÖZ VE BİLGİLER
•Atatürk sevgisinin çocuklara aşırı derecede enjekte edilmesi,
•İslam ve Müslüman düşmanlarının övülmesi,
•İslamın temel rüknü olan Hilafet makamının küçük gösterilmesi, Allah’ın hükümleri olan şeriatın kötü ve korkunç gösterilmesi,
•Atatürk’ün devrimlerine karşı çıkan İslam ulemasının ve müslümanların bozguncu olarak tanıtılması,
•İslam’i olan kılık kıyafeti, sakalı, çarşafı gerici ve çağ dışı olarak tanıttırmaları,
•Kur’an’ın doğru dediği şeyleri yanlış, yanlış dediği şeyleri doğru göstermeleri,
•Darvin, Aristo,…vb. felsefesinin ölçü olarak alınması,
•İlk
çağlara ait verilen bilgilerde kasıtlı yanlışlıklar yapılması, ilk
insanların konuşma bilmemesi, yazının Sümerler zamanında bulunması,
Arşimet suyun kaldırma kuvvetini bulduktan sonra gemi yapımının
öğrenildiği,..vb.gibi.
•İslam
düşmanı olan tağutların ve ideolojilerinin sevilip saygı ve bağlılık
içerisinde bulunulması gerektiği, İslam yerine demokrasi ve laiklik
dininin benimsetilmesi,
•Cahili
ve küfür olan resmi bayramları 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim ve 10 Kasım
gibi islamın kaldırıldığı ve Yüce Allah’ın hayat sisteminden
uzaklaştırdığı bayramları öğrencilere kutlattırmaları,
●10
Kasım Atatürk’ün ölüm yıl dönümünde, Atatürk’ü sevdiklerini ve onun
izinden gittiklerini ıspatlamak amacıyla öğrencilere saygı duruşu
yaptırmaları,
●Her
hafta başı ve sonu, küfür üzerine kurulmuş olan bu devletin varlığını
ve sevgisini pekiştirmek için istiklal marşının okutulması ve bu devleti
sembol eden bayrağı göklere çekip ona saygı duymayı sağlamaları,
•Her
sabah sınıflara girerken küfür içeren andı okutmaları; “Türk’üm,
doğruyum, çalışkanım, ilkem küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,
yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri
gitmektir.
Ey
Büyük Atatürk! Açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin hedefe
durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene.”!
İşte
bu ve buna benzer, tamamiyle küfür içeren ve müslümanı dininden çıkarıp
mürted kılan bu fiilleri öğrencilere mecburi olarak yaptırmaktadırlar
ve yapmayanlara çeşitli disiplin cezaları vererek onları bu potada
eritmeye çalışırlar.
Ayrıca
okullar ahlaksızlık, fuhuş, uyuşturucu bağımlılığı, içki ve sigara gibi
kötü alışkanlıkların yayıldığı kurumlar haline gelmiş, bir çok ailenin
çocuğu buralarda dinini ve benliğini kaybetmiştir. Birçok baba
çocuklarının asiliğinden, saygısızlığından ve dine olan uzaklığından
şikayet etmektedir. Sebebini uzaklarda aramasına gerek yoktur. Bu kişi
çocuğunu tağutların okullarına göndermekle hem kendini hemde çocuğunu
kendi eliyle ateşe atmıştır.
Şu
anki ders programlarında cinsellik dersleride verilmektedir. Aslen kız
erkek karışık olan sınıflarda, öretmenlerinde bayan ve erkek diye iki
cinsiyeti oluşturmaları, bayan öğretmenlerin ve kız öğrencilerin çok
açık giyinmeleri fesadın nekadar korkunç bir seviyede olduğunu
göstermezmi?
Güvendiğim
bir müslüman dedi ki: İmam Hatip Lisesinde okurken, kız ve erkek
öğrencilerin karışık olduğu sınıfta öğretmen, bir kız öğrenciyi kaldırdı
ve kadınların aybaşı adetlerinin nasıl olduğunu anlatmasını istedi. Kız
öğrenci erkeklerinde olduğu bu ortamda utana, utana ay başı halini
anlattı.
Öğrencileri
bozmak için konmuş olan müzik dersi, okul dışında yapılan piknikler,
öğrencilerin kız erkek bir araya gelerek düzenledikleri eğlence ve doğum
günü kutlamaları, bazı sınıflarda kızları ve erkekleri yan yana
oturtmaları, öğretmenlerin çoğunun din ahlakından yoksun olmaları, küçük
yaştaki çocukları ne denli etkileyip bozmaya çalışan unsurlar olduğu
görülmezmi? Liselerde vuku bulan zina olayları, hamile kalan küçük
kızlar, bakireliği giderilen, namusu kirletilen kız sayısı az rakamlarla
ifade edilmemektedir. Kızlar sebebiyle kavga eden, birbirlerini
yaralayan ve hatta birbirlerini öldüren ve intihar vakıalarını neredeyse
hergün duyarız.
