Hamd
alemleri yoktan var eden, mahlukatı yaratıp insan ve cinlere yanlızca
kendine ibadet etmelerini emrettiği, rububiyet, uluhiyyet, isim ve
sıffatlarında ortağı bulunmayan Allah (a.c)'a mahsustur. Salat ve selam
hidayet önderi alemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed bin abdullah
(sas)'a aline, ashabına ve onların yolunu izleyip onların fehmiyle
islami yaşayan bu yol üzere sebat eden garip muvahhidlerin üzerine
olsun. Allah u teala kimi saptırırsa ona hidayet edecek yoktur, kimide
hidayet ederse onu saptıracak yoktur. Yaratıp, yaşatıp öldüren, kanun
koyup mahlukatın hayat nizamını belirleyen, her mahlukatın rızkının emin
bir kefili olan, yardımı umulan kendisine dayanılan sadece ve sadece
Allah (svt)'dır. O müslümanların kalbine cihâdı sevdirmiş, onun yolunda
mücadele edilmesine teşvik etmiştir. Bunun mükafatının cennetin
ortasında bulunan firdevs cennetini vereceğini vaad etmiştir.
“Sen
sadece bir uyarıcısın. Biz seni gerçeğin müjdecisi ve uyarıcısı
(korkutucusu) olarak gönderdik.Her millete mutlaka bir uyarıcı
gönderilmiştir.” (Fatır: 23-24)
“Ey İman edenler! Allah'tan korkun ve sizler kesinlikle (ancak) Müslüman olarak ölün!”(Al-i İmran 102)
“Ey İman edenler! Allah'tan korkun ve sağlam söz söyleyin ki Allah amellerinizi hayra ve barışa yarayışlı kılsın, günahlarınızı affetsin. Allah'a ve O'nun Rasulune itaat eden gerçekten de büyük bir başarıyı elde etmiştir.” (Ahzab 70-71)
“Ey İman edenler! Allah'tan korkun ve sağlam söz söyleyin ki Allah amellerinizi hayra ve barışa yarayışlı kılsın, günahlarınızı affetsin. Allah'a ve O'nun Rasulune itaat eden gerçekten de büyük bir başarıyı elde etmiştir.” (Ahzab 70-71)
Bundan
sonra; Sözlerin en güzeli Allah (a.c)'ın kelamı, yolların en hayırlısı
Muhammed bin Abdullah (sas)'ın yoludur. İşlerin en şerlisi dine sonradan
ibadet babında sokulmuş yeniliktir, her yenilik bid'at, her bid'at
sapıklık, her sapıklık ateştedir.
Bu
risaleyi yazmamızdaki amaç; Cihadın fazileti ve gerekliliğini
açıklamaktır, acı bir gerçek vardırki, bugün topraklarımız kafirler
tarafından işgal edilmiştir, temiz şeriatimiz hiçe sayılıp bizi
kendilerine itaat'e teorik olarak zorlamakta ve kokuşmuş kanunlarını
dayatmakdırlar. Bundan dolayı salt bir imanın gecersiz olduğunu, bu
topraklarda yaşayan -müslümanların- üzerine vacip olan cihadın bugün
neden gerekli olduğunu anlatmaya gayret edeceğiz inşaAllah.
Allah (a.c) şöyle buyuruyor; “Ey insanlar! Sabreder misiniz diye sizi birbirinizle sınarız. Rabbin her şeyi görür.“ (Furkan 20)
“And
olsun ki sizi, içinizden cihada çıkanları ve sabredenleri meydana
çıkarana ve haberlerinizi açıklayana kadar deneyeceğiz.“ (Muhammed 31)
Allah
(a.c) yolunda cihâd bütün amellerden üstündür, Allahu teala onun
fiyatını belirlemiş, ölüp veya öldürme karşılığında onlara firdevs
cennetlerini vereceğini vaad etmiştir. Allah (svt) söyle buyuruyor;
"Şüphesiz ki Allah, cihâd eden müminlerin canlarını ve mallarını cennet
karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar, Allah yolunda savaşırlar
öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allah’ın, Tevrat’ta, İncil’de ve
Kur'an’da olan gerçek vaadidir. Allah’tan daha fazla kim ahdine vefa
gösterir? Öyleyse yaptığınız bu alışverişe sevinin. İşte büyük kurtuluş
budur." (Tevbe 111)
Yine yukarıda yazdığımız üzere en faziletli en kıymetli en büyük âmel Allah (svt) yolunda mallarıyla canlarıyla cihad etmektir.
