Dâru'l Hârb'dé Cihâd Ahkâmı






Hamd alemleri yoktan var eden, mahlukatı yaratıp insan ve cinlere yanlızca kendine ibadet etmelerini emrettiği, rububiyet, uluhiyyet, isim ve sıffatlarında ortağı bulunmayan Allah (a.c)'a mahsustur. Salat ve selam hidayet önderi alemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed bin abdullah (sas)'a aline, ashabına ve onların yolunu izleyip onların fehmiyle islami yaşayan bu yol üzere sebat eden garip muvahhidlerin üzerine olsun. Allah u teala kimi saptırırsa ona hidayet edecek yoktur, kimide hidayet ederse onu saptıracak yoktur. Yaratıp, yaşatıp öldüren, kanun koyup mahlukatın hayat nizamını belirleyen, her mahlukatın rızkının emin bir kefili olan, yardımı umulan kendisine dayanılan sadece ve sadece Allah (svt)'dır. O müslümanların kalbine cihâdı sevdirmiş, onun yolunda mücadele edilmesine teşvik etmiştir. Bunun mükafatının cennetin ortasında bulunan firdevs cennetini vereceğini vaad etmiştir.

“Sen sadece bir uyarıcısın. Biz seni gerçeğin müjdecisi ve uyarıcısı (korkutucusu) olarak gönderdik.Her millete mutlaka bir uyarıcı gönderilmiştir.” (Fatır: 23-24)

“Ey İman edenler! Allah'tan korkun ve sizler kesinlikle (ancak) Müslüman olarak ölün!”(Al-i İmran 102)
“Ey İman edenler! Allah'tan korkun ve sağlam söz söyleyin ki Allah amellerinizi hayra ve barışa yarayışlı kılsın, günahlarınızı affetsin. Allah'a ve O'nun Rasulune itaat eden gerçekten de büyük bir başarıyı elde etmiştir.” (Ahzab 70-71)
Bundan sonra; Sözlerin en güzeli Allah (a.c)'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed bin Abdullah (sas)'ın yoludur. İşlerin en şerlisi dine sonradan ibadet babında sokulmuş yeniliktir, her yenilik bid'at, her bid'at sapıklık, her sapıklık ateştedir.

Bu risaleyi yazmamızdaki amaç; Cihadın fazileti ve gerekliliğini açıklamaktır, acı bir gerçek vardırki, bugün topraklarımız kafirler tarafından işgal edilmiştir, temiz şeriatimiz hiçe sayılıp bizi kendilerine itaat'e teorik olarak zorlamakta ve kokuşmuş kanunlarını dayatmakdırlar. Bundan dolayı salt bir imanın gecersiz olduğunu, bu topraklarda yaşayan -müslümanların- üzerine vacip olan cihadın bugün neden gerekli olduğunu anlatmaya gayret edeceğiz inşaAllah.

Allah (a.c) şöyle buyuruyor; “Ey insanlar! Sabreder misiniz diye sizi birbirinizle sınarız. Rabbin her şeyi görür.“ (Furkan 20)


“And olsun ki sizi, içinizden cihada çıkanları ve sabredenleri meydana çıkarana ve haberlerinizi açıklayana kadar deneyeceğiz.“ (Muhammed 31)


Allah (a.c) yolunda cihâd bütün amellerden üstündür, Allahu teala onun fiyatını belirlemiş, ölüp veya öldürme karşılığında onlara firdevs cennetlerini vereceğini vaad etmiştir. Allah (svt) söyle buyuruyor; "Şüphesiz ki Allah, cihâd eden müminlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar, Allah yolunda savaşırlar öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allah’ın, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur'an’da olan gerçek vaadidir. Allah’tan daha fazla kim ahdine vefa gösterir? Öyleyse yaptığınız bu alışverişe sevinin. İşte büyük kurtuluş budur." (Tevbe 111)
Yine yukarıda yazdığımız üzere en faziletli en kıymetli en büyük âmel Allah (svt) yolunda mallarıyla canlarıyla cihad etmektir.