Aslen
bu fesad okullarında ömür kaybı yaşanmaktadır. Sekiz senelik eğitim
süreci olan ilk öğretim, çocuğun dini eğitim görmesini engellemekle
beraber, iki senede daha fazla alacağı bilgileri sekiz seneye
yaymışlardır. Hedefleri, çocuğu kendi kontrollerinde tutmaları, onu her
zaman göz önünde bulundurmalarıdır.
Eski
selefi salihin çocukları yedi veya sekiz yaşına varırlarken kuranı, on
iki yaşlarına geldiklerinde hadislerden büyük bir bölümünü
ezberliyorlardı. Bununla beraber okuma yazma, hesap ve dünyevi
ilimleride öğreniyorlardı. İmam Şafi (r.a) 19 yaşındayken bugün t.c nin
enbüyük müftüsünün bile anlayamayacağı meslelerde fetvalar vermeye
başlamıştır. İbni Teymiye (r.a) oda 19 yaşında fetva koltuğuna
oturmuştur. 38 yaşında vefat eden İmam Nevevi (r.a) in eserlerini t.c
nin en büyük müftüleri bile okuyup anlamaktan acizdirler. Aslen avrupaya
ilmi ve medeniyeti götürenler müslümanlardır, tarih okuyanlar bunu
gayet iyi bilirler. Günümüzde niçin derin alimler yetişmiyor acaba?
Sebebi, bu ümmetin çocukları tağutun okullarında harcanmalarından
başkasımıdır acaba?
İlk
okula bile giden çocuklara, büyüyünce ne olacaksın sorusu
yöneltilirken: Doktor olacağım, mühendis olacağım, öğretmen olacağım v.s
cevaplar verirler. İslama uygun doktor, mühendis, öğretmen güzel
şeyler. Ama malesef hiç biri, ben alim olacağım, mücahid olacağım, şehid
olacağım demiyor. Çünkü çocuğun kafasına gelecek derdi, rızık korkusu
yerleştirilmiş, sürekli dünya kaygısı sokulmuştur. Bu çocuğa okulda
iman, Allah sevgisi, ahiret kaygısı verilmemiştir...
Müminlere ben sadece nasihat ederim, tebliğ ederim. Ey Allah’a iman etmiş, Allah’u kul olmayı isteyen kişi!
Allah’u
Teala şöyle buyurmaktadır; “Ey iman edenler! Kendinizi ve aile
fertlerinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim 6)
Ey
mümin insan! kendini ve aileni bile bile ateşe atma!, buna hakkın yok.
Hem kendine hemde ailene zulmetme... Geçici üç günlük dünyayı, ebedi
cennetlere tercih etme...
Müşrikler
rızık endişesi yada namus korkusuyla kız çocuklarını elleriyle diri
diri toprağa gömerlerdi, sende daha kötüsünü yapıp bile bile çocuklarını
ellerinle ateşe atma...
İbnil
Kayyim (r.a) derki: Kim çocuğunu ihmal ederse, onu başıboş bırakırsa,
ona en büyük kötülüğü yapmış olur. Bir çok çocuğun kötülüğü babalardan
türemiş, ihmalkarlıklarından kaynaklanmıştır. Onlara dinlerinin
gereklerini, farz ve sünnetlerini öğretmemişler, küçükken onları
kaybetmişlerdir. Bu kişiler hem kendilerine fayda verememişler, hemde
büyüdüklerinde babalarına fayda sunamamışlardır. Bazı babalar asi olan
çocuklarını kınadıklarında, çocukları şöyle demiş: Babacığım sen bana
küçüklüğümde kötülük ettin, bende sana büyüdüğümde kötülük ettim.
Küçüklüğümde beni kaybettin, yaşlılığındada ben seni kaybettim!...
Resulullah efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır; “Her biriniz bir çobandır ve her biriniz sürüsünden sorumludur…” (Buhari)
Sen
çoluk çocuğunun çobanısın. Çoban, hayvanlarını bile kurtlardan korumak
için her türlü mücadelede bulunur, sen eşrefi mahlukat olan çocuklarını
tağutun kurtlarına yem etme!
Ne
yapayım? çocuklarım cahilmi yetişsin? deme. Hz.Resulullah (s.a.v) ve
bir çok güzide arkadaşları okuma yazma bilmezlerdi ama dünyayı ilim ve
irfan ile doldurdular.