İmam İbn Teymiye (Rahimahullah) şöyle der: “Cihad;
hacdan, umreden ve içinde kılınan bir namazın, başka mescidlerde
kılınan namazdan yüzbin kez daha faziletli olduğu Mescid-i Haram’da
ibadete çekilmekten daha üstündür. (Mecmuul Fetava)
Allahu Teala şöyle buyurur: “Hacca
gelenlere su vermeyi, Mescid-i Haram’ı onarmayı, Allah'a ve ahiret
gününe iman edip, Allah yolunda cihâd eden ile bir mi tuttunuz? Allah
katında bunlar bir değildirler. Allah zulmeden bir milleti doğru yola
eriştirmez. İman eden, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla,
canlarıyla cihad eden kimselere Allah katında en büyük dereceler vardır.
İşte kurtulanlar onlardır. Rableri onlara katından bir rahmet,
hoşnutluk ve içinde tükenmez nimetler bulunan cennetleri müjdeler.
Şüphesiz büyük ecir Allah katındadır." (Tevbe 19-22)
Müslim’de
Nu’man bin Beşir (rhm) kanalı ile rivayet edilen hadiste geçtiği üzere,
sahabenin (rh)hangi amelin daha üstün olduğu konusunda ihtilaf etmeleri
üzerine bu ayet inmiş ve aralarında hükmetmiştir.
İmam İbn Teymiye (Rahimahullah)
şöyle der: “Bildiğim kadarıylaalimler, Allah (svt) için yapılan
ibadetler arasında cihadın en üstün olduğu konusunda ittifak
etmişlerdir. Cihad; hac, nafile oruç ve nafile namazdan daha
faziletlidir.“ (Mecmuul Fetava 28/5)
İmam Muhammed eş-Şeybani’nin (Rahimahullah) “es- Siyeru’l-Kebir"
isimli kitabını şerheden İmam Serahsi, Muaviye bin Kurra’dan
Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dediğini rivayet eder:
“Her ümmetin ruhbanlığı vardır, bu ümmetin ruhbanlığı ise cihadtır.”
İmam Serahsi (Rahimahullah) der ki: “Ruhbanlığın
anlamı, kendini ibadete vermek ve dünya işleriyle uğraşmayı
terketmektir. Önceki milletlerde bu, insanlardan ayrı yaşama ve
manastırlarda ömür sürme şeklinde olurdu. İnsanlardan ayrı yaşamak onlar
için daha faziletli sayılırdı. Rasullulah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
bunu; “İslam’da ruhbanlık yoktur” sözü ile yasakladı ve bu ümmetin
ruhbanlık yolunun cihad olduğunu belirtti. Cihad hem insanlarla beraber
yaşamak, hem dünya işlerinden sıyrılmak, hem de dinin zirvesi olan
işlerle uğraşmaktır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem cihad için;
‘Dinin zirvesidir’ demiştir. Cihad aynı zamanda emri bi’l-maruf ve nehyi
ani’l-münker görevini yerine getirmektir. Bu ise İslam ümmetinin
niteliğidir. Cihad amelinde, derecelerin en yücesi olan şehitlik
derecesine ulaşmak vardır. Bu nedenle cihad, ruhbanlığın en güçlü
halidir.”
Cihad
lugatta: İnsanın iyi şeylere nail olması veya kötülüklerin defi için
var gücüyle bütün takatini sarf etmesi manasına gelir. (Lisanul Arab)
Şer'an
ve ıstılahen cihad: Dört mezhebin alimlerinin, cihadın, savaş ve
savaşta yardımlaşma manasında ittifak halindedirler. Cihad Allah'a savaş
açmış kimselere karşı koymak ölmek ve öldürmektir.