İmam İbn Teymiye (Rahimahullah) şöyle der: Cihad; hacdan, umreden ve içinde kılınan bir namazın, başka mescidlerde kılınan namazdan yüzbin kez daha faziletli olduğu Mescid-i Haram’da ibadete çekilmekten daha üstündür. (Mecmuul Fetava)

Allahu Teala şöyle buyurur: Hacca gelenlere su vermeyi, Mescid-i Haram’ı onarmayı, Allah'a ve ahiret gününe iman edip, Allah yolunda cihâd eden ile bir mi tuttunuz? Allah katında bunlar bir değildirler. Allah zulmeden bir milleti doğru yola eriştirmez. İman eden, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselere Allah katında en büyük dereceler vardır. İşte kurtulanlar onlardır. Rableri onlara katından bir rahmet, hoşnutluk ve içinde tükenmez nimetler bulunan cennetleri müjdeler. Şüphesiz büyük ecir Allah katındadır." (Tevbe 19-22)


Müslim’de Nu’man bin Beşir (rhm) kanalı ile rivayet edilen hadiste geçtiği üzere, sahabenin (rh)hangi amelin daha üstün olduğu konusunda ihtilaf etmeleri üzerine bu ayet inmiş ve aralarında hükmetmiştir.


İmam İbn Teymiye (Rahimahullah) şöyle der: “Bildiğim kadarıylaalimler, Allah (svt) için yapılan ibadetler arasında cihadın en üstün olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Cihad; hac, nafile oruç ve nafile namazdan daha faziletlidir.“ (Mecmuul Fetava 28/5)



İmam Muhammed eş-Şeybani’nin (Rahimahullah) es- Siyeru’l-Kebir" isimli kitabını şerheden İmam Serahsi, Muaviye bin Kurra’dan Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dediğini rivayet eder: “Her ümmetin ruhbanlığı vardır, bu ümmetin ruhbanlığı ise cihadtır.


İmam Serahsi (Rahimahullah) der ki: Ruhbanlığın anlamı, kendini ibadete vermek ve dünya işleriyle uğraşmayı terketmektir. Önceki milletlerde bu, insanlardan ayrı yaşama ve manastırlarda ömür sürme şeklinde olurdu. İnsanlardan ayrı yaşamak onlar için daha faziletli sayılırdı. Rasullulah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunu; “İslam’da ruhbanlık yoktur” sözü ile yasakladı ve bu ümmetin ruhbanlık yolunun cihad olduğunu belirtti. Cihad hem insanlarla beraber yaşamak, hem dünya işlerinden sıyrılmak, hem de dinin zirvesi olan işlerle uğraşmaktır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem cihad için; ‘Dinin zirvesidir’ demiştir. Cihad aynı zamanda emri bi’l-maruf ve nehyi ani’l-münker görevini yerine getirmektir. Bu ise İslam ümmetinin niteliğidir. Cihad amelinde, derecelerin en yücesi olan şehitlik derecesine ulaşmak vardır. Bu nedenle cihad, ruhbanlığın en güçlü halidir.



Cihad lugatta: İnsanın iyi şeylere nail olması veya kötülüklerin defi için var gücüyle bütün takatini sarf etmesi manasına gelir. (Lisanul Arab)

Şer'an ve ıstılahen cihad: Dört mezhebin alimlerinin, cihadın, savaş ve savaşta yardımlaşma manasında ittifak halindedirler. Cihad Allah'a savaş açmış kimselere karşı koymak ölmek ve öldürmektir.

1- Hanefi mezhebine göre; İbnu Humam şöyle der; “Cihad: Kafirleri, hak olan dine davet etmek ve kabul etmezlerse onlarla savaşmaktır.” (Fethul Kadir c;5 s;187)

Kaşani ise şöyle demiştir. Cihad: “Allah yolunda canla, malla, dille savaş yapmak suretiyle bütün gücün ve takatin sarf edilmesidir.” (Bedai senai c;9 s;299)

2- Malikilerde cihad: İ'la-i kelimetullah için Müslümanların, kendileriyle anlaşma yapmadıkları (yani zimmilerin dışındaki) kafirlerle savaşması veya o savaşta hazır bulunması veya kafirlerle savaşmak için topraklarına girmesidir. (Haşiyetul adevi/Essaidi 2/2, Eşşerhüs sağir/Ekrab-ul mesailik/Edderdir 2/267)
3- Şafiilere göre: Bacuri şöyle demiştir: "Cihad; Allah yolunda savaşmaktır." (Elbacüri/ İbnu'l Kasım c;2 s;611)