Çocukların gelecek rızık korkusundan korkuyorsan sana Allah’u tealanın şu ayetini hatırlatırım:
“...yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. -Sizin de, onların da rızıklarını biz vermekteyiz...” (Enam 151)
“Yeryüzünde hiç bir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın” (Hud 6)
İşte
bu anlatılan olumsuz şeyler sebebiyle Allah’tan korkan ve hakkiyle
çocuğuna değer veren bir Müslüman çocuğunu tağutların okullarına
gönderemez.
ÇOCUĞU TAĞUTLARIN OKULLARINA GÖNDERMENİN HÜKMÜ
Hiç şüphe yokki bu anlatılan yapıdaki okullara çocukları göndermek caiz değil, haramdır.
Buhari’nin
Enes (r.a) tan rivayet ettiği sözde, Enes sahabelerden sonra en hayırlı
nesil olan Tabilere şöyle dermiş: “Sizler bir takım şeyler işliyorsunuz
ve o sizin gözünüzde kıldan daha incedir. Ama bizler Hz.Resulullah
(s.a.v) döneminde onu helak edici günahlardan sayardık.”
Yukarıda okullarla ilgili anlatılan olumsuz şeyler az ve özdür. Okullardaki mevcut kötülükler çok daha fazladır.
Bu
tip okulların haramlılığı konusanda şüphe yoktur. Peki bu anlatılan
küfür amelleri işlendiği vakit hem giden çocuk hemde gönderen velisi
kafir olurmu?
Yukarıda anlatılan küfür amellerine bulaşan, söz ve amellerle yapan kişi küfre girer.
Çünkü
kişinin islamı, ancak tağutları reddederek ve şehadet kelimesini bozan
unsurlardan uzak durarak sabit olur, aksi halde şehadet kelimesini bozan
unsurları işleyen kişinin imanı kabul edilmez.
Bu küfür ameller işleniyorsa, hazır bulunupta inkar etmeyen yada o mekanı terketmeyen kişilerde aynı hükmü alır.
Delil: Allah’u Teala Nisa Suresi 140.ncı ayetinde şöyle buyurur:
“O,
size Kitapta: "Allah'ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay
edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar,
onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi.
Doğrusu Allah, münafıkların ve kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak
olandır.”
Bu
ayet gereği bir müslüman Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini, yahut
alay edildiğini yahut kafirlerin ve küfrün yüceltilip övüldüğü
mekanlarda bulunmaması gerektiği, bulunursa aynı suçta bir olmaması için
o mekanı terketmesi gerektiği veyahut itiraz edip hakkı beyan etmesi
gerektiği emrediliyor. Aksi halde o müslümanın o küfre giren kişilerle
beraber küfre gireceğini ayet haber veriyor.
İmam
Kurtubi bu ayetle ilgili olarak şunu söyler: “Bu ayet gereği günah
işleyen kişilerden günah işleme esnasında uzak durulması gerekiyor.
Çünkü onlardan uzak durmayan kişi günahlarına rıza gösteriyor anlamına
gelir. Küfre rıza göstermek küfürdür. Allah’u Teala “sizde onlar gibi
olursunuz” buyuruyor. Kim masiyet meclisinde oturursa ve yapılanı inkar
etmezse, günahta ortak olur. Masiyeti işlerken yahut konuşurken karşı
çıkıp inkar etmesi lazım. Eğer inkar edemiyorsa bu ayetin muhatabı
olmaması için o meclisten kalkıp terketmesi gerekir. Rivayetlere göre
Halife Ömer Bin Abdülaziz (r.a) döneminde içki içen bir gurup yakalanır.
Onlardan birisi için, bu oruç tutmuş denince; “onuda cezalandırın çünkü
Allah’u Teala (sizde onlar gibi olursunuz) buyuruyor” der. Masiyete
rıza göstermek masiyettir, bu sebeple yapan ve rıza gösteren aynı cezaya
çarptırılır, taki beraberce helak olsunlar.”
Okula giden ve bu sayılan küfür amellerine bulaşan çocuğun hükmü:
Çocuk erginlik çağına ulaşmışsa, bu amellere bulaştığı zaman kafir olur.
Eğer çocuk erginlik çağına ulaşmamışsa:
●Hanefi
alimlerinden Ebu Yusuf, Şafi ve Ebu Hanife’nin bir sözüne göre ve İmam
Ahmed Bin Hanbel’in bir görüşüne göre çocuk mürted olduğu zaman itibara
alınmaz çünkü erginlik çağına ulaşmamıştır, dolayısıyla o mükellef
değildir.
●Ebu
Hanife’nin diğer sözüne göre, Hanefi alimlerinden İmam Muhammed,
Hanbeli mezhebinin meşhur görüşü ve Maliki mezhebine göre çocuk mürted
olur.