1-
Hanefi mezhebine göre; İbnu Humam şöyle der; “Cihad: Kafirleri, hak
olan dine davet etmek ve kabul etmezlerse onlarla savaşmaktır.” (Fethul
Kadir c;5 s;187)
Kaşani
ise şöyle demiştir. Cihad: “Allah yolunda canla, malla, dille savaş
yapmak suretiyle bütün gücün ve takatin sarf edilmesidir.” (Bedai senai
c;9 s;299)
2-
Malikilerde cihad: İ'la-i kelimetullah için Müslümanların, kendileriyle
anlaşma yapmadıkları (yani zimmilerin dışındaki) kafirlerle savaşması
veya o savaşta hazır bulunması veya kafirlerle savaşmak için
topraklarına girmesidir. (Haşiyetul adevi/Essaidi 2/2, Eşşerhüs
sağir/Ekrab-ul mesailik/Edderdir 2/267)
3- Şafiilere göre: Bacuri şöyle demiştir: "Cihad; Allah yolunda savaşmaktır." (Elbacüri/ İbnu'l Kasım c;2 s;611)
İbni Hacer ise:"Şer'an kafirlerle savaşta gayret sarf etmektir." demiştir, (Fethu'l Bâri c;6 s;2)
4-
Hanbelilere göre Cihad, kafirlerle savaşmaktır. (Umdetul fıkh s;166)
“İ'la-i kelimetullah için güç sarf etmek ve savaşmaktır.”
(Muntehaliradat c;1 s;302)
İbni
Rüşd şöyle der; Kılıçla cihad: Din için müşriklerle savaşmaktır. Kim ki
kendini Allah için yorarsa O'nun yolunda cihad etmiş olur ve cihad
sadece Allah yolunda olur. Cihad kelimesi söylendiğinde ancak ve ancak
kafirler İslama girinceye veya cizye verinceye kadar kılıçla mücadele
etmek anlaşılır. (Mukaddime c; 1 s;369)
Özet olarak; Cihâh Allah yolunda, onun dinini yüceltmek için yapılan en faziletli ameldir.
Bütün
mezhep alimleri ittifakla ; “Bir bögle kafirler tarafından
yönetiliyorsa orası daru'l harb'tir.” demişlerdir. Yani; İmam Ahmed'în
tabiri ile “Akhamı küfrün icra olunduğu her toprak parcası daru'l
harbtir.”
Fazlaca
nakil yapmakta bir fayda yoktur zira İmam ibn Kayyım (rahimahullah)
Cumhuru ulemanın görüşünü getirir ve derki; “Darul İslam Müslümanların
hakim olup, İslam hukukuyla hükmettikleri yerdir. Darul harb ise;
içerisinde İslam hukukunun uygulanmadığı dardır. Velev ki darul İslam’a
bitişik olsun.”(Ahkam-u Ehl-i Zımme)
Bir müslüman, daru'l harbte yaşıyorsa, oradaki durumu şu şekilde olmalıdır.
1-) Kafir yöneticilerle cihad halinde olmalıdır.
Bir
müslümanın, kafir bir yöneticinin emri altında yaşaması (cihad'a gücü
varsa) alimlerin ittifakı ile caiz değildir. Allah'ın şeriâtini kaldırıp
laiklik ve demokrası illetini topraklara uygulayan kafire karşı kıyam
etmek her müslümanın üzerine vacibtir. Zira bilinmesi gerekirki, küfre
rıza küfürdür. Bu kafir hukümet Allah'a savaş açmış, hükümlerini yok
saymış, Rahmanı göğe hapsetmiş (haşâ), kendilerini Allah'a denk tutmuş,
dilleriyle müslümanım deseler, bu kimliğin ardına saklansalar bile,
yaptıkları amellerle kendilerini cağdaş firâvun -ilah- ilan
etmişlerdir.
Allahu
u Teala şöyle buyurur: Yoksa onlar cahiliyye hükmünü mü istiyorlar? İyi
anlayan bir topluma göre, Allah’tan daha iyi hüküm veren kim vardır.?
(Maide 50)
İbn
Kesir (Rahimahullah) bu ayetin tefsirinde şöyle der: “Bütün hayırları
ihtiva eden, bütün kötülükleri yasaklayan, uydurma heva ve arzulara
kapılmaktan alıkoyan Allah’ın hükmünden dışarı çıkanları Rabbimiz
kınıyor. Kulların kendilerinin koydukları ve Allahu Teala’nın şeriatına
dayanmayan cahiliyye hükümlerinin sapıklıklarını ve bilgisizliklerini
reddediyor. Bu sapıklıkları; kendi görüş ve keyiflerine göre
çıkardıklarını bildiriyor. Cengiz Han tarafından hazırlanan ve
Yahudilik, Hristiyanlık, İslam ve diğer dinlerden bazı iktibasların
bulunduğu Yesak isimli anayasa bunlardan biridir. Bu iktibasların tamamı
sadece birkaç kimsenin kişisel bakış ve hevasına göre yapılmıştır.