İbni Hacer ise:"Şer'an kafirlerle savaşta gayret sarf etmektir." demiştir, (Fethu'l Bâri c;6 s;2)



4- Hanbelilere göre Cihad, kafirlerle savaşmaktır. (Umdetul fıkh s;166) “İ'la-i kelimetullah için güç sarf etmek ve savaşmaktır.” (Muntehaliradat c;1 s;302)

İbni Rüşd şöyle der; Kılıçla cihad: Din için müşriklerle savaşmaktır. Kim ki kendini Allah için yorarsa O'nun yolunda cihad etmiş olur ve cihad sadece Allah yolunda olur. Cihad kelimesi söylendiğinde ancak ve ancak kafirler İslama girinceye veya cizye verinceye kadar kılıçla mücadele etmek anlaşılır. (Mukaddime c; 1 s;369)
Özet olarak; Cihâh Allah yolunda, onun dinini yüceltmek için yapılan en faziletli ameldir.



Bütün mezhep alimleri ittifakla ; “Bir bögle kafirler tarafından yönetiliyorsa orası daru'l harb'tir.” demişlerdir. Yani; İmam Ahmed'în tabiri ile “Akhamı küfrün icra olunduğu her toprak parcası daru'l harbtir.”

Fazlaca nakil yapmakta bir fayda yoktur zira İmam ibn Kayyım (rahimahullah) Cumhuru ulemanın görüşünü getirir ve derki; “Darul İslam Müslümanların hakim olup, İslam hukukuyla hükmettikleri yerdir. Darul harb ise; içerisinde İslam hukukunun uygulanmadığı dardır. Velev ki darul İslam’a bitişik olsun.”(Ahkam-u Ehl-i Zımme)



Bir müslüman, daru'l harbte yaşıyorsa, oradaki durumu şu şekilde olmalıdır.

1-) Kafir yöneticilerle cihad halinde olmalıdır.
Bir müslümanın, kafir bir yöneticinin emri altında yaşaması (cihad'a gücü varsa) alimlerin ittifakı ile caiz değildir. Allah'ın şeriâtini kaldırıp laiklik ve demokrası illetini topraklara uygulayan kafire karşı kıyam etmek her müslümanın üzerine vacibtir. Zira bilinmesi gerekirki, küfre rıza küfürdür. Bu kafir hukümet Allah'a savaş açmış, hükümlerini yok saymış, Rahmanı göğe hapsetmiş (haşâ), kendilerini Allah'a denk tutmuş, dilleriyle müslümanım deseler, bu kimliğin ardına saklansalar bile, yaptıkları amellerle kendilerini cağdaş firâvun -ilah- ilan etmişlerdir.


Allahu u Teala şöyle buyurur: Yoksa onlar cahiliyye hükmünü mü istiyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, Allah’tan daha iyi hüküm veren kim vardır.? (Maide 50)


İbn Kesir (Rahimahullah) bu ayetin tefsirinde şöyle der: “Bütün hayırları ihtiva eden, bütün kötülükleri yasaklayan, uydurma heva ve arzulara kapılmaktan alıkoyan Allah’ın hükmünden dışarı çıkanları Rabbimiz kınıyor. Kulların kendilerinin koydukları ve Allahu Teala’nın şeriatına dayanmayan cahiliyye hükümlerinin sapıklıklarını ve bilgisizliklerini reddediyor. Bu sapıklıkları; kendi görüş ve keyiflerine göre çıkardıklarını bildiriyor. Cengiz Han tarafından hazırlanan ve Yahudilik, Hristiyanlık, İslam ve diğer dinlerden bazı iktibasların bulunduğu Yesak isimli anayasa bunlardan biridir. Bu iktibasların tamamı sadece birkaç kimsenin kişisel bakış ve hevasına göre yapılmıştır. Nitekim bir süre sonra Allah’ın Kitabı ve Rasulü’nün (sas) sünnetinin önüne geçirilen, kendisine tabi olunan bir şeriat haline getirildi. Kim böyle yaparsa kafir olup Allah ve Rasulü’nün hükmüne dönünceye ve büyük küçük her konuda sadece onunla hükmedinceye kadar ona karşı savaşmak vaciptir.” (Tefsiru'l ibn kesir c;2 s; 63)