Ancak
bu çocuk küçük yaşta öldürülmez, erginlik çağına ulaşınca tevbe etmezse
öldürülür. İmam Şafi’ye göre erginlikten sonrada öldürülmez iman etmesi
emredilir.
Okula gönderen velinin hükmü:
Hadiste
buyrulduğu gibi her bir insan çobandır ve her bir çoban güttüğünden
sorumludur. Veli, çocuğundan sorumludur ve çocuğuna karşı görevlerinden
hesaba çekilecektir. Nasılki bir veli çocuğunu ibadete yönlendirdiği
zaman çocuğun yapacağı sevaplarda veliside sevap kazanıyorsa, çocuğunu
haram şeylere yönlendiren velisi harama girmiş ve günahta ortak olmuş
sayılır. Bunun gibi çocuğunun kesin küfre ve harama düşeceğini bildiği
halde, küfür içeren şeylerden uzaklaşamayacağını bildiği halde okula
göndermesi veliyi dolaylı olarak küfre sokar. Çünkü “küfre rıza
küfürdür” kuralınca velisi küfre rıza göstermiştir.
Bir ayette Rabbimiz (c.c) şöyle buyurmaktadır:
Za'fa
uğratılanlar büyüklük taslayanlara: "Hayır, siz gece ve gündüz hileli
düzenler (kurup) bizim Allah'ı inkar etmemizi ve O'na eşler koşmamızı
bize emrediyordunuz" dediler. Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını
saklarlar; biz de inkâr edenlerin boyunlarına halkalar geçirdik. Onlar,
yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı? (Sebe 33)
Çocuğunu
okula gönderen ve onu mecbur eden kişi kıyamet gününde bu ayetin
muhatabı olur. Çünkü çocuğunun küfre gireceğini, okulda inancının ve
ahlakının bozulacağını ve günah işlettirileceğini bildiği halde onu
yinede gitmeye mecbur ediyor.
Kıyamet
gününde kendi günahlarının tümünü ve bilgisizce saptırdıklarının
günahlarının bir kısmını yüklenmeleri için. Bak, ne kötü yük
yükleniyorlar. (Nahl 25)
Çocuğun velisi, çocuğunu zorladığı günahları yüklenir.
Şöyle
bir itiraz gelebilir: Velisi küfre rıza göstermiyor, nasıl olurda onuda
bu günaha ortak ederiz. Cevaben deriz ki: Eğer küfre rıza göstermiyorsa
o halde çocuğunu okuldan çeksin, göndermesin. Onu okula her gün
göndermesi, gitmek istemese bile çocuğunu gitmeye zorlaması hatta okulu
terkettiğinde onu cezalandırması rızasının varlığını açıkça göstermezmi?
Dili ile ben razı değilim dese de, ameli onu yalanlamazmı?!
Peygamber
efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Sizden biri bir münker görürse
onu eli ile değiştirsin. Eğer gücü yetmezse dili ile değiştirsin. Eğer
gücü yetmezse kalbi ile buğzetsin. Buda imanın en düşük halidir.”
(Müslim)
Peygamber
efendimiz (s.a.v) in sözüne göre münkeri gören eli ile, gücü yetmezse
dili ile, gücü yetmezse kalbi ile inkar etmesi emrediliyor. Peki kalbi
ile insan münkeri nasıl inkar eder? Kalbi ile münkeri kötü görerek,
sevmeyerek, nefret ederek olur. Ve bu nefretini o mekanı terkederek
gösterir. Madem eli ve diliyle değiştiremedi. O zaman bedenen o mekanı
terkederek kalben inkar ettiğini ıspatlar. Hem kalben inkar etmesi hemde
o haramın işlendiği yerde oturması çelişki arzeder. Bir çocuğun uzun
seneler münkerleri göre göre, işleye işleye kalbinde o münkerleri inkar
etme duygusu kalırmı? Zamanla onları normal görmeye başlar. Buda
imanının zamanla yok olmasına sebebiyet verir. Çocuğun velisi okulların
küfrünü gördüğünde onu eliyle değiştirmesi lazım, eğer buna gücü
yetmezse dili ile eğer bunada gücü yetmezse kalbi ile buğzeder. Kalbi
ile buğzettiğinin delili olarakta çocuğunu oraya göndermez.
Gönderiyorsa, demekki kalbi ile nefret etmiyor anlamını içerir.