Nitekim bir süre sonra Allah’ın Kitabı ve Rasulü’nün (sas) sünnetinin
önüne geçirilen, kendisine tabi olunan bir şeriat haline getirildi. Kim
böyle yaparsa kafir olup Allah ve Rasulü’nün hükmüne dönünceye ve büyük
küçük her konuda sadece onunla hükmedinceye kadar ona karşı savaşmak
vaciptir.” (Tefsiru'l ibn kesir c;2 s; 63)
Yukarıda
ayetin tefsirinde Hafız İmam, bu konuya dikkat cekmiş, ve İmam'ın
zamanına denk geldiği için beşeri kanunların ilkini görmüş ve siddetle
karşı cıkmış onlara karşı cihad etmenin her müslümanın üzerine vacip
olduğunu söylemiştir.
Bu
toplumda veya bu toplumun liderleride her nekadar müslüman olduğunu
iddia etselerde -Hakimiyette şirk-leri vardır, bakın Efendimiz (sas) ne
buyuruyor; “Kıyametin kopmasına yakın kılıçla gönderildim, taki sadece
Allah'a ibadet edilsin ve ona ortak koşulmasın.” (Ahmed)
Efendimiz
(sas) günümüz tağutları hakkında fetva vermiştir, bir toplumda şirk
varsa, şirke, şirk ehline karşı savaşmak müslümanın üzerine vaciptir,
heleki bu kimse müslüman olduğunu iddia edip, Allah'ın dinine savaş
açmışsa daha önceliklidir. Yani esasen birinci kaide, “Müslümanlar,
Daru'l harb'te cihad halinde olmalıdırlar.”
Kişinin
yakınında olan “Allah'ın dinine savaş açmış” yuvalarımızın içine kadar
girmiş bu kafirlerle cihadın, başka beldelerdeki cihada katılmadan daha
mühim olduğunu hatırlatmaktada fayda vardır. Bir Müslüman, kedi evine
girmiş hırsızı def edip onunla savaşması, komşusunun evindeki hırsız ile
savaşmasından daha önceliklidir. Bundan dolayı farklı beldelere gidip
cihad etmek ikinci durumda söz konusu olur, Şöyleki; Daru'l islam'da
yaşıyordur, müslümanların bulunduğu beldeye saldırı olmuştur ozaman
oraya gitmesi duruma göre farz-ı ayin veya farzi kiyafe hükmünde olur.
Bundan dolayı müslümanın ilk görevi kendi beldesinde Allah'ın dinini
hakim kılmak için çalışması, uğrunda can alması can vermesi mücadele
etmesi daha gerekli ve vaciptir.
İmam
ibn Teymiyye (Rahimahullah) şöyle der; “Savunma savaşı, dine ve
kutsallara saldıran düşmanı savmanın en çetin şeklidir. İcma ile
vaciptir. Dini ve dünyayı bozan saldırgan düşmanı savmak, imandan sonra
gelen en büyük vaciptir. Bu nedenle hiçbir şart yoktur ve imkan
ölçüsünde herkes için farz-ı ayn hükmündedir.”
(El-İhtiyaratu’l-Fıkhıyye, s; 309)
Yine
Şeyhu’l-İslam İmam İbn Teymiye (Rahimahullah) şöyle der: “Dinin bir
kısmı Allah’a, bir kısmı Allah’tan başkasına ait olduğunda, dinin tamamı
Allah’a ait oluncaya kadar onlarla savaşmak gerekir.” (Mecmuu’l-Fetava,
28/495)
Sıddık
Han şöyle der: “Halife dinin zarurilerinden olan bir şey hakkında küfre
girerse, onunla savaşılır. Bu savaş farz hükmündedir. Çünkü küfre
girmesi halinde, elde edilmesi hedeflenen faydayı yitirmiş olur ve
toplum üzerinde olabilecek kötülüğünden korkulur. Onunla savaşmak, Allah
yolundaki cihaddandır.” (Ravdatu’n-Nediyye, 2/364.)