Yukarıda ayetin tefsirinde Hafız İmam, bu konuya dikkat cekmiş, ve İmam'ın zamanına denk geldiği için beşeri kanunların ilkini görmüş ve siddetle karşı cıkmış onlara karşı cihad etmenin her müslümanın üzerine vacip olduğunu söylemiştir.

Bu toplumda veya bu toplumun liderleride her nekadar müslüman olduğunu iddia etselerde -Hakimiyette şirk-leri vardır, bakın Efendimiz (sas) ne buyuruyor; “Kıyametin kopmasına yakın kılıçla gönderildim, taki sadece Allah'a ibadet edilsin ve ona ortak koşulmasın.” (Ahmed)
Efendimiz (sas) günümüz tağutları hakkında fetva vermiştir, bir toplumda şirk varsa, şirke, şirk ehline karşı savaşmak müslümanın üzerine vaciptir, heleki bu kimse müslüman olduğunu iddia edip, Allah'ın dinine savaş açmışsa daha önceliklidir. Yani esasen birinci kaide, “Müslümanlar, Daru'l harb'te cihad halinde olmalıdırlar.”

Kişinin yakınında olan “Allah'ın dinine savaş açmış” yuvalarımızın içine kadar girmiş bu kafirlerle cihadın, başka beldelerdeki cihada katılmadan daha mühim olduğunu hatırlatmaktada fayda vardır. Bir Müslüman, kedi evine girmiş hırsızı def edip onunla savaşması, komşusunun evindeki hırsız ile savaşmasından daha önceliklidir. Bundan dolayı farklı beldelere gidip cihad etmek ikinci durumda söz konusu olur, Şöyleki; Daru'l islam'da yaşıyordur, müslümanların bulunduğu beldeye saldırı olmuştur ozaman oraya gitmesi duruma göre farz-ı ayin veya farzi kiyafe hükmünde olur. Bundan dolayı müslümanın ilk görevi kendi beldesinde Allah'ın dinini hakim kılmak için çalışması, uğrunda can alması can vermesi mücadele etmesi daha gerekli ve vaciptir.

İmam ibn Teymiyye (Rahimahullah) şöyle der; “Savunma savaşı, dine ve kutsallara saldıran düşmanı savmanın en çetin şeklidir. İcma ile vaciptir. Dini ve dünyayı bozan saldırgan düşmanı savmak, imandan sonra gelen en büyük vaciptir. Bu nedenle hiçbir şart yoktur ve imkan ölçüsünde herkes için farz-ı ayn hükmündedir.” (El-İhtiyaratu’l-Fıkhıyye, s; 309)



Yine Şeyhu’l-İslam İmam İbn Teymiye (Rahimahullah) şöyle der: “Dinin bir kısmı Allah’a, bir kısmı Allah’tan başkasına ait olduğunda, dinin tamamı Allah’a ait oluncaya kadar onlarla savaşmak gerekir.” (Mecmuu’l-Fetava, 28/495)



Sıddık Han şöyle der: “Halife dinin zarurilerinden olan bir şey hakkında küfre girerse, onunla savaşılır. Bu savaş farz hükmündedir. Çünkü küfre girmesi halinde, elde edilmesi hedeflenen faydayı yitirmiş olur ve toplum üzerinde olabilecek kötülüğünden korkulur. Onunla savaşmak, Allah yolundaki cihaddandır.” (Ravdatu’n-Nediyye, 2/364.)