Özellikle
kız çocuklarını okula gönderenlere deriz ki: Senin kızın tağutların
belirlediği kıyafeti giymek, saçlarını açmak ve eteğini diz boyunda
hatta dahada kısaltmak zorundadır. Hergün bir sürü erkekle aynı sınıfta
ve hatta belki yan yana oturacaktır. Kurtların koyunlara baktığı gibi,
kızın erkeklerin nazarına maruz kalacaktır. Sen bu halinle acaba
Peygamber efendimiz (s.a.v)’in buyurduğu hadise maruz kalmazmısın:
“Kıyamet
gününde üç kişi vardır ki cennete girmezler ve Allah’u teala üç kişiye
bakmaz. Ana babasına asi olanlar, deyyus olanlar ve kendini erkeğe
benzeten kadınlar.” (Müsned Ebu Ya’la)
Yine Müslim’in rivayet ettiği hadiste peygamber efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:
“Benden
önce Allah'ın hiç bir ümmete gönderdiği bir peygamber yoktur ki, o
Peygamberin, ümmetinden Havarileri ve sünnetine tâbi olan, emrine uyan
ashabı olmasın. Kıssa şu ki, sonra onların ardından, yapmadıklarını
söyleyen ve emrolunmadıklari şeyleri yapan bir takım kötü nesiller
meydana çıkar. İşte kim bunlara karşı eliyle cihad ederse o mü'mindir.
Kim onlara karşı diliyle cihad ederse o da mü'mindir. Kim onlara karşı
kalbiyle cihad ederse o da mü'mindir, Amma bunun ötesinde imandan bir
hardal danesi de yoktur.”
Bu
hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.v) kalbiyle cihad etmeyenlerde, hardal
danesi kadar imanın kalmayacağını haber veriyor. Konu bu kadar ciddiyet
arzeder.
Bu konuda bazı alimler şöyle demiştir:
Bu
aktaracağım sözler arap alemindeki devlet okulları için söylenmiş
sözlerdir. Hiç şüphesiz Arap ülkelerindeki okullarla, Türkiye’deki
okullar karşılaştırıldığında, Türkiye’deki okulların küfürde ve
haramlarda çok daha fazla ileri gittikleri müşahade edilecektir.
●Küfrün yaptırıldığı günümüzün tağuti okullarına çocuğunu gönderen veli küfre girer. (Şeyh Mahmut Abdulaziz Yusuf)
●Tağutların
okullarına buğzeder ve sakınmaya davet ederiz. Okula, öğrenmek yada
öğretmek amacıyla girenleri hemen tekfir etmeyiz. Ancak bu kişiler küfrü
işler yada ortak olur yada caiz görür yada ona davet ederse o zaman
tekfir ederiz. (Ebu Muhammed Elmakdisi)
●Tağutların
okullarına gidip küfür ameli işleyen, erginlik çağına ulaşmamış
çocukları tekfir etmeyiz. Ancak erginlik çağına ulaşmışsa ve küfür
amellerini işlerse tekfir ederiz. Kesin küfür ameli işlettirileceğini
bildiği halde çocuğunu okula gönderen velilerde zahiren küfre girerler.
(Şeyh Ebumeryem Abdurrahman bin Tela’a Elmihlif)
●Bu
okullar islam ve müslümanlar için en tehlikeli ve en zararlı
kurumlardır. Gençlerden dinlerini ve inançlarını almak, ahlaklarını yok
etmek, onları kafir ve dinsiz yapmak için kullanılan en önemli
araçlardan sayılırlar. (Şeyh Ahmed Bin Muhammed Sıddık Gimari Elhaseni)
●Şu
anki okullarda okutulan ders programları, açıkça cahiliye boyası ile
boyanmıştır. Bizleri dinlerimizden uzaklaştırmak amacıyla düşmanlarımız
tarafından konmuştur. Bu müfredatlarda vatancılık, milliyetçilik,
laiklik ve sosyalizm propagandası yapılmasa, Allah’ın şeriatıyla
hükmetmeyenleri övmeseler dahi günah olarak yeterli gelirdi. Fakat
gerçekte hiçbir eğitim merhalesinde bununla yetinilmez, beyinlerde dine
muhalif kültür ve ilim oluşturulur. Kulları Allah’a ibadet etmekten
çıkarmak onların son hedeflerindendir.
(Şeyh Muhammed Kutub)
●Ders
programları islama uygun değildir. Bozukluk üstüne kurulan herşey bozuk
olur. Buna binaen islama ters düşen yanlışlarda, sonuç itibariyle var
olacaktır. Atasözünde dediği gibi: “Kötü rüyalar görmek istemeyen,
mezarların yanı başında yatmasın.” İslama tutunmak isteyen, islama
muhalif hiçbir eğitim müessesesine girmesin! (Muhammet Nasır)
Bazı
Şüphelerin Aydınlatılması: Biri, “Bazı kişiler çocuklarını küfür içeren
hallerden koruyorlar, küfür işlememeleri konusunda sıkı sıkı
uyarıyorlar ve bizim çocuklarımız bu sayılan şeylere bulaşmıyorlar o
halde küfre niçin girsinlerki?” derlerse, bizlerde deriz ki: Eğer durum
şayet dediğiniz gibi ise, yani çocuğun seneler boyu hiç bir küfür içeren
amele bulaşmıyorsa, kendini hep koruyorsa, islama muhalefet eden
konularda itiraz ediyor veya o mekanı terkediyorsa o zaman o ve velisi
küfre girmezler. Ancak işlediği haramların günahını taşırlar.