İbn Hacer (Rahimahullah) yöneticiler
hakkında şöyle der: “Küfre giren yöneticinin azledileceği konusunda
icma bulunmaktadır. Her Müslümanın bunun için kıyam etmesi gerekir. Kim
bunu yerine getirebilirse sevabını alır. Kim de bu konuda gevşek
davranırsa günaha girer. Bunu yerine getirme konusunda aciz kalan
kişinin ise oradan hicret etmesi gerekir.” (Fethu’l-Bari 13/7-8)
Yani
en nihayetinde sonuç olarak, Kur'an'ın hükümlerinin batıl ve kokuşmuş
kanunlar ile nesheden müslümanları zindanlara tıkan, Tevhid'i
hareketlerin önünü kesen, bu çağdaş firavunlara karşı savaşmak Allah'ın
ayetlerine, Peygamberin sünnetine ve müslümanların icmaı'na göre
vaciptir. Usul'de bu durumda kişiyi bu cihad'dan alı koyan iki şer'i
engel vardır. Bunlar biri semavi olan engeller biri kişinin kudretine
haiz olmadığından dolayı oluşan engeller. Vacibi yerine getirmeye kudret
sahibi olmayan müslümanlar, vacibi yerine getirmek için çalışmalıdır.
Çünkü “Vacibin kendisi ile tamamlan – dığı şeyde vaciptir.” Bir vacibi
edâ edebilmek için seni o vacibe götüren bütün yollar vaciptir.
2-) Cihada gücü olmayan müslümanlar cihad hazırlığında olmalıdırlar.
İkinci
durum, cihad etmeye gücü olmayan müslümanların mutlaka Cihada
hazırlıkta bulunması gerekir. bu hazırlıkların sonucunda istediği kıvamı
yakaladığında cihad etmesi başlıca görevidir.
Allah
(svt) şöyle buyuruyor; „Eğer onlar savaşa çıkmak isteselerdi elbette
bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını
çirkin gördü ve onları geri koydu "oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun” denildi. (Tevbe 46)
Bu
durumda cihada hazırlık yamayan kimseleri Allah'u teala yermiş ve
davranışlarını çirkin görmüştür. Bu yüzden diyoruzki; Bu ayetin muhatabı
olmak istemeyenler cihada güçleri yoksa ona (cihada) hazırlıkta
bulunmalıdırlar. Bu hazırlık merhalesini 3 kısımda değerlendire biliriz.
a-) İmani hazırlık;
İmani
hazırlıktan maksad, tevhid'i öğrenmek, ona davet etmek, onunla amel
etmek, hayatının her alanında bunu göstermektir. İmanı hazırlık en büyük
gerekliliklerden ve cihada hazırlığın olmazsa olmazlarındandır. Zira
cihadın getirdiği meşakaat, zorluk, sıkıntı, açlık vb. Gibi zor koşullar
imanı ihlâsa ermemiş, tevhidi tam anlamıyla kavramayamamış, kimselerin
cihaddan geri dönmesi kaçınılmazdır.
Allah
u Teala şöyle buyuruyor; “Ey örtünüp bürünen! Gecenin yarısında,
istersen biraz sonra, istersen biraz önce bir müddet için kalk ve ağır
ağır Kur’an oku. Doğrusu Biz sana, taşıması ağır bir söz vahyedeceğiz.
Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve okumak için daha elverişlidir."
(müzemmil 1-6)
Ayeti
kerimede görüldüğü üzere Rahman (svt) Muhammed (sas)'e Açık davet
başlamadan önce İmani bir şekilde hazırlamış, bunun getireceği ağır yükü
kaldıra bilmesi için Rasulullah (sas)'a imanı hazırlığı emretmiştir.
Ayrıca
Ayette Rahman (svt) mu'minlere cihada hazırlık merhalesinde geceleri
kur'an okumayı, ibadet etmeyi emretmiş ve bununla imanları artırmayı
murad etmiştir. Gece ibadet'i insanı huzura, ihlasa, ermesine vesile
olur. Aynı zamanda imanı artırmaya vesile olur Allah (a.c) dediki, “Bu
ancak onların imanını artırdı.”
İranlılara
karşı savaşa giden Sad bin Ebi Vakkas’a, Ömer İbnu’l-Hattab (rhm),
yazdığı bir mektupta şöyle der: “Sana ve beraberinde bulunan askerlere
her durumda Allahu Teala’dan sakınmanızı emrediyorum. Çünkü Allah
korkusu düşmana karşı hazırlıkların ve düşmana karşı taktiklerin en
büyüğüdür. Sana ve askerlerine düşmandan sakındığınızdan çok günahlardan
sakınmanızı emrediyorum. Çünkü askerlerin günahları, kendileri için,
düşmanlarından daha çok tehlikelidir. Müslümanlar ancak düşmanın
günahları sebebiyle muzaffer olurlar.