İbn Hacer (Rahimahullah) yöneticiler hakkında şöyle der: “Küfre giren yöneticinin azledileceği konusunda icma bulunmaktadır. Her Müslümanın bunun için kıyam etmesi gerekir. Kim bunu yerine getirebilirse sevabını alır. Kim de bu konuda gevşek davranırsa günaha girer. Bunu yerine getirme konusunda aciz kalan kişinin ise oradan hicret etmesi gerekir.” (Fethu’l-Bari 13/7-8)


Yani en nihayetinde sonuç olarak, Kur'an'ın hükümlerinin batıl ve kokuşmuş kanunlar ile nesheden müslümanları zindanlara tıkan, Tevhid'i hareketlerin önünü kesen, bu çağdaş firavunlara karşı savaşmak Allah'ın ayetlerine, Peygamberin sünnetine ve müslümanların icmaı'na göre vaciptir. Usul'de bu durumda kişiyi bu cihad'dan alı koyan iki şer'i engel vardır. Bunlar biri semavi olan engeller biri kişinin kudretine haiz olmadığından dolayı oluşan engeller. Vacibi yerine getirmeye kudret sahibi olmayan müslümanlar, vacibi yerine getirmek için çalışmalıdır. Çünkü “Vacibin kendisi ile tamamlan – dığı şeyde vaciptir.” Bir vacibi edâ edebilmek için seni o vacibe götüren bütün yollar vaciptir.



2-) Cihada gücü olmayan müslümanlar cihad hazırlığında olmalıdırlar.

İkinci durum, cihad etmeye gücü olmayan müslümanların mutlaka Cihada hazırlıkta bulunması gerekir. bu hazırlıkların sonucunda istediği kıvamı yakaladığında cihad etmesi başlıca görevidir.

Allah (svt) şöyle buyuruyor; „Eğer onlar savaşa çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu "oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun denildi. (Tevbe 46)


Bu durumda cihada hazırlık yamayan kimseleri Allah'u teala yermiş ve davranışlarını çirkin görmüştür. Bu yüzden diyoruzki; Bu ayetin muhatabı olmak istemeyenler cihada güçleri yoksa ona (cihada) hazırlıkta bulunmalıdırlar. Bu hazırlık merhalesini 3 kısımda değerlendire biliriz.



a-) İmani hazırlık;

İmani hazırlıktan maksad, tevhid'i öğrenmek, ona davet etmek, onunla amel etmek, hayatının her alanında bunu göstermektir. İmanı hazırlık en büyük gerekliliklerden ve cihada hazırlığın olmazsa olmazlarındandır. Zira cihadın getirdiği meşakaat, zorluk, sıkıntı, açlık vb. Gibi zor koşullar imanı ihlâsa ermemiş, tevhidi tam anlamıyla kavramayamamış, kimselerin cihaddan geri dönmesi kaçınılmazdır.

Allah u Teala şöyle buyuruyor; “Ey örtünüp bürünen! Gecenin yarısında, istersen biraz sonra, istersen biraz önce bir müddet için kalk ve ağır ağır Kur’an oku. Doğrusu Biz sana, taşıması ağır bir söz vahyedeceğiz. Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve okumak için daha elverişlidir." (müzemmil 1-6)

Ayeti kerimede görüldüğü üzere Rahman (svt) Muhammed (sas)'e Açık davet başlamadan önce İmani bir şekilde hazırlamış, bunun getireceği ağır yükü kaldıra bilmesi için Rasulullah (sas)'a imanı hazırlığı emretmiştir.

Ayrıca Ayette Rahman (svt) mu'minlere cihada hazırlık merhalesinde geceleri kur'an okumayı, ibadet etmeyi emretmiş ve bununla imanları artırmayı murad etmiştir. Gece ibadet'i insanı huzura, ihlasa, ermesine vesile olur. Aynı zamanda imanı artırmaya vesile olur Allah (a.c) dediki, “Bu ancak onların imanını artırdı.”
İranlılara karşı savaşa giden Sad bin Ebi Vakkas’a, Ömer İbnu’l-Hattab (rhm), yazdığı bir mektupta şöyle der: “Sana ve beraberinde bulunan askerlere her durumda Allahu Teala’dan sakınmanızı emrediyorum. Çünkü Allah korkusu düşmana karşı hazırlıkların ve düşmana karşı taktiklerin en büyüğüdür. Sana ve askerlerine düşmandan sakındığınızdan çok günahlardan sakınmanızı emrediyorum. Çünkü askerlerin günahları, kendileri için, düşmanlarından daha çok tehlikelidir. Müslümanlar ancak düşmanın günahları sebebiyle muzaffer olurlar.