Fakat
şu noktayı sorgulamamız lazım: Gerçekten bir çocuk seneler boyu
istiklal marşına katılmaz, her gün sabah okunan andımızı okumaz, küfrün
bayramlarına iştirak etmez, Atatürk’ün övüldüğü meclislerde oturmaz
veyahut itiraz eder, öğretmenlerden ve öğrencilerden çıkan her türlü
küfür ve şirk konuşmalarına itiraz eder veya kalkıp o meclisi
terkedebilirmi? Hem küfrü inkar etmesi için küfür içeren davranış ve
konuşmaları diğerlerinden ayırt edebilmesi için ilim üzere olmalıdır.
Böyle bir halde olan bir öğrenci görülmüşmüdür? Yada ona bukadar
özgürlük verecek bir okul varmıdır? Ben buna inanmıyorum ve buna hayal
diyorum.
İkinci bir itiraz şöyledir: Çocuklarımız okumasınmı? Cahilmi kalsınlar? Doktor, avukat, mühendis yetişmesinmi?
Deriz
ki Hz.Resulullah (s.a.v) ve sahabesi Ebucehil gibi tağutların
okullarında okumamışlardı, hatta bir çoğu okuma yazma bilmezlerdi, peki
onlar cahilmiydi? Haşa kim bunu söyleyebilirki, onlar cihanı ilim ve
irfan ile doldurdular. Filozofların yapamadıkları faydanın yüzlerce
katını beşeriyete sundular. Hem okumasınlar demiyoruz ki, ilim öğretmek
için bir araya gelelim, evlerde v.s imkanlara göre çocuklarımıza okuma
yazma öğretelim, din bilgisi verelim ve müslüman hocalar bulup onlara
ders verdirelim. Gerekirse okutacak mekanlar bulunca hicret edelim.
Paramızı bu konuda Allah için feda edelim. Kıyamet gününde, sen çocuğunu
tahsilli yaptınmı yoksa yapmadınmı? yiye sorulmayacağız. Siz
çocuklarınızı ve kendinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten
korudunuzmu, dininizi öğrenip yaşadınızmı? Allah’a kulluk ettinizmi?
diye sorulacağız.
Üçüncü
itiraz: Devlet, okutmamızı mecburi kılmıştır ve okutmayanlar hakkında
yasal işlemler yapılmaktadır. Cevaben deriz ki: Bu küfre girmemiz için
bir ruhsat değildir. Bu sorunu aşabiliriz. Bu sorunu aşmak için mücadele
vermeli gerekirse yurdumuzu, barkımızı bu uğurda terkederek hicret
etmeliyiz. Aksi halde Mekke’de kalıp hicret etmeyen müslümanlar hakkında
inen ayet hakkımızdada tatbik edilir:
Melekler
kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler
ki: "Nerde idiniz?" Onlar: "Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar
(müstaz'aflar) idik." derler. (Melekler de:) "Hicret etmeniz için
Allah'ın arzı geniş değil miydi?" derler. İşte onların barınma yeri
cehennemdir. Ne kötü yataktır o? (Nisa 97)
Bizler
cenneti ucuz zannediyoruz. Hayır cennet sandığımız gibi ucuz değildir.