Böyle
olmazsa, onlara karşı gücümüz yetmez. Çünkü ne sayımız onlar kadardır,
ne hazırlığımız onların hazırlığı kadardır. Günahlarda onlarla aynı
olursak, kuvvet bakımından onlar bizden üstün olurlar. Faziletimizle
onlardan üstün olmazsak, onları kuvvetimizle yenemeyiz. Seyrinizde
Allahu Teala’dan sizin yaptıklarınızı bilen gözetleyici meleklerin
olduğunu biliniz, onlardan utanınız. Allahu Teala yolunda iken
masiyetleri işlemeyiniz.”
Hattabın
oğlu Ömer (rhm) imanı hazırlığın yanı sıra -ihlas-dan söz etmiş bu
konuda ihlasın öneminide dile getirmiştir. İhlas'lı bir şekilde çalışmak
ve devamlılık sonucunda başarı elde etmek biiznillah kaçınılmazdır.
Buda huşu içinde ibadet, haramlardan sakınma, vaciplere tutunma, niyeti
ihlası eriştirmekle mümkündür.
Allah (a.c) kur'an'da Mücahidlerin bu durumda Allah (svt)'ın zikrinden (kur'an'dan) kendilerini gafil bırakmamalarını,
onunla amel edip, cihad etmeyi, bunun üzerine sebat göstermeyi
emretmiştir, bunun aksi durumunda bu ayetin muhatabı olmaktan
kaçınılamaz. “Kim Rahman’ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı musallat ederiz.“(Zuhruf
36) Allah korusun, bu mücahidin yolundan ayrılmasına, fitneye
düşmesine, iradesini ihlasını kaybetmesine, amacının, gayesinin,
arzularının, bir isteginin kalmamasına kadar yol açar. Bu konu (ihlas)
İmanı hazırlıkta en önemli meseledir. “Belki yollarından dönerler diye and olsun onlara büyük azaptan önce dünya azabından tattırırız.“ (Secde 21)
b-) Maddi hazırlık.
Burada
izaha gidecegimiz bir diğer mesele, maddi hazırlıktır, bilindigi gibi
bir şeyi elde edebilmek için silah,kılıç,vb gibi aletleri alıp düşmana
karşı koyabilmek için mal ve araç sarttır, heleki bu günümüzde biraz
daha zordur. Çünkü düşmanlarımız her türlü silah, araç ve teknolojiye
sahiblerdir buna binaen bizimde silah, Araç, Barınak yiyecek içecek
gibi malzemelerin alınması için gerekli olacak malı toplamamız cihad
için hazırlanmamız gerkir.
Allahu
Teala şöyle buyurur: “Kafirler yakayı kurtardıklarını sanmasınlar.
Çünkü onlar (bizi) aciz bırakamazlar. Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz
yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın..”
(Enfal 59-60)
İmam
İbn Teymiye (Rahimahullah) şöyle der: “Acizlik olduğu zaman kuvvet
hazırlayarak ve atlar besleyerek cihada hazırlık yapmak gerekir. Çünkü
vacibin ancak kendisi ile yerine getirildiği şey de vaciptir.” (Mecmuu'l
Fetava 28/259)
Yukarıdaki,
nasslar ve imamın sözünden alaşılacağı üzere, cihada hazırlıkta
bulunmak, imanı (ilmi) ve Maddi olarak yapılması gerekirki buda cihada
gücü olmayan müslümanların üzerine vaciptir. İmam son sözünde “Büyük
olan vacibi (cihadı) yerine getire bilmek için, kendisini tamamlayan
hazırlık merhalesininde vacip” olduğunu söylemiştir.
c-) Fiziki hazırlık.
Üçünkü
son kısım olarak belirttiğimiz, bu hazırlığın sıhhatinin
şartlarındandır, İlmi ve maddi hazırlığı tamamlayan fiziki hazırlıktır,
bunuda ancak davetle, uhuvvet ve vahdetle elde etmek mümkündür.