Böyle olmazsa, onlara karşı gücümüz yetmez. Çünkü ne sayımız onlar kadardır, ne hazırlığımız onların hazırlığı kadardır. Günahlarda onlarla aynı olursak, kuvvet bakımından onlar bizden üstün olurlar. Faziletimizle onlardan üstün olmazsak, onları kuvvetimizle yenemeyiz. Seyrinizde Allahu Teala’dan sizin yaptıklarınızı bilen gözetleyici meleklerin olduğunu biliniz, onlardan utanınız. Allahu Teala yolunda iken masiyetleri işlemeyiniz.”

Hattabın oğlu Ömer (rhm) imanı hazırlığın yanı sıra -ihlas-dan söz etmiş bu konuda ihlasın öneminide dile getirmiştir. İhlas'lı bir şekilde çalışmak ve devamlılık sonucunda başarı elde etmek biiznillah kaçınılmazdır. Buda huşu içinde ibadet, haramlardan sakınma, vaciplere tutunma, niyeti ihlası eriştirmekle mümkündür.


Allah (a.c) kur'an'da Mücahidlerin bu durumda Allah (svt)'ın zikrinden (kur'an'dan) kendilerini gafil bırakmamalarını, onunla amel edip, cihad etmeyi, bunun üzerine sebat göstermeyi emretmiştir, bunun aksi durumunda bu ayetin muhatabı olmaktan kaçınılamaz. “Kim Rahman’ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı musallat ederiz.“(Zuhruf 36) Allah korusun, bu mücahidin yolundan ayrılmasına, fitneye düşmesine, iradesini ihlasını kaybetmesine, amacının, gayesinin, arzularının, bir isteginin kalmamasına kadar yol açar. Bu konu (ihlas) İmanı hazırlıkta en önemli meseledir. “Belki yollarından dönerler diye and olsun onlara büyük azaptan önce dünya azabından tattırırız.“ (Secde 21)



b-) Maddi hazırlık.


Burada izaha gidecegimiz bir diğer mesele, maddi hazırlıktır, bilindigi gibi bir şeyi elde edebilmek için silah,kılıç,vb gibi aletleri alıp düşmana karşı koyabilmek için mal ve araç sarttır, heleki bu günümüzde biraz daha zordur. Çünkü düşmanlarımız her türlü silah, araç ve teknolojiye sahiblerdir buna binaen bizimde silah, Araç, Barınak yiyecek içecek gibi malzemelerin alınması için gerekli olacak malı toplamamız cihad için hazırlanmamız gerkir.



Allahu Teala şöyle buyurur: “Kafirler yakayı kurtardıklarını sanmasınlar. Çünkü onlar (bizi) aciz bırakamazlar. Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın..” (Enfal 59-60)


İmam İbn Teymiye (Rahimahullah) şöyle der: “Acizlik olduğu zaman kuvvet hazırlayarak ve atlar besleyerek cihada hazırlık yapmak gerekir. Çünkü vacibin ancak kendisi ile yerine getirildiği şey de vaciptir.” (Mecmuu'l Fetava 28/259)



Yukarıdaki, nasslar ve imamın sözünden alaşılacağı üzere, cihada hazırlıkta bulunmak, imanı (ilmi) ve Maddi olarak yapılması gerekirki buda cihada gücü olmayan müslümanların üzerine vaciptir. İmam son sözünde “Büyük olan vacibi (cihadı) yerine getire bilmek için, kendisini tamamlayan hazırlık merhalesininde vacip” olduğunu söylemiştir.




c-) Fiziki hazırlık.