Peygamber efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “İyi bilinki Allah’ın
eşyası pahalıdır. İyi bilinki Allah’ın eşyasıda cennettir” (Tirmizi)
Bizler
cennet için mücadele vermezsek, malımızı canımızı bu uğurda feda
etmezsek neyin karşılığında cennete girebilirizki? İmanları sebebiyle
ateşe atılan Ashabı Uhdut’u hatırlayalım, imanları sebebiyle yurtlarını
ve barklarını bırakıp mağaraya sığınan Kehf sahiplerini hatırlayalım,
İmanları ve dinleri sebebiyle önce Habeşistan’a, sonra Medine’ye hicret
eden sahabeyi kiramı, Hicret etmesini engellememeleri için bütün
servetini müşriklere bırakan Ebu Suheyb Elrumi’yi hatırlayalım! Bunlar
birer teselli hikayesimi!? Allah’u Teala şöyle buyurmuyor mu:
“Sizden
önce gelip geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi
sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve
öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle;
"Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın
yardımı pek yakındır.” (Bakara 214)
Maziye
dönüp şöyle bir benzetme yapalım, Şayet Peygamber efendimiz (s.a.v)
döneminde Ebu Leheb ve Ebu Cehil’in okulları olsaydı ve müslümanları
okullara girmeye mecburi kılsalardı sizce Hz. Resulullah (s.a.v) kızı
Fatıma’yı, Ebubekir (r.a) kızı Aişe’yi ve oğlu Abdurrahman’ı, Hz.Ömer
oğlu Abdullah’ı, Hz.Ali cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve
Hüseyin’i, Sahabeyi Kiram evlatlarını, cahiliye tağut devletinin
belirlediği kıyafetleri giydirip saçlarını ve avret yerlerini açtırıp
Ebucehil’in okuluna gönderirlermiydi? Her sabah çocuklarının: Arabım,
doğruyum çalışkanım, .... ey bugünümüzü sağlayan yüce Ebucehil açtığın
yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime....
gibi sözleri söylettirmelerine izin verirlermiydi? Yada çocuklarını
gönderen sahabeye Hz.Resulullah (s.a.v)’in tepkisi nasıl olurdu?
(Hz.Resulullah’ı (s.a.v), ve güzel sahabesini tenzih ederim) Bu sorunun
cevabını sizlere bırakıyorum.
Resulullah
efendimiz (s.a.v) ve sahabeyi kiram dinlerinden zerre kadar taviz
vermediler ve bunun sebebiyle türlü türlü belalara, sıkıntılara ve
işkencelere maruz kaldılar. Müşrikler, peygamberimizi ve ashabını
kendilerine meylettirmek için her türlü yola müracaat ettiler ama hepte
hüsran ile geri döndüler.
Ruhul
Meani tefsirinde İsra suresi 74, 75’ inci ayetlerin iniş sebebinde şu
rivayet geçer: İbni Ebi Ishak, İbni Mardeveyhi ve başkaları Hz. Ömer’den
rivayet ederler: “Ümeyye bin Halef, Ebu Cehil ve Kureyşten iki adam Hz.
Resulullah (s.a.v)’e geldiler. Dediler ki: Gel putlarımıza elini sür.
Bizlerde senin dinine gireriz. Kavminin islamdan uzak oluşları Hz.
Resulullah (s.a.v)’e ağır geliyor ve onların müslüman olmalarını çok
istiyordu. Onların bu sözlerine karşı Hz. Resulullah’ın kalbi yumuşadı.
Bunun üzerine Allah’u teala bu ayeti indirdi.”
Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin.
Bu
durumda, biz sana, hayatında kat kat, ölümün de kat kat (acısını)
tattırırdık; sonra bize karşı bir yardımcı bulamazdın. (İsra 74/75)
Bazı
tefsirlerde bu ayetin iniş sebebi hakkında şöyle geçer: Bu tekliflerden
biri "Sen bizim ve atalarımızın bağlı bulundukları ilahları eleştirme,
biz de senin ilahına kulluk yapalım."
Bu
tekliflerden biri de bazılarının: "Allah nasıl Kâbe'yi kutsal saymışsa,
sen de bizim yurdumuzu kutsal sayarsan sana uyarız" demeleridir.
Bu
tekliflerden biri de: "Onlardan bazılarının fakirlerin katıldığı
oturumdan ayrılarak kendilerine bir oturum ayırmasını istemeleridir...
Yine Cenabı Hak şöyle buyuruyor:
Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O, yaptıklarınızı görendir.
Zulmedenlere
eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka
velileriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz. (Hud 112/113)
Allah’u
ekber! Kainatın efendisi, peygamberlerin sonuncusu ve en üstünü,
Allah’ın habibini, en hayırlı ümmet ve en hayırlı nesil’i Allah’u teala
nasılda uyarıyor. Zalimlere bir tek meyil göstermek bile azabı vacip
kılıyorsa, peki onlarla beraber olmak, onların fesadlarına iştirak
etmek, azabı hayli hayli gerekli kılmazmı?!
Peygamberimiz
-salât ve selâm üzerine olsun- bu emrin dehşetini ve etkisini ta
derinden hissetmişti. Hatta O'nun, bu emre işaret ederek şöyle dediği
rivayet edilmiştir: "Hud suresi saçımı ağarttı."
Son
olarak nasihatım, çocukları laik sistemin okullarına göndermeyiniz.