Müslümanların davette bulunması, arayışa çıkması, tebligin ardı arkasını
bu hazırlık döneminde kesmemesi gerekir. Davete icabet eden
müslümanlarında bu hazırlığa dahil olmaları onlarında kendi ellerinden
geldiğince davet etmeleri ve vahdeti korumaları gerekir. Bunların
sonucunda İmanı ve Maddi hazırlık yapılırken fiziki (çoğunluk)
hazırlığında devamlı arayış içinde olunduğunda, müslümanların tamamının
bu davete icabet edeceğinden kuşku olmaz, bu davete ancak. munafık,
kendine müslüman ismini veren müşrik, icabet etmez. Belirli bir güce
ulaşıldığında bu vacibi yerine getirmek başlıca vacip olur.
Allahu
u Teala şöyle buyurur: “Allah’a ve ahiret gününe iman edenler,
mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten (geri kalmak için) senden izin
istemezler. Allah takva sahiplerini pek iyi bilir. Ancak Allah’a ve
ahiret gününe iman etmeyen, kalpleri şüpheye düşüp, kuşkular içinde
bocalayanlar (cihaddan geri kalmak için) senden izin isterler.” (Tevbe
44-45)
Bu
ayetin tefsirinde İmam İbn Teymiye (Rahimahullah) şöyle der: “Bu,
mü’minin cihadı terketme konusunda Rasullullah’tan (sas) izin
istemeyeceğine ve ancak iman etmeyenlerin böyle bir izin isteyeceklerine
dair Allahu Teala’dan bir ihbardır. Buna göre, izin dahi almadan cihadı
terkedenlerin durumu nasıl olur?" (Mecmuu'l Fetava 28/438)
Allah
u Teala şöyle buyuruyor; “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım
ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar." (Muhammed
7)
Cihada
hazırlığın 3 büyük temelini saymaya çalıştık, Allah (svt)'dan
diliyorumki faydalı olur, bütün bu anlattıklarımızdan kısaca söz edecek
olursak, Müslümanlar Daru'l harbte Cihad halinde olmalıdırlar buna
gücleri yoksa cihada hazırlık üzerlerine vacip olur, bunada gücleri
yoksa hicret ederler, ( Not; burada hicrete kısaca değinmek isterim,
Hicret; bir kaçış degil, büyük ve daha güçlü bir sekilde tekrar dönmek
üzere göc etmektir. Sözün özü Cihad etmeye hazırlık yapmak, güçlenmek
için daha rahat biryere gitmektir.) bunada güçleri erişmezse Allah'ın
yardım göndermesi için dua etmelidirler. Ancak böyle birşey
mümkünmüdür.? Allahualem. Hiçbirşeye güçleri yoksa cihada hazırlık yapan
müslümanların safına katılıp fiziki destek olmaları davet etmeleri
cihada teşvik etmeleri, vahdete çağırmaları, safını belirtmeleri
gerekir. Bu beraberlik, vahdet ve uhuvvet, sadakat ve ihlas, kararlılık
ve hüsnü zan, doğruluk ve yakin inanç, samimiyet ve netlik sonucunda
inşaAllahuRahman Allah (svt)'ın yardımıyla üstün gelecek mu'minlerdir. “Nihayet biz iman edenleri, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.“ (saff 14) “Eğer inanıyorsanız, üstün gelecek olan sizlersiniz....”
3-) Kadınların bu Cihad'dan payları nelerdir.?
Bir kadın daru'l harbte cihad ve hazırlık zamanında ne yapmalıdır.
a-) Allah'a zafer vermesi için dua etmelidir.
b-) Müslümanlar cihad halindeyken, eşlerinin ihtiyaçlarını (yeme,içme,yaralarını temizleme,vb.) gidermelidir.
Enes’ten
(rh) şöyle rivayet eder: “Rasulullah (sas) ile beraberdik. Çoğumuz
elbisesini kendisine gölge yapmış halde dinleniyorduk. O gün oruç
tutanlar hiçbir şey yapmadılar. Tutmayanlar ise bineklere baktılar,
sıkıntı çektiler ve yaralıları tedavi ettiler. Rasulullah (sas) "Oruç
tutmayanlar bugün ecri aldılar” dedi.” (Buhari)
İbn
Hacer (Rahimahullah) şöyle der: “..bineklere baktılar, sıkıntı
çektiler, ecri aldılar" ibaresinden maksat bol ecir aldılar
anlamındadır. Yoksa oruç tutanların ecrinin eksilmesi demek değildir.