Üçünkü son kısım olarak belirttiğimiz, bu hazırlığın sıhhatinin şartlarındandır, İlmi ve maddi hazırlığı tamamlayan fiziki hazırlıktır, bunuda ancak davetle, uhuvvet ve vahdetle elde etmek mümkündür. Müslümanların davette bulunması, arayışa çıkması, tebligin ardı arkasını bu hazırlık döneminde kesmemesi gerekir. Davete icabet eden müslümanlarında bu hazırlığa dahil olmaları onlarında kendi ellerinden geldiğince davet etmeleri ve vahdeti korumaları gerekir. Bunların sonucunda İmanı ve Maddi hazırlık yapılırken fiziki (çoğunluk) hazırlığında devamlı arayış içinde olunduğunda, müslümanların tamamının bu davete icabet edeceğinden kuşku olmaz, bu davete ancak. munafık, kendine müslüman ismini veren müşrik, icabet etmez. Belirli bir güce ulaşıldığında bu vacibi yerine getirmek başlıca vacip olur.



Allahu u Teala şöyle buyurur: “Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten (geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini pek iyi bilir. Ancak Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, kalpleri şüpheye düşüp, kuşkular içinde bocalayanlar (cihaddan geri kalmak için) senden izin isterler.” (Tevbe 44-45)



Bu ayetin tefsirinde İmam İbn Teymiye (Rahimahullah) şöyle der: “Bu, mü’minin cihadı terketme konusunda Rasullullah’tan (sas) izin istemeyeceğine ve ancak iman etmeyenlerin böyle bir izin isteyeceklerine dair Allahu Teala’dan bir ihbardır. Buna göre, izin dahi almadan cihadı terkedenlerin durumu nasıl olur?" (Mecmuu'l Fetava 28/438)



Allah u Teala şöyle buyuruyor; “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar." (Muhammed 7)


Cihada hazırlığın 3 büyük temelini saymaya çalıştık, Allah (svt)'dan diliyorumki faydalı olur, bütün bu anlattıklarımızdan kısaca söz edecek olursak, Müslümanlar Daru'l harbte Cihad halinde olmalıdırlar buna gücleri yoksa cihada hazırlık üzerlerine vacip olur, bunada gücleri yoksa hicret ederler, ( Not; burada hicrete kısaca değinmek isterim, Hicret; bir kaçış degil, büyük ve daha güçlü bir sekilde tekrar dönmek üzere göc etmektir. Sözün özü Cihad etmeye hazırlık yapmak, güçlenmek için daha rahat biryere gitmektir.) bunada güçleri erişmezse Allah'ın yardım göndermesi için dua etmelidirler. Ancak böyle birşey mümkünmüdür.? Allahualem. Hiçbirşeye güçleri yoksa cihada hazırlık yapan müslümanların safına katılıp fiziki destek olmaları davet etmeleri cihada teşvik etmeleri, vahdete çağırmaları, safını belirtmeleri gerekir. Bu beraberlik, vahdet ve uhuvvet, sadakat ve ihlas, kararlılık ve hüsnü zan, doğruluk ve yakin inanç, samimiyet ve netlik sonucunda inşaAllahuRahman Allah (svt)'ın yardımıyla üstün gelecek mu'minlerdir. “Nihayet biz iman edenleri, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.“ (saff 14) “Eğer inanıyorsanız, üstün gelecek olan sizlersiniz....”



3-) Kadınların bu Cihad'dan payları nelerdir.?


Bir kadın daru'l harbte cihad ve hazırlık zamanında ne yapmalıdır.


a-) Allah'a zafer vermesi için dua etmelidir.

b-) Müslümanlar cihad halindeyken, eşlerinin ihtiyaçlarını (yeme,içme,yaralarını temizleme,vb.) gidermelidir.


Enes’ten (rh) şöyle rivayet eder: “Rasulullah (sas) ile beraberdik. Çoğumuz elbisesini kendisine gölge yapmış halde dinleniyorduk. O gün oruç tutanlar hiçbir şey yapmadılar. Tutmayanlar ise bineklere baktılar, sıkıntı çektiler ve yaralıları tedavi ettiler. Rasulullah (sas) "Oruç tutmayanlar bugün ecri aldılar” dedi.” (Buhari)


İbn Hacer (Rahimahullah) şöyle der: “..bineklere baktılar, sıkıntı çektiler, ecri aldılar" ibaresinden maksat bol ecir aldılar anlamındadır. Yoksa oruç tutanların ecrinin eksilmesi demek değildir. Oruç tutmayanlar, tutanların ecri kadar ecir aldıkları gibi bir de yapmış oldukları hizmetin karşılığında ecir almışlardır. Çünkü hem kendi işlerini hem oruç tutanların işlerini gördüler.” (Fethu'l bari)