Onlara bedeller arayınız. Gerekirse onlar için hicret ediniz, paranızı
feda ediniz. Büyük pişmanlık günü gelmeden, ölüm gelip çatmadan bu
günahınız için tevbe ediniz. Ben çocuğuma dini eğitim veriyorum zaten
demeyiniz. Çünkü çocuk çelişki yaşamaya başlar. Ve zamanla yapısı
bozulur. Daha küçüklükten küfür ve haram işlemeye alışırsa, dininden
taviz vermeyi adet haline getirirse, dinden uzak olan insanlarla
arkadaşlık kurarsa, gözleri sürekli haramı görürse, artık o kişiden
güzel bir müslüman şahsiyet beklemeyiniz. Ancak Rabbim onu arındırıp o
bataklıktan kurtarırsa o kişi müstesnadır.
İbretlik
olan Ashabul Uhdut kıssasını anlatan hadisi şerife bakınız. Müslim’de
geçen bu hadiste bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Hadisin bir
kısmını getiriyorum:
(…Dedi
ki: bugün sihirbazmı yoksa rahipmi daha üstündür anlayacağım. Bir taş
aldı ve dedi ki; “Ey Allah’ım, rahibin yaptıklarını sihirbazın
yaptıklarından daha çok seviyorsan, şu hayvanı öldür ki insanlar
yollarına devam etsinler” dedi, taşı attı ve onu öldürdü, insanlar
yollarına devam ettiler…)
Burda
anlatılan, çocuk hem alim olan muvahhit rahibin yanında ilim okuyordu.
Hemde zalim kralın koltuğunu sağlamlaştırmaya çalışan sihirbazın yanında
ilim okuyordu. Her biri onu inancına çağırıyordu. Çocuk tereddüt
geçirdi. Hangisi daha doğru?! Sonunda Allah’u teala ona hak olanı
gösterdi. Ve çocuk o hak olan yola girince batılı inkar etti. Sihirbaza
gitmeyi bırakıp Allah’a çağıran büyük bir davetçi oldu.
Sirke
ile bal bir birine karıştırılmaz. Tuzu ile şekeri bir birine
karıştıranlar Allah’u Tealanın yeryüzündeki sünnetini anlamış değiller.
Bu sebeple çocuğun beynine hak ile batıl doldurmayı bırak, sadece onu
hak olanı doldurmaya bak.
Yine
seni çocuk ve eş sevgisi bu okullara göndermene sebep olmasın. Çocuğun
ağlaması, annelerinin ısrarı seni batıla girmeye sebep olmamalıdır. Bak
Allah’u teala bu konuda ne buyuruyor:
“Ey
iman edenler, gerçek şu ki, sizin eşlerinizden ve çocuklarınızdan bir
kısmı sizler için (birer) düşmandırlar. Şu halde onlardan sakının.”
(Teğabun 14)
Kurtubi
bu ayetin iniş sebebinde şunu anlatır: Bu ayet Avf bin Malik El’eşcai
hakkında inmiştir. Onun ailesi, çocukları vardı. Cihada çıkmak istediği
zaman hanımı ve çocukları ağlarlar ve onu vaz geçirmeye çalışırlardı.
Oda onların bu tutumlarından etkilenerek cihada çıkmaktan vaz geçerdi.
Bu ayet onun hakkında inmiştir.
İbni
Kesir Tirmizi’den naklettiği rivayette şunu der: “Mekke’de islama giren
kişiler vardı. Bu kişiler Hz.Resulullah’ın (s.a.v) yanına yani
Medine’ye hicret etmek istediklerinde hanımları ve çocukları onlara mani
olurlardı. Daha sonra Medine’ye hicret ettiklerinde, sahabeyi kiramın
epey ilim öğrendiklerini görürler.”
Bu
şahıslar hanımlarını ve çocuklarını memnun etmek istediler, ama çok şey
kaybettiler. Bu ayetlerden kendimize ders çıkaralım. Bakın Allah’ın
yolundan alıkoyan kimseler, eşler ve çocuklar dahi olsa düşman olarak
ilan ediliyor. Bilelim ki esas olan Allah’ın rızası ve Allah’ın
hoşnutluğudur. Gerisi yok olacaktır. Gerçekten hem hanımını hemde
çocuklarını dünyada ve ahirette mutlu etmek istiyorsan, Allah’ın emir ve
yasaklarını uygula ve Allah’ın rızasına ulaşmaya çalış.
“Kim
Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet
verdiği peygamberler, sıddıklar (doğru olanlar ve doğrulayanlar),
şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar.” (Nisa 69)
Cennette bu güzel insanlarla beraber olmak isteyenler, iş başı yapsın...
Rabbim
bizlere hakkı hak olarak gösterip tabi olmayı, batılı batıl olarak
gösterip ondan sakınmayı cümlemize nasip ve müyesser kılsın. Hamdin
evveli, hamdin sonu ve sonsuz hamdu şükürler Allah’a aittir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.