Oruç tutmayanlar, tutanların ecri kadar ecir aldıkları gibi bir de
yapmış oldukları hizmetin karşılığında ecir almışlardır. Çünkü hem kendi
işlerini hem oruç tutanların işlerini gördüler.” (Fethu'l bari)
Muavviz
kızı Rubeyyi (rhm)'dan şöyle rivayet edilir; “Biz kadınlar Rasullulah
(asv) ile gâzada bulunur duk. Mücahidlere su verir ve onlara hizmet
ederdik, yaralıları ve şehidleri medineye taşırdık.” (Buhari)
Muhammed el Acmî “Cihâd Meydanlarında Kâdın” adlı makalesinde şunları zikreder;
1-
Kadın hiçbir zaman kendi rolünü küçümsememelidir. Özellikle kriz
durumlarında. Çünkü kadının rolü savaş durumlarında kat be kât artar.
2- Çoçuklarını ve çevresindekileri, düşmana karşı cesaretlendirmeli ve sebata teşvik etmelidir.
3- Şehid yakınlarının, felakete uğrayanların yanlarında yer almalı, onlara mâddi ve manevî destek olmalıdır.
4- Mâddi ve manevî olarak gücü yettiğince düşmana karşı cihadı ve direnişi desteklemelidir.
5- Çoçuklarını Allah sevgisi ile terbiye etmeli kalplerine tâkva tohumları ekmelidir.
6-
Çoçuklarını Allah yolunca cihad ve şehadet aşkıyla terbiye etmelidir.
Çünkü gasp edilmiş olan vatanı ancak çoçuklarının cabası ile
kurtulacaktır (Allahın izni ile)....”
7-
Sabretmeli ve çoçuklarını Allah tealanın şu ayeti ile terbiye
etmelidir. “Ey imân edenler; Sabredin ve sabır yarısında düşmanlarınızı
geçin. Cihad için hazırlıklı ve uyanık olun. Allah'a karşı gelmekten
sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (A'li imrân 200) (Şeyhin sözü bitti)
Hanım sahabelerden nice örnekler vardır.
Ömer
ibn hattab Rasullulah (asv)'ın Ümmü Ammare hakkında şöyle dediği sahih
bir senetle rivayet etmiştir; “Uhud günü sağıma baktım, soluma baktım,
önümde önümde sürekli savaşırken gördüm.”
İmam
ez zehebi “Siyeri A'lamu-n Nubela” adlı esinde Muaz bin cebel'in
amcasının kızı Esma binti Yezid hakkında şöyle der; O biât eden mücahide
kadınlardandır. Yermuk günü elindeki sopayla rum lardan tam 9 kişi
öldürmüştür.” (2/297)
Ümm
Musa el lahmiyye, Safiyye binti abdulmutalib, Ümm hakim binti el
harris, Ümm Haram, Esma binti ebubekir, Afra binti ubeyd b. Salebe,
Hansa binti Amr ve daha nicelerinin hayatlarında örnekler vardır. (
Yusuf el iyeyri'nin / Mücahidlere selef kadınlarından örnekler adlı
makalesinebakabilirisiniz.)
Bunlara
binaen müslümanlar cihad halindeyken, kadınların buna icabet etmeleri
yardım etmeleri, yiyecek, içeçek, yaraları tedavi, bineklerinin
bakılması, onların ihtiyaçlarını gidermek vazifeleridir. Bundan
alacakları ecir cihad eden bir mücahidin aldığı ecire denktir. Onlarla
beraber sıkıntı çekmeleri onlarla birlikte İslam'ı dert edinip islam'a
hizmet etmeleri üzerlerine vaciptir. Allah u Teala en iyisini bilir.
İmam Ebu Ömer Asım El Makdisi derki; “Randevu sabaha ise sabahlar yakın
değilmidir? Bekleyenler için sabahlar yakın değilmidir?.”
Yazdıklarımız
da kötü ve şerli olan nefsimizdendir. Doğru ve güzel şeyler Allah
(svt)'dandır. Allah u teala yazdıklarımızı sizler ve bizler için faydalı
kılsın salih amel olarak izhar etmeyiz bizlere nasip etsin. “Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındadır.“ (Ali imran 126)
Evvelinde ve ennihayetinde Hamd Alemlerin Rabbinedir.
Yazan; Tewhid we Takwa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.