Muavviz kızı Rubeyyi (rhm)'dan şöyle rivayet edilir; “Biz kadınlar Rasullulah (asv) ile gâzada bulunur duk. Mücahidlere su verir ve onlara hizmet ederdik, yaralıları ve şehidleri medineye taşırdık.” (Buhari)



Muhammed el Acmî “Cihâd Meydanlarında Kâdın” adlı makalesinde şunları zikreder;

1- Kadın hiçbir zaman kendi rolünü küçümsememelidir. Özellikle kriz durumlarında. Çünkü kadının rolü savaş durumlarında kat be kât artar.

2- Çoçuklarını ve çevresindekileri, düşmana karşı cesaretlendirmeli ve sebata teşvik etmelidir.

3- Şehid yakınlarının, felakete uğrayanların yanlarında yer almalı, onlara mâddi ve manevî destek olmalıdır.

4- Mâddi ve manevî olarak gücü yettiğince düşmana karşı cihadı ve direnişi desteklemelidir.

5- Çoçuklarını Allah sevgisi ile terbiye etmeli kalplerine tâkva tohumları ekmelidir.
6- Çoçuklarını Allah yolunca cihad ve şehadet aşkıyla terbiye etmelidir. Çünkü gasp edilmiş olan vatanı ancak çoçuklarının cabası ile kurtulacaktır (Allahın izni ile)....”

7- Sabretmeli ve çoçuklarını Allah tealanın şu ayeti ile terbiye etmelidir. “Ey imân edenler; Sabredin ve sabır yarısında düşmanlarınızı geçin. Cihad için hazırlıklı ve uyanık olun. Allah'a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (A'li imrân 200) (Şeyhin sözü bitti)

Hanım sahabelerden nice örnekler vardır.
Ömer ibn hattab Rasullulah (asv)'ın Ümmü Ammare hakkında şöyle dediği sahih bir senetle rivayet etmiştir; “Uhud günü sağıma baktım, soluma baktım, önümde önümde sürekli savaşırken gördüm.”

İmam ez zehebi “Siyeri A'lamu-n Nubela” adlı esinde Muaz bin cebel'in amcasının kızı Esma binti Yezid hakkında şöyle der; O biât eden mücahide kadınlardandır. Yermuk günü elindeki sopayla rum lardan tam 9 kişi öldürmüştür.” (2/297)

Ümm Musa el lahmiyye, Safiyye binti abdulmutalib, Ümm hakim binti el harris, Ümm Haram, Esma binti ebubekir, Afra binti ubeyd b. Salebe, Hansa binti Amr ve daha nicelerinin hayatlarında örnekler vardır. ( Yusuf el iyeyri'nin / Mücahidlere selef kadınlarından örnekler adlı makalesinebakabilirisiniz.)
Bunlara binaen müslümanlar cihad halindeyken, kadınların buna icabet etmeleri yardım etmeleri, yiyecek, içeçek, yaraları tedavi, bineklerinin bakılması, onların ihtiyaçlarını gidermek vazifeleridir. Bundan alacakları ecir cihad eden bir mücahidin aldığı ecire denktir. Onlarla beraber sıkıntı çekmeleri onlarla birlikte İslam'ı dert edinip islam'a hizmet etmeleri üzerlerine vaciptir. Allah u Teala en iyisini bilir. İmam Ebu Ömer Asım El Makdisi derki; “Randevu sabaha ise sabahlar yakın değilmidir? Bekleyenler için sabahlar yakın değilmidir?.”

Yazdıklarımız da kötü ve şerli olan nefsimizdendir. Doğru ve güzel şeyler Allah (svt)'dandır. Allah u teala yazdıklarımızı sizler ve bizler için faydalı kılsın salih amel olarak izhar etmeyiz bizlere nasip etsin. “Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındadır.“ (Ali imran 126)

Evvelinde ve ennihayetinde Hamd Alemlerin Rabbinedir.

Yazan; Tewhid we Takwa







